İslam’ın amacı dünyayı Allah’ın muradına uygun olarak düzene sokmaktır. Allah Azze ve Celle’nin muradı ise her alanda adaletin ve dengenin sağlanmasıdır. Tüm Nebiler ve Rasuller işte bu maksat için gönderilmişlerdir. Şüphesiz adalet ve dengenin ilk şartı; insanın kendisi gibi beşer olanları değil, tüm varlığın kendisiyle kaim olduğu, yüce ve sonsuz rahmet sahibini tanıyıp ona itaat etmesidir. Dünyada huzur, denge ve adaletin gerçekleşebilmesi buna bağlıdır. Bir düzensizlik, aşırılık, şikâyet edilen bir konu varsa şüphesiz yukarıdaki şartın ihmalinden kaynaklanmaktadır.
Günümüzde yaşayan tüm insanların sorunu olan, Müslümanları da içine alan yanlışlardan biri de israfın yayılması ve iktisat anlayışının kaybolmasıdır. Bunun sonucu ise dünya metaında insanların ölçüsüz tüketime savrulmasıdır. İslam, harcamada sınırı aşmayı “israf” kavramıyla ortaya koymuş ve bunu yanlış görmüştür. İsraf sözlük anlamıyla “haddi aşma, hata, cehalet, gaflet” gibi manalara gelmekle beraber genel olarak “insanın işlediği her tür fiilde sınırı aşması” demektir. Ayrıca “Allah’a itaat (maksadı) dışında infak edilen her şey isterse çok az olsun, bir israftır.”1 İsraftan kaçınmayı emreden İslam, bunun için özel bir çözüm bulmuş, bu yanlışa çözüm olarak iktisadı teklif etmiştir.
İktisat kelimesi Arapça “kast” kelimesinden türemiştir. Kast kelimesi ise lügatlerde genel olarak: “Yönelmek, yolun doğru olması hem sözde hem de fiilde itidalli ve adaletli olma, ifrat ve tefritten uzak bulunma, israf ve cimrilikten uzak durma, tasarruflu ve tutumlu olma” gibi anlamlara gelmektedir. “İktisat, geniş anlamıyla her türlü işte ve davranışta dengeli olmayı; dar anlamıyla da mali konularda ortalama harcamayı ifade etmektedir.”2 İslam Medeniyeti, insana Allah’ın emaneti olan her şeyi dengeli kullanmayı, canı ve malı tasarrufta, yiyip içmede, harcamada, zamanı kullanmada, kısaca eldeki tüm imkanları değerlendirmede bir ölçü koymuştur. Bu ölçü, israftan kaçınma ve iktisatlı olma prensibidir.
İslam’daki “iktisat” kavramı, kaynakların israf edilmeden ölçülü ve akıllıca kullanılmasını ifade etmektedir. İslam iktisadı, hayatın her alanında itidalli ve kanaatkâr olmayı öğretmektedir. Kaynakların kullanımında ölçülü ve itidalli olmak Allah’ın yarattığı dünya dengesinin korunmasını sağlamaktadır.3 Kur’an-ı Kerim Müslümanların sosyal ve ekonomik hayatlarında gerekli olan mali iktisadı şu ayetle ortaya koymaktadır: “Yine o iyi kullar, harcama yaptıkları zaman ne saçıp savururlar ne de cimrilik ederler. Harcamaları bu ikisi arasında makul bir dengeye göre olur.”4 Ayette bahsedilen dengeli ve orta halli olmak, Allah’ın övdüğü “Rahman’ın Kulları” nın vasıfları arasında sayılmaktadır. Demek oluyor ki herhangi bir harcama şeklinde cimrilik kadar savurganlık da kınanmaktadır. Şehid Seyyid Kutub bu ayetin tefsirinde şöyle demektedir: “Müslüman, savurganlıkla eli sıkılık arasında bir orta yol benimsemekle yükümlüdür. Savurganlık kişiyi, toplumu ve malı bozar. Eli sıkılık ise hem sahibinin hem de çevresindeki toplumun bu maldan yararlanmasına engel olur, malı hapseder. Çünkü mal toplumsal hizmetler için kullanılması gereken toplumsal bir araçtır.”5
İslam Denge Dinidir
İnsanlığın kurtuluş reçetesi olan yüce dinimiz, her alanda tam bir denge dinidir. Kur’an-ı Kerim israfı kınarken, beraberinde cimriliği de kınamakta ve israftan kaçayım derken cimriliğe de sapılmamasını istemektedir. “Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.”6 Yani ayette ‘ne ellerini boynuna bağlamış gibi cimri ol ne de malını saçıp savur’ mesajı verilmektedir.
Kur’an, israfa ve ölçüsüz tüketime bir çare ve tedavi olmak üzere sosyal ve iktisadi dengeleri sağlamak için infakı emretmektedir. “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir”7 Aynı mesajı, yani israfa karşı infakı tavsiyede Rasulallah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ise: “Kibirsiz ve israf etmeden yiyiniz, içiniz, giyiniz ve sadaka veriniz”8 buyurmak suretiyle infakın israfa karşı önleyici bir tedbir olduğunu belirtmiştir. Diğer bir ayette ise: “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez”9 buyurularak Allah katında israfın ne kadar çirkin ve kötü bir fiil olduğu ortaya konmuştur. Bununla birlikte İslam’ın israf konusunda ne denli titiz olduğu hususunda bize yeterli fikir vermektedir. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “İktisat eden, maişetçe aile belasını, yani zahmet ve meşakkatini çok çekmez”10 buyurmuştur. Demek oluyor ki Müslümanlar lükse ve ihtiyaç fazlası harcamaya yönelmedikçe geçim sıkıntısından, buna bağlı olarak aile içinde maddi sebeplere bağlı sorunlar yaşamaktan kurtulacaklardır.
