KUMPAS ÇÖKTÜ! ALPARSLAN KUYTUL HOCAEFENDİ TAHLİYE OLDU
15-16 Haziran’da görülen mahkemeden Hocamızın ve bir kardeşimizin tahliye olması sonucuyla kısmen de olsa bayram sevincimiz ikiye katlandı. Diğer yandan aynı davadan haksız yere 2 yıla yakındır hapis yatan 3 kardeşimizin tahliye olmayışı da bizleri derinden üzdü.
Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi Bolu Cezaevinde iken: “Bizim hakkımızda hazırlanan dosya suç değil, sus dosyasıdır” demişti. Gerçekten de her iki tutukluluğunun sonucunda geldiğimiz noktayı daha ilk zamanlarda bir cümle ile özetlemişti. İlk tutukluluğunda 22 ay, ikinci tutukluluğunda da 13 ay olmak üzere toplamda 35 ay (yaklaşık 3 yıl) haksız ve hukuksuz bir şekilde hapis yatmış oldu.
Önce birbirine düşman, dört farklı terör örgütüne üye olmaktan yargılandı. Devletin çeşitli kurumlarının ‘terörle bağlantısı yoktur’ şeklindeki resmî belgeli ifadelerine rağmen (ki bu tutanaklar kendi hazırladıkları iddianame dosyasından çıkmıştı) 1 yıl sonra bu suçlama, terör propagandası yapmak olarak değiştirildi. Toplamda ilk tutukluluğunda 22 ay hapis yattıktan sonra tahliye oldu. 4. Ağır Cezada süren davadan bir şey tutturamayınca bu sefer ‘suç örgütü kurmak, bir iş adamını alıkoymak ve gasp/yağma’ gibi adi suçlar isnat edilerek Furkan Hareketi’ne yönelik yeni bir tutuklama ve hapis süreci başlatıldı.
Aslında Furkan Vakfı’na, hocasına ve müntesiplerine yapılan her iki suçlamada da dikkat çeken önemli nokta; olayın siyasi olduğunu gizlemek için, isnatların ‘terör ve suç örgütü’ gibi toplum tarafından tasvip edilmeyecek şekilde sunulmasıdır. Böylelikle toplum nezdinde itibarları sarsılacak, katılanlar ve sevenler azalacak, kendileri de istedikleri şekilde bu hareketi bitirmek için zulmedeceklerdi. Toplum tarafından bilinen ve tanındığı oranda da sevilen bir hareketi gözden düşürmek için bu şekilde algı operasyonu yaptılar. Kaçırıldığı iddia edilen iş adamının önceki ifadesini istihbaratın baskısı ve tehdidiyle iki ay sonra değiştirmesi sonucu toplamda tutuklu bulunan Furkan gönüllüsü sayısı 8’ çıktı. Dosyadaki iddianameye eklenen yeni iddialar ve belgeler olmamasına rağmen, bu olaydan yaklaşık 8 ay sonra, 9 Mayıs 2022 tarihinde Alparslan Kuytul Hocaefendi hakkında hiçbir somut delil yokken sadece müştekinin ifadesiyle tutuklama kararı çıktı.
İlk duruşmada savcının iddianamesine bakıldığında, yaklaşık ilk 15-20 sayfanın 4. Ağır Ceza dava dosyasından bire bir kopyalanıp alındığı hesaba katılırsa, 4. Ağır Cezadan ceza verecek bir şey bulamayanların bu dava ile veya her ikisinin birleştirilmesiyle bir kazanım elde etmek istedikleri görülmekteydi. Öyle veya böyle bir yerden ceza verecek elle tutulur bir şeyler aradıkları besbelliydi. Fakat bekledikleri gibi olmadı. Aslında daha ilk duruşmada gerek mahkeme sürecine şahit olanların gerekse avukatların açıklamalarında bu kumpas dosyasının çöktüğü ifade edilmişti. O mahkemede 5 Furkan gönüllüsünün tahliye olması da bunun ilk emaresiydi. Buna rağmen süreci uzatabildikleri kadar uzattılar ve Alparslan Kuytul Hocaefendi ikinci duruşmada tahliye edildi. Geriye, 13 ay süren bir mağduriyet hukukun geldiği nokta adına da tarihe geçen kara bir leke kaldı.
