Tefsir

İşte Azap İşte Cennet!

Paylaş:

 

                Allah’a ortak koşulan sahte tanrılar… Sahte tanrıların, her nefis üzerinde kesin otoriteye sa­hip ve onları dünya hayatında kazandıkları ile yargılayan yüce Allah ile karşılaştırılması... Al­lah’a birtakım ortaklar koşanları dünya hayatın­da bekleyen azap ile ahirette onlar için hazırlanan ağır azabın tasviri... Öte yandan Allah’tan kor­kanları bekleyen güven ve esenlik tablosu:

“Herkesin ne yaptığını gözeten Allah, böyle bir gücü olmayan düzmece ilahlar ile bir olur mu? Müşrikler, Allah’a birtakım ortaklar koştular. Onlara de ki, ‘Bunların adlarını söyleyiniz, nite­liklerini belirtiniz. Yoksa Allah’a, O’nun yeryü­zünde bilmediği bir şeyin haberini mi veriyorsu­nuz? Yoksa kuru sözler ile mi oyalanıyorsunuz? Aslında kâfirlere entrikaları, düzenbazlıkları çekici göründü de doğru yoldan saptırıldılar. Al­lah’ın saptırdığını hiç kimse doğru yola iletemez.”1

“Onlara dünya hayatında azap vardır. Fakat ahiret azabı daha ağırdır. Onları Allah’ın elinden hiç kimse kurtaramaz.”2

“Kötülüklerden sakınanlara vadedilen cennet şöyledir: Oranın altından çeşitli ırmaklar akar, ağaçlarının meyveleri süreklidir, gölgeleri de. İşte kötülüklerden sakınanların sonu burasıdır. Kâ­firlerin sonu ise cehennem ateşidir.”3

Yüce Allah herkesi gözetim altında bulun­durmaktadır. Herkese her hâlükârda egemendir. Herkesin gizli-açık kazandığı her şeyi bilir. Ne var ki, Kur’an’ın tasvirli ifade tarzı, yüce Allah’ın gö­zetimini, egemenliğini ve bilgisini -yine Kur’an’ın yöntemi uyarınca- somut bir şekilde gözler önüne getirmektedir. İnsanın tüm bedenini titreten bir tablodur bu.

“Herkesin ne yaptığını gözeten Allah, böy­le bir gücü olmayan düzmece ilahlar ile bir olur mu?”

O halde herkes kendisini koruyan, kendisine egemen olan, kontrol eden, gözeten, kazandıkları şeylerden dolayı hesaba çeken birinin olduğunu tasavvur etsin... Peki, kimdir bu? Yüce Allah’tır. Kim böyle bir tablo karşısında titremez ki? Üste­lik gerçektir de. Kur’an’ın ifade tarzı insanın kav­rama yeteneğinin algılayacağı şekilde somutlaş­tırmaktadır tabloyu. Çünkü insan soyut şeylerden çok, somut şeylerden etkilenir.

Peki, bu diğeri ile bir midir? Sonra kalkıp Al­lah’a ortaklar koşuyorlar. İşte bu noktada, sey­rettiğimiz bu dehşet verici sahnenin gölgesinde onların davranışları son derece çirkin ve tuhaf olarak belirmektedir.

“Müşrikler Allah’a birtakım ortaklar koş­tular.”

Yüce Allah herkesin kazandığını gözetlemek­tedir. Hiçbir şey O’ndan kaçmaz, kaybolmaz.

“Onlara de ki, ‘Bunların adlarını söyleyi­niz, niteliklerini belirtiniz.”

Çünkü onlar tanınmayan, bilinmeyen şey­lerdir. Ama isimleri vardır onların. Ne var ki, Kur’an’ın ifade tarzı burada onları adı sanı bilin­meyen yabancılar konumuna indirgemektedir.

“Yoksa Allah’a, O’nun yeryüzünde bilme­diği bir şeyin haberini mi veriyorsunuz?”