Kur'an ve sünnette geçen bu delillerden sonra diyebiliriz ki İslam, İslam toplumunun korunması prensibi kapsamında ferdin harcamasını koruma altına almakta, “harcamada ölçüyü aşmak” demek olan israfa yönelip Allah’ın verdiği nimetlerin hoyratça kullanılmasında toplumdan önce fertlerin bilinçlenmesini hedef almaktadır. Zira fertler ailelerin, aile toplumun ve nihayet toplum da ümmetin meydana gelmesini sağladığı için israf hastalığının öncelikle fert düzeyinde çözüme kavuşturulmasını arzular. İslami prensiplere göre meşru alanların dışında tüketim yasaklandığı gibi meşru alanlarda da “israf etmeme” prensibi konulmuştur. Allah Rasulü bir gün Sa’d b. Ebî Vakkas Radıyallahu Anh abdest alırken: “Bu israf da ne?” buyurmuş, Sa’d da: “Ya Rasulallah, abdest alırken de israf olur mu?” diye sorunca Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Evet! Akan nehirden bile alsan olur” buyurmuştur.11
İsraf; insanoğlunun sınırını aşması, aklını, bedenini, malını olması gerektiği şekilde kullanmaması halidir. Haddin aşıldığı, ölçünün ve dengenin kaybedildiği her durum israf olarak adlandırılır ve her israf, zulüm ve ziyan sebebidir.12“Kapitalizmin hâkim olduğu ekonomide insanlığa yararlı ya da zararlı ve ahlaki olup olmadığına bakılmaksızın her şeyin üretilmesi, tüketilmesi serbest durumdayken İslam ekonomisinde insanın malına, canına, aklına, dinine, ırkına zarar verecek mal ve hizmetler gelir getirse bile üretilip tüketilmesi yasaklanmıştır. Kapitalist sistemde tüketim, gelirin fonksiyonu kabul edilmektedir. İslam ekonomisindeyse tüketim sadece gelirin fonksiyonu değil aynı zamanda belirli ekonomik sınırlar çerçevesinde gerçekleşmektedir. Kişinin geliri olsa dahi helal dairenin dışında olan alanlara harcama yapamamaktadır. Helal daire içerisinde olsa dahi zaruri ihtiyaçlardan başlayarak hayatı kolaylaştırıcı ve sonrasında güzelleştirici ihtiyaçların tatminine izin verilmektedir.”13
İslam toplumu, dünya malına ve çekiciliğine karşı hassas, israfa ve nefsin arzularına karşı dikkatli olan toplumdur. Harcamalarını “gereklilik ve ihtiyaç” prensibine göre düzenler, gerekli ve ihtiyaç değilse alışveriş yapmayı doğru bulmaz. İsraf yerine cimriliğe götürmeyen iktisadı önemser. Kapitalizme, yani sınırsız üretime ve tüketime dayanan Batı toplumuysa hiçbir sınırı, kuralı ve insanı koruyucu kuralları bulunmayan, bu sebeple israfa da olabildiğince ses çıkarmayan savurgan bir toplumdur. Şüphesiz israfın olduğu yerde lüks ve şatafat olur. “Bir toplumda lüks içerisinde olanlar varsa, mutlaka orada zayıf durumda olan mağdur kesimler de bulunur. Refah ve lüks içerisinde olanlar hasta ve rahat hayatlarına tutkundurlar. Şehvet ve lezzetlerine bağlıdırlar. Kur’an-ı Kerim bu tür sapmış ve haddi aşmış toplumların isyan içerisinde bulunduklarından söz etmektedir.”14
Bilinmelidir ki İslam’da hoş görülmeyen tüketim, israf ve gösterişe dayanan ya da meşru olmayan tüketimdir. Günümüz dünyasında hâkim olan “gelire göre tüketim” ya da “üretime göre tüketim” anlayışına karşı İslam’da, “ihtiyaca göre, lükse ve israfa kaçmayacak tüketim” anlayışı kabul edilmiştir. Aksi halde mala, eşyaya, yemeye, içmeye kısaca nefsin hoşuna giden durumlara karşı insanlar savunmasız kalır; daha vahimi ahiretini, davasını ve ihtiyaç sahibi milyonlarca Müslümanı unutur.
Dünyaya vazifeli olarak gelen ve insanlığı Kur’an’ın Tevhid nuruyla aydınlatmak için mücadele etmesi gereken Müslümanların, dünya ehli insanların hayatına benzer hayat yaşaması, lükse, israfa ve ölçüsüz tüketime alışması İslam’ın asla kabul etmeyeceği bir durumdur. Bu davanın erlerinin örnek alacağı hayat tarzı, önderimiz Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hayatından başka bir hayat değildir...
1. El- Müfredat, Ragıp el Isfahani, Mad. 716
2. Ethem Özdal, Hadislerde İsraf ve İktisat
3. Hasan Durmuş, İslam İktisadı Tüketim Anlayışı: Orta Yollu Tüketim
4. Furkan, 67
5. Seyyid Kutub, Fizilal’il Kur’an, Cilt 8, Syf 370
6. İsra, 29
7. İsra, 26-27
8. Buhari, Libas 1, Nesâî, Zekât 66
9. A’raf, 31
10. Müsned, Ahmed b. Hanbel, Cilt 1, Syf 447
11. 1İbn Mace, Taharet, 48, Cilt 1, Syf 148
12. https://isamveri.org/pdfdrg/D04510/2022_4/2022_4_YALCINER.pdf
13. https://islamiktisadi.net/2023/04/19/islam-iktisadi-tuketim-anlayisi-orta-yollu-tuketim/
14. https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/israf