Bu hareketi bölmek ve dağıtmak isteyenler amacına ulaşamadı. Ne hareket mensuplarını yollarından döndürebildiler ne de toplum tarafından takdir edilip sevilmelerini engelleyebildiler. “Zulüm kısmak istediği sesi nara yapar””1 sözü bir kez daha tekerrür etti.
Elbette ki sürecin bu aşamalara gelmesinde içeride ve dışarıda sergilenen mücadele ve duruşun payı büyüktür. Alparslan Kuytul Hocaefendi, Ağrı Patnos’ta Bolu Cezaevinden daha kötü şartlarda olmasına rağmen kendisine verilen iki haftada bir 10 dakikalık konuşma hakkının neredeyse tamamını talebelerine, sevenlerine ve topluma mesaj vermeye ayırdı. Ancak cezaevi şartlarında bulunanların anlayabileceği türden bu fedakârlığı ile de güzel örneklik sergiledi. Neredeyse tüm vaktini İslam davasına ve içinde bulunduğu toplumun değişimine adayan bir âlimden de böylesi bir tavır beklenirdi.
Onun talebeleri ve sevenleri de benzeri fedakârlıkları hem içeride hem de dışarıda sergileyerek bir İslami camiada olması gereken duruşu cümle aleme gösterdiler. Uzun bir süredir tutuklu bulunan Furkan Hareketi mensupları, bir yandan hapishanenin zorluklarına dayanıyor diğer yandan dosya incelemesi şeklinde yapılan aylık rutin tutukluluk incelemesinde mahkeme heyetinin baskılarına maruz kalıyorlardı. “Size bunu yaptıranın hocanız olduğunu söylerseniz çıkarsınız” şeklinde imalı telkinler her ay tekrarlanıyordu. “…Koğuştaki sayımız 15 ile 18 arası. Benden başka kimse o duruşmalara katılmıyor. Bunun sebebi duruşmalarda kendimizi kurtarmak için masum insanlara iftira atmaya zorlanmamızdır. Delili ise duruşmalarda hâkimin sürekli ‘tahliye olmak istiyor musunuz? Beraat almak istiyor musunuz?’ diye sormasıdır… Hâkim suçu kabul etmediğimiz halde cemaatimizi ve hocamızı ima ederek ‘size bunu kimin yaptırdığını söylesenize’ diyor. Cemaate ve hocamıza iftira atmamızı istiyorlar. Hedeflerinin hocamız ve cemaatimiz olduğu aşikârdır…” sözleri Emrah Taş kardeşimize aittir ve öne sürdüğümüz iddiaya delildir.
Ayrıca içeride haksız tutukluluğa maruz kalanların, orada birçok mahkumla ilgilenmeleri, onların İslami şuur kazanmaları yönünde çabaları ve bir kısmının namaza başlamalarına vesile olmaları takdire şayandır. Bu durum aynı zamanda bu hareketin hiçbir şekilde terör örgütü, suç örgütü vs. gibi bir yakıştırmayı asla hak etmediğinin de göstergesidir. Aslında Furkan Hareketi’nin içinde bulunduğu topluma ne kadar faydalı olduğunu, bu hareketle tanışıp hayatı olumlu yönde değişen binlerce insanın varlığı şahittir. Mahkemede gerek 4. Ağır Ceza gerekse 8. Ağır Ceza mahkemelerinde bu durum birçok tanık tarafından da dile getirilmişti. Toplumun dezavantajlı kesimlerinin hayatlarına olumlu dokunuşlarda bulunmak, onların hayata geliş gayelerini anlamalarını sağlamak, kulluk bilinci kazandırmak elbette ki önemlidir. İçeride olanlar ellerinden geldiği kadar mücadele ettiler ve hâlihazırda bir kısmı için mücadele devam etmektedir. Öte yandan dışarıda olan Furkan Hareketi mensupları da birçok şehirde ve hatta yurtdışında yapılan zulmü sürekli gündemde tutma adına yoğun çaba sarf ettiler.
