Sünnetullah gereği yüce Rabbimiz her peygamberine o dönemin putlarını yıkacak mucizeler vermiştir. Örneğin, Musa (a.s)’ya verilen âsa mucizesi ile dönemin sihirbazlarını âciz bırakmış ve sihirbazlar “Musa’nın ve Harun’un Rabbine iman ettik” demişlerdi. Böylece Musa (a.s.)’ya verilen mucize döneminin putunu yıkmış oluyordu. Peygamberimize verilen Kur’an mucizesi Arap şairlerine edebî yönüyle öyle bir cevap vermişti ki şairler artık veciz söz söyleyemez hale gelmişlerdi.
Günümüzde ise toplumu şirke sürükleyen bir diğer put çeşidi ise bilim putudur. İnsanları şirke sürükleyenler ise iman etmemiş olan bilim adamlarıdır. Bazı insanlarda isminin önünde Prof., Dr. yazmayanların sözlerine itimat edilmez mantığı oluşurken, bazılarında ise isminin önünde bu ünvanlar varsa doğru söylüyor mantığı oluşmuştur. Bunun sonucunda ise; bu kimseler şu ayete muhatap olmuşlardır. “Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini Rabler edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i de. Oysa onlar, tek olan bir ilaha ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden münezzehtir.”1 Günümüzde hiç düşünmeksizin bilim adamlarının doğru dediğini doğru ve yanlış dediğini de yanlış kabul eden bir zihniyet oluşmuştur. Bu bağlamda Kur’an-ı Kerim’e baktığımız zaman bilim putuna en güzel cevabı yine mucizevî olarak on dört asır evvel inen Kur’an vermektedir.
Kozmografyanın* bu kadar gelişmemiş olduğu bir dönemde Rabbimiz göklerin ve yerin yaratılışına değinerek sanki 21. yy. putlarını daha o dönemden devirmektedir. Kur’an; “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır”2 buyurmuştur. İlimde bu kadar ilerlediğinizde mükemmel bir sır göreceksiniz ve işte bu sırları gördüğünüz zaman ‘Subhanallah’ demeniz gerekiyor. Bugün birçok kozmoğraf (uzay bilimci) bu sırları görmekte ve bunların bazıları Firavun’un sihirbazları gibi iman etmektedir. İman etmeyenlerin birçoğu da bu sırlar karşısında şaşkınlığını gizleyememekte ve birçok şeyi bir sebebe bağlayamadıkları için akıl sağlıkları bozulmaktadır. Biz sadece gökyüzüne bakıyoruz; onlar ise görüyorlar. Örneğin; güneşten sonra bize en yakın olan yıldız Proxima Centauri bize 4.3 ışık yılı uzaklığındadır. Yani güneş ile dünya arasındaki 152.000.000 km 5 cm. olur ise Proxima Centauri 11 km. uzaklıkta olacaktır. 4.3 ışık yılının uzaklığı rakamlarla ifade edilemeyecek kadar uzak olduğundan ancak böyle bir oranlama ile anlaşılabilmektedir. Güneş Samanyolu galaksisindeki bir dönüşünü 225 milyon yılda tamamlar. Güneş Samanyolu galaksisinin merkezinden 30.000 ışık yılı uzaklıkta bulunur. Bunun gibi nice galaksiler var. Gerçekten insan bunları düşündüğünde kâinatın ne kadar geniş olduğunu tefekkür eder ve Rabbinin “…Akıl sahipleri için büyük deliller vardır” ayetini daha iyi anlar. Yine yerin yaratılışına baktığımızda kızgın mağma üzerinde yüzen gemi gibiyiz. Dünya çok hassas bir denge üzerindedir. Coğrafî çalışmalar esnasında bir birinden uzaklaşmış dağlar görüyoruz, birbiriyle çarpışmış levhalar görüyoruz. Bunlar bize yer kabuğunun sürekli hareket halinde olduğunu göstermektedir. Jeolojik dönemler içerisinde böyle hareketler oldukça fazla olmuş ve dünya büyük orojenezler geçirmiştir. Her bir orojenez bir kıyamete benzemektedir. İşte Kur’an bunu; “Dağlar yürütüldüğü zaman”3 , “Ve dağların ‘etrafa saçılmış’ renkli yünler gibi olacakları (gün)” 4 ifadeleri ile haber vermektedir. Bugün yeryüzünün yaratılması ile ilgili Rabbimiz; ‘Biz yeri yaydıkça yaydık’ ifadesini kullanmaktadır. Aynı şekilde Kaf suresinde: “Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda ‘göz alıcı ve iç açıcı’ her çiftten (nice bitkiler) bitirdik”5 ayeti bugün yer bilimlerinde Alfred Wegener’in ortaya attığı Levha Tektoniği Teorisinin temelini oluşturmaktadır. Yeryüzünün şekillenmesinin en temel nedeni; kıtaların yerleri, kıtasal kabuk (levha) hareketleri hep bu teori ile açıklanmaktadır. Eğer Kur’an hak kitap olmayacak olsaydı ümmî olan peygamberimiz bunu nereden bilebilirdi. Bu aynı zamanda Kur’an’ın bilim putunu kırması değil midir?
