Mucizelerle dolu kitabını göndererek imana ulaşmamızı kolaylaştıran Allah’a hamd, Kur’ân medeniyetini kurarak medeniyetin ne olduğunu öğreten Rasulüne salâtu selam ve Kur’ân’ı hâkim kılma gayretinde olan tüm Müslümanlara selam ile…
Kur’ân’ın Kelâmullah olduğunu isbatlayan ğaybî haberlerden biri de; Rumların İranlılara tekrar ğalip geleceğini bildiren haberidir. Rum sûresinin başında “Elif, Lâm, Mim. Rum (orduları) yenilgiye uğradı. Yakın bir yerde. Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. Birkaç yıl içinde. Bundan önce de, sonra da emir Allah’ındır. Ve o gün mü’minler sevineceklerdir. Allah’ın yardımıyla. O, dilediğine yardım eder. O, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. (Bu,) Allah’ın va’didir; Allah, va’dinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler” buyrulmuş ve bu haber aynen gerçekleşmiştir. Olay şöyledir:
Efendimiz (s.a.v.)’e peygamberlik verilmeden sekiz sene önce miladî 602 yılında Bizans ile İran imparatorluğu arasında düşmanlık başlamış ve Efendimizin peygamber olduğu miladi 610 yılında İran imparatoru Perviz, Hıristiyanlığa karşı savaş ilan etmişti. Bunun üzerine Hıristiyan kilisesinin dinsiz kabul edip Hıristiyanlıktan kovduğu Nesturî ve Yakubî gibi Hıristiyan mezhepleri ile 26 bin Yahudi de Mecusi (ateşperest) İran ordusuna katılıp Hıristiyan Rum İmparator Heraklius’a karşı savaştılar. İran orduları önce Antakya’yı ardından 613’de Şam topraklarını ele geçirdi