Meşru düzlemde yapılan basın açıklamaları ve yürüyüşler, cami çıkışında lokum ve çorba dağıtma, kitap okuma ve adalet bekleyişleri gibi çeşitli etkinliklerle seslerini kamuoyuna duyurmaya devam ettiler. Her platformda Tevhid, adalet, hürriyet ve medeniyet sesleriyle bu kavramlara olan ihtiyacı ve özlemi dile getirdiler. Tüm bu mücadele, mahkeme günlerine kadar sürdü.
İki günlük duruşmanın yapılacağı tarih gelip çatmıştı. Mahkeme günü sabahında Adana Adliye binasının önünde hareketlilik başladı. Heyecanlı, gergin ve ümit içinde geçen saatler birbirini kovaladı. İlk gün her iki tarafın şahitleri dinlenildi. Ardından sanıkların savunmasına geçildi. İkinci günün büyük bir bölümü Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin savunması ve ardından diğer sanıklar ve avukatların konuşmalarıyla sürdü. Karara geçildiğinde dışarıda ki gergin ama umutlu bekleyiş daha bir belirginleşti. Diller duaya durmuş, eller semaya açılmış, suçsuz ve tertemiz olan Hocamız ve kardeşlerimizin tahliyesini bekler vaziyetteyiz. Dosya ve iddiaların temelsiz olduğu, bir önceki duruşmada zaten 5 sanığın tahliye olduğu mahkemenin bu ikinci duruşmasında adil bir karar bekleniyordu.
Nihayet kararın okunmasıyla buruk da olsa bir tahliye sevinci yaşandı. Alparslan Kuytul Hocaefendi ve Rıdvan Taş kardeşimiz tahliye oldu, geride üç Furkan Hareketi mensubu kaldı. Bir insanın bırakın aylarca yatmasını, bir saat bile haksız yere hapsedilmesi büyük bir zulümdür ve vebaldir. Alparslan Kuytul Hocaefendi ve Rıdvan kardeşimiz için geç de olsa tecelli eden adalet, diğer kardeşlerimiz için de inşallah bir sonraki duruşmada tecelli eder.
Aslında mahkeme sürecini yakından takip eden hukukçuların ifadelerine göre bir sonraki duruşmada da diğer Furkan Hareketi mensuplarının tahliye olmaması için geride hiçbir neden kalmadı. Böylelikle atılan bu iftira da tutmadı ve suç örgütü iddiası/iftirası büyük oranda çökmüş oldu. Süreç sancılı olsa da Furkan Hareketi mensupları bu imtihanı Allah Azze ve Celle’nin yardımıyla geçtiler. Davaya, hocalarına ve birbirlerine olan bağlılıkları daha da kuvvetlendi. Bu konuda musibetlerin müminleri olgunlaştıracağına, eğer taze fidan gibi kalırlarsa onları sağa sola savursa da kökünden yıkmayacağına dair hadisi hatırlayalım: “Mümin yeşil ekine benzer. Rüzgarla eğilir (fakat yıkılmaz). Rüzgar sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mümin de böyledir; o da bela ve musibetler sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz). Kâfir ise sert ve dimdik selvi ağacına benzer ki Allah onu dilediği zaman (bir defada) söküp devirir.”2
İnsan, çoğu zaman tabiatı gereği zorluk ve mücadeleyi istemiyor, bela ve musibetten uzak kalmayı tercih ediyor olabilir. Ancak bilinmelidir ki bir meyvenin bile olgunlaşması çoğu zaman sıcağa, yağmura ve fırtınaya maruz kalmasına bağlıdır. Rabbim karşılaşacağımız imtihanları bizler için kolaylaştırsın, başta Muhterem Hocamız olmak üzere tüm kardeşlerimizi tüm tuzaklara karşı muhafaza etsin. Önümüzdeki duruşmada hapiste olan kardeşlerimizin de bir an evvel tahliye olmalarını, ailelerine ve sevenlerine kavuşmalarını nasip etsin.
- Malcolm X
- Buhari, Tevhid, 31.