Bugün ultrasyonun gelişmesiyle daha iyi anlaşılan çocuğun anne karnındaki geçirmiş olduğu evreleri Kur’an farklı kelimelerle ifade ederek yaratılışın her aşamasında biz varız demek istiyor. “Andolsun, biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. Sonra o su damlasını bir alâk (embriyo) olarak yarattık; ardından o alâk’ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir”6 Kur’an insanoğluna seslenerek; ‘Ey bilim putunun arkasına sığınan insan! Haydi inkâr et bu aşamaları, yani edemezsin. Bugün sende bunu görüyorsun. Neden hâlâ inkâr ediyorsun, neden gerçeği kabul etmiyorsun? Parmak uçlarındaki imzaya varıncaya kadar onu var eden Allah değil midir? İnkâr edebilir misin bu gerçekleri?’ diyerek meydan okumaktadır.
Kur’an-ı Kerim buna benzer birçok bilimsel ayetler içermektedir. Bugün depremler meydana geldiğinde ilahî hikmet hiç düşünülmemekte ve yine bilim putunun arkasına sığınılmaktadır. Sadece bilimsel bir olaymış gibi konuşulur. Oysa Rabbimiz:
“De ki (Allah), üzerinizden veya ayaklarınızın altından, azap göndermeye kâdirdir”7 “Böylece onları bir ‘sarsıntı’ tuttu. Arkasından da yurtlarında, diz çökmüş olarak sabahladılar.”8 “Yer sarsıldıkça sarsıldığı zaman”9 buyurarak depremleri hatırlatmakta ve bunların kendi emri ile gerçekleştiğini beyan etmektedir. Allah dilerse bir bölgede 2-3 defa düşük şiddette deprem olmasını emreder ve böylece fay hatlarının bulunduğu alanlarda enerji boşalımı meydana gelir. Ama dilerse de azap eder 7,8,9 şiddetinde deprem meydana gelebilir. Rabbimiz bir ayeti celîlesinde; “Muhakkak ki; sizin başınıza gelenler kendi ellerinizle kazandıklarınızdandır”10 buyurmaktadır. “Hiçbir şey O’ndan habersiz değildir”11 ayetleri bilimin de Rabbinin Allah (c.c) olduğunu göstermektedir.
Kur’an’ın 14 asır evvel haber verdiği bilimsel gerçekler bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Bilim putunun arkasına sığınanlara bu bilimsel ayetler mükemmel cevaplar vermektedir. Önemli olan bu ayetlere hikmet nazarı ile bakılmasıdır. Kur’an’ın bilimle çelişen hiçbir noktasını göremezsiniz. Yüce Rabbimiz; “Kuran’ı hiç düşünmüyorlar mı? Eğer (o) Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı onda birbirini tutmayan çok şeyler bulurlardı”12 diyerek bunu beyan etmiştir. Peygamberimiz (s.a.v)’de Tirmizî’de geçen bir hadiste; “Kur’an’ın harikâları bitmez tükenmez” buyurmuştur. Bu konuyla alâkalı Dr. Morris ise; “Kur’an’ın her gün daha fazla anlaşılan fakat asla bitmeyen sırları vardır” demektedir.
Rabbimiz Kur’anın mesajını anlayabilmeyi hepimize nasip eylesin… (Amin)
1) Tevbe, 31
2) A-li İmran, 190
3) Tekvir suresi,3
4) Kâria Suresi,5
5) Kaf,7
6) Mü’minun suresi,12-14
7) Enâm suresi,65
8) Araf suresi, 91
9) Zilzal Suresi,1
10) Şura, 30
11) En’am, 132
12) Nisa Suresi, 82.
*Kozmografya; Gök biliminin, matematik ve fiziğin yalnız temel kavramlarından yararlanarak en belli başlı olayları ele alan dalı.