MEKKE YILLARI
Benî Abdüddar’a mensup zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İlk müminlerden biriydi; ancak Hz. Muhammed’in peygamberliğine şiddetle karşı çıkan ailesinin buna izin vermeyeceğini bildiğinden O’nun yanına bir süre gizlice gidip geldi ve namazlarını da gizli kıldı. Durumu öğrenilince hayatında zor bir dönem başladı. Babası ve annesi onu Müslüman olduğu için hapsettiler ve yolundan dönmesi için çeşitli baskılar yaptılar, fakat dininden vazgeçiremediler. Musab bin Umeyr, peygamberliğin beşinci yılında ilk kafile ile Habeşistan’a hicret etti. Bir süre sonra Mekke’nin ileri gelenlerinden bazılarının İslam’a girdiği yolunda yanlış bir haber duyulunca otuz sekiz kişiyle birlikte geri döndü ve Birinci Akabe Biatı’na kadar Mekke’de kaldı.1
Habeşistan’dan geldiğinde Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in etrafında oturan Müslümanların yanına gitti. Ansızın onu gören Müslümanlar şefkatle başlarını kaldırıp baktılar, sonra bakışlarını indirdiler, bazılarının gözleri yaşarmıştı. Onu eski, döküntü bir elbise içinde görmüşlerdi. Halbuki onun imandan önceki hayatı refah ve bolluk içindeydi. Allah Rasulü bakışlarını ona çevirdi ve mübarek dudaklarından şu sözler döküldü: “Kalbini Allah’ın nurlandırdığı şu kimseye bakın! Anne ve babası, onu en iyi yiyecek ve içeceklerle besliyorlardı. Zengin ve rahattı. Allah için bunların hepsini terk etti. Allah ve Rasulü’nün sevgisi, onu gördüğünüz hale getirmiştir.”
Son olarak annesi, Habeşistan dönüşü onu tekrar hapsetmek istedi ancak oğlunun ne olursa olsun dininden dönmeyeceğini, bu yoldaki kararlılığını görünce Musab’ı serbest bıraktı. Hem annesi hem kendisi o esnada ağlıyorlardı. Bu son veda anı; annenin küfürde son derece direnişini, oğlunun da imanda şaşılacak sebatını sergiliyordu. Anne oğlunu evinden kovdu ve şöyle haykırdı: “İstediğin yere git. Artık ben senin annen değilim.” Musab annesine yaklaştı ve: “Ey anneciğim! Sana yardımcı olmak istiyorum ve senin adına endişe ediyorum! Allah’ın bir olduğuna ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve Rasulü olduğuna şehadet getir” dedi. Annesi cevaben: “Parlayan yıldıza yemin olsun ki, senin dinine asla girmem. Aklım zayıf, görüşüm kıt değil.”
HİCRET
Musab Radıyallahu Anh, rahatı ve bolluğu bir tarafa itip, eski elbiselere ve bir gün tok birçok gün aç kalmaya razı oldu. Çünkü onun ruhu yüce inanç aydınlığı ve Allah’ın nuruyla dopdolu olmuştu. Adeta o başka bir insan olmuş, gözü cilalanmış, ruhu aydınlanmıştı.
İşte o sırada Rasulullah, onu mühim bir görev için seçti. Medine’ye elçi olarak gönderecek, Akabe’de Allah Rasulü’ne biat edip iman şerefine eren Ensara İslam’ı öğretecek, başkalarının da Allah’ın dinine girmelerini sağlayacak ve Medine’yi büyük hicret günü için hazırlayacaktı.
Halbuki ashab içinde yaşça, makamca, Allah Rasulü’ne yakınlık bakımından ondan daha önde olanları vardı. Ama Allah Rasulü Musab-ul Hayr’ı tercih etmiş, onu seçmişti. En ağır yükü ona bırakıyor, hicret yurdu olacak olan Medine’de İslam’ın yayılması için çalışmalar ona teslim ediliyordu. Az bir zaman sonra bütün dava adamları, savaşçılar, mücahitler orada bulunacaktı.2
Rasulullah Musab bin Umeyr’i İslam tarihinin ilk muallimi olarak görevlendirdi; bu sebeple Medine’ye ilk hicret eden sahabî olarak da kabul edilir. Esad bin Zürare’nin evinde kalan ve onun desteğiyle verimli bir çalışma yürüten Musab, Hz. Peygamber’in tebliğ tarzını çok iyi kavraması, Kur’an-ı Kerim’den o zamana kadar inmiş ayetleri ezbere bilmesi ve etkili konuşmasıyla Üseyd bin Hudayr ve Sad bin Muâz gibi tanınmış şahsiyetlerin iman etmesine vesile oldu.3
DERSLER VE İBRETLER
Sahabe nesli Kur’an’ın inişine canlı şahit oluyor ve onların yaşantısı üzerine ayetler iniyordu. Rasulullah da aralarında idi. Bir hataları, yanlış anlamaları olsa ifrat veya tefrite düşseler ayetlerle veya Rasulullah tarafından uyarılıyorlardı. Yani sahabe nesli Kur’an ve Sünnetin şekillendirdiği bir nesildir. Bizler de bir kavramı anlamak, Kur’an’ın bir şeyi bizden ne derece istediğini öğrenmek istiyorsak sahabenin hayatı bu noktada yol göstericidir.
Musab bin Umeyr, şu an bizlerin de okuduğu Kur’an’ın hâkim olması için ne kadar fedakârlık yapmamız, neleri göze almamız gerektiğini bizlere gösteriyor. Kur’an ve Sünnetin inşa ettiği Musab’ın hayatına göre İslam için yapılacak olan fedakarlığın sınırı yoktur. Bu anlayışa sahip bir nesil ile İslam yeryüzüne hâkim olmuştur. Günümüzde İslam Medeniyetine ulaşmak isteyenler başta bunu anlamalı ve bu anlayışa sahip bir nesil yetiştirmek için mücadele etmelidir.
Musab, annesinin ve yakınlarının hakkı için Hak’tan vazgeçmiyor, taviz de vermiyor. Dünya nimetleri içerisinde olması hayatını değiştirmesine engel olmuyor. Yapılan engellemeler ve hapsedilmesi onu mücadeleden alıkoymuyor. Doğduğu büyüdüğü şehri sevmesi Rasulullah’ın verdiği görevi yapmasına, hicret etmesine engel olmuyor. Gideceği şehirdeki insanlar ile daha evvel hiç görüşmemiş olması ona mazeret olmuyor. Kendinden daha tecrübeli ve daha büyük sahabiler varken kendisine yüklenen mesuliyeti, başkalarına yükleyip ‘onlar yapsın’ demiyor.
Velhasıl kelam, Musab’ın rahat hayatı terk etmesi ve hicreti adeta şu ayetin fiili tefsiri gibi; “İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah, kullarına çok şefkatlidir.”4
Musab, genç yaşta, nefsi isteklerin en etkili olduğu bir çağda bolluk içerisinde refah bir hayat yaşarken iman ediyor. Mekke’de iman etmek çileyi, fedakârlığı, ölümü göze almaktı. Mekke’de iman etmek en yakınlarını, aileni, aşiretini karşına almak demekti. Bütün bunları yapabilmek hakiki imanı gerektiriyordu. Çünkü ancak hakiki imana erenler hayatlarını değiştirebilirdi. Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin dediği gibi “Hakiki iman hayatı değiştirir. Hayatı değiştirmeyen iman, iman değildir. Fedakârlık yaptırmayan iman, iman değildir. Ayağa kaldırmayan iman, iman değildir.”
21. asrın Musab’ı olmak isteyenler hakiki imana ulaşmalı. Rabbimiz bizlere hakiki imanı ve bu imanın gerektirdiği gibi yaşamayı nasip etsin. Musab bin Umeyr’in davet ve şehadetini diğer sayıda işlemek dileği ile…
Serkan SAY
1. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi 31. cildi, 226-227
2. Halid Muhammed Halid -Yeryüzü Yıldızları
3. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
4. Bakara, 207