Ne kadar ince bir olay! Yoksa siz insan olarak Allah’ın bilmediğini mi biliyorsunuz? Yeryüzün­de birtakım ilahlar bulunduğunu biliyorsunuz da bu Allah’ın bilgisinin dışında mı kaldı? Bu dü­şünmeye bile cesaret edemeyecekleri bir iddiadır. Ama bu iddiayı davranışları ile dile getirmekte­dirler. Yüce Allah kendisinden başka ilah olmadı­ğını söylerken, onlar böyle tanrıların varlığından söz etmektedirler. Oysa yüce Allah bu iddiayı red­detmiştir.

“Yoksa kuru sözler ile mi oyalanıyorsu­nuz?”

Sahte tanrıların varlığını hiçbir anlam ifade etmeyen yüzeysel boş sözlerle mi iddia ediyorsu­nuz? İlahlık sorunu insanların kuru sözlerle ele alacakları basit ve önemsiz bir sorun mudur? Bu ince alay kesin ve kararlı bir açıklama ile son bu­luyor:

“Aslında kâfirlere entrikaları, düzenbaz­lıkları çekici göründü de doğru yoldan saptı­rıldılar. Allah’ın saptırdığını hiç kimse doğru yola iletemez.”

O halde mesele şudur: Bu adamlar kâfir olup imanın kanıtlarını görmezlikten geldikleri ve kendilerini bu kanıtlardan uzak tuttukları için Al­lah’ın yasasının kendilerinin aleyhinde işlemesi­ni hak etmişlerdir. Böylece nefisleri kendilerinin doğru yolda olduğunu gösterdi. Hak davası aley­hine kurdukları tuzakların, düzenledikleri komp­loların, iyi şeyler, güzel şeyler olduğunu gösterdi. Bütün bunlar onları doğru ve güvenilir yoldan alı­koydu. Sapıklık yolunu tuttuğu için ilahî yasanın sapıklığına hükmettiği birisini, hiç kimse doğru yola iletemez. Çünkü kulların aleyhindeki sebep­ler gerçekleştikten sonra hiç kimse ilahî yasanın işlemesini engelleyemez. Ve bu, tersyüz olmuş, dejenere olmuş kalplerin doğal akıbeti, azaptır:

“Onlara dünya hayatında azap vardır.”

Şayet başlarına bir felaket gelmişse, eğer yurt­larına yakın bir yere felaket isabet etmişse bu korkutma, sıkıntıya uğratma ve uyarıda bulunma amacına yöneliktir. Yoksa kalbin, imanın tadın­dan, sevecenliğinden yoksun olması azaptır. Kal­bin imanın verdiği huzur olmaksızın bir kararda duramaması, şaşkınlığı azaptır. Ve olayların ge­risindeki büyük hikmeti algılamaksızın olaylarla karşı karşıya kalmak bir azaptır...

“Fakat ahiret azabı daha ağırdır.”

Ayet-i kerime, azabı sınırsız olarak tasavvur edip, hayal etmeleri için azabın niteliğini belirt­meden genel bir ifade kullanıyor.

“Onları Allah’ın elinden hiç kimse kurta­ramaz.”

Onları Allah’ın cezasından ve yakalayışından kurtaracak kimse de yoktur. Onlar yüce Allah’ın başlarına indireceği azaba karşı korumasız kal­mışlardır...

Öte tarafta Allah’a karşı koruyacak kimse­si bulunmayanların karşısında da “muttakiler” (Allah’tan korkanlar) yer alıyor. Muttakiler iman ve iyi amel sayesinde kendilerini korumaya alan kimselerdir. Dolayısıyla onlar azaptan emin­dirler. Emin olmanın ötesinde onlar kendilerine söz verilen cennete gireceklerdir. “Kötülüklerden sakınanlara vadedilen cennet şöyledir: Oranın altından çeşitli ırmaklar akar, ağaçların meyve­leri süreklidir, gölgeleri de.” Burası eğlenme ve dinlenme yeridir. Kesintiye uğramayan gölgenin, bitmez tükenmez meyvelerin oluşturduğu sahne, öte taraftaki zorluklara karşın, kişiyi huzura ka­vuşturan, dinlendiren bir sahnedir.

İşte azap ve işte cennet... Her ikisi de inanma­yan ve inanan insanı bekleyen akıbetlerdir.

“İşte kötülüklerden sakınanların sonu bu­rasıdır. Kâfirlerin sonu ise cehennem ateşidir.”

1. Rad, 33

2. Rad, 34

3. Rad, 35