75 yıldır zulüm altında inleyen Filistin, 7 Ekim Aksa Tufanı operasyonunun ardından yaşanan olaylarla birlikte dünyanın gözü önünde soykırıma ve tarihte benzerine az rastlanan bir kıyıma uğruyor. Yine aynı şekilde tarihte ilk defa adına “İslam İş Birliği Teşkilatı” denilen, İslam adına yaptırım gücü olması gereken 57 İslam ülkesinin pısırık ve etkisiz açıklamaları altında bu katliamlar günbegün işlenmeye devam ediyor. Yaşanan bu acı tablonun karşısında Müslümanların çoğunlukta yaşadığı ve adına İslam ülkeleri denilen ülkelerin yöneticileri somut adımlar atamazken cemaatlerin ve STK’ların sık sık yineledikleri bir çare gündemimize geliyor: Boykot.
BOYKOT
Dilimizde “ambargo, sosyal tecrit, abluka, muhasara” şeklinde ifade edilen “boykot” kavramı, dünya çapında kavram olarak yüz elli yıllık bir sürece sahip olmasına karşın uygulamada çok uzun bir geçmişe dayanmaktadır. Boykot, 1800’lü yılların sonlarında İngiltere’de ortaya çıkmış bir kavramdır. İngiliz Ordu Komutanı Charles Cunningham Boycott'un topraklarında çalıştırdığı köylülere kötü muamelesi neticesinde köylülerin Boycott'un işlerini yapmama kararı almaları sonucunda 'boykot' kavramı tarihe kitlesel bir baskı aracı olarak geçmiştir. Köylülerin miting yapması ve ardından toplu çalışmama kararı, Boycott'un bölgeyi terk etmesi ile toplumsal hareketler bağlamında boykot, önemli bir kitlesel yaptırım aracına dönmüştür.1 Böylelikle bu tür uygulamalar başta sendikalar olmak üzere toplumsal hareketlerin hatta devletlerin sıkça başvurduğu bir araç haline gelmiştir.
Özellikle çağımızda tüketimin artması ile beraber uluslararası ticari ilişkiler hayatın kaçınılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bu bağlamda her ülkenin halkının ihtiyaçlarını gidermek için hem üretim hem de tüketim için geniş bir ticari ağ içerisinde yer aldığını söylememiz mümkündür. Ismarlama bir devlet olarak dünyaya sunulan İsrail, ekonomik olarak ayakta kalabilmek için bir taraftan yoğun bir üretim gerçekleştirerek dünya piyasasında hatırı sayılır geniş bir çapa sahip olmakla birlikte ihracatta da büyük bir ekonomik seviyede yer almaktadır. 2022 yılı verilerine göre İsrail, yılda 59,8 milyar dolar ihracat yaparken 90,3 milyar dolar ithalat yapmaktadır. Yaptığı katliamlar ile Filistin’de binlerce insanı vahşice öldüren, milyonlarca insanı göçe zorlayan despot ve terör devleti İsrail’e karşı başta BM olmakla beraber hiçbir uluslararası kuruluş net ve sert bir tavır ortaya koyamamıştır. Bu durum maalesef İslam İş Birliği Teşkilatı için de geçerlidir.
Devletler bu zulüm ve soykırım karşısında hiçbir yaptırım uygulamazken bilinçli Müslümanlar bu süreçte İsrail’in ekonomisinde ciddi bir zarar meydana getirecek olan boykot silahını öne sürmüşlerdir. Boykot tarih boyunca bir baskı aracı olarak birçok başarı elde etmiştir. Tıpkı “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabında da anlatıldığı gibi Polonya halkının Rusya’nın alkol dayatmasına karşı başlattığı boykot, dükkanların ve hatta fabrikaların kapanması ile neticelenmişti. Yine yakın zamanda ulusal ve uluslararası bazda boykot, karşı tarafa birçok defa geri adım attırmıştır. Bunlara: Gandi’nin Tuz Yürüyüşü, Amerika’yı bağımsızlığa taşıyan Boston Çay Partisi, Osmanlı’nın son dönemlerinde gerçekleşen “Fes Boykotu”, Rite Aid Eczaneler Zinciri Boykotu, International Buy Nothing Day (Dünya Satın Almama Günü), Abercrombie & Fitch Boykotu, 1980 Olimpiyat Oyunları Boykotu örnek olarak verilebilir.
Boykotun etkili bir silah olarak kullanıldığı günümüzde 7 Ekim’den bu yana İsrail’i destekleyen şirketlere uygulanan boykot, Siyonist şirketlerin veyahut Siyonistlere destek veren şirketlerin büyük zararlara uğratılmalarına, şirketlerden bazılarının ise zorunlu açıklama yapmalarına sebep oldu. Mesela geçtiğimiz günlerde Starbucks’ın Ortadoğu’daki işletme haklarına sahip Kuveyt merkezli Alshaya Group, İsrail’in Gazze’ye yönelik devam eden saldırıları nedeniyle boykotların hedefi haline gelen kahve zincirinin bölgedeki mağazalarında, işten çıkarmaya gitme kararı aldığını duyurdu. Starbucks’ın hisseleri, 20 günde %9 değer kaybetti. Bu kayıp, 11 milyar dolara tekabül ediyor. ABD’deki 200’den fazla Starbucks şubesi ise kapanmanın eşiğinde. Yine Siyonizme destek veren 100’den fazla ülkede 40.275 restoranı bulunan McDonald’s’ın, 2022 mali yılında 23,1 milyar dolar gelir elde etmesine karşın boykot sonrasında hisselerinde keskin bir düşüş yaşandığı ifade edildi. Aynı şekilde CCI tarafından KAP’a yapılan 2023 yılı raporundaki açıklamaya göre boykot sonrasında Coca-Cola’nın Türkiye satış hacmi yıllık bazda dördüncü çeyrekte %21,8 düştü.
Şirketler ufak çaplı zararlara uğratılsa bile netice itibariyle boykot tam anlamıyla gerçekleşememiştir. İktidarları pasif ve etkisiz kalırken Müslüman halk, Siyonist mallarını ve onların iş birlikçilerinin ürünlerini boykot etme konusunda yetersiz kalmıştır. Başta Türkiye olmak üzere İsrail ile ticaret dur duraksız devam etmiş hatta İsrail tarafından bazı eleştirilerden dolayı Türk malları boykot edilmiştir. Geçtiğimiz Ocak, Şubat aylarında İsrail’e silah, barut, çelik ihracatı yapılmış ve Türkiye’nin İsrail ile ihracatı sadece ocak ayında 350 milyon dolar seviyesine ulaşmıştır.
Gelinen son durumda şunları ifade etmek istiyorum: Dünyada en geniş nüfusa sahip olan Müslümanların, İsrail gibi 6-7 milyon nüfusa sahip küçük bir ülkeye karşı etkili bir boykotu bile icra edememesi Müslümanların arasındaki tefrikanın bir neticesidir. Madem bulunduğumuz ülkelerde yöneticilere baskı yapamıyoruz, onlara İspanya, Kolombiya gibi ülkelerin yaptığı gibi net ve sert kararlar aldıramıyoruz bari en azından bizler nefislerimize hâkim olalım. Siyonistlerin ve Siyonizme desteğini açıklayan şirketlerin ürünlerini boykot edelim. En azından kardeşlerimizin kanları bizim ellerimize bulaşmasın. Kanların dökülmesine engel olamadık ama kan dökenlerin en çok kıymet verdikleri menfaatlerini zarara uğratalım. Gelin hep birlikte onların ekonomik varlıklarına büyük bir darbe vuralım. Gelin hep birlikte hiç olmazsa karınca misali bu ateşe bir tas su da biz atalım.
- Sezgin ATEŞ, Politik Nedenli Tüketici Boykotları: Tüketici Boykot Motivasyonları ve Boykot Sürecindeki Tüketici
- Davranışları Üzerine Niteliksel Bir Araştırma, Anadolu Üniversitesi (2020), Doktora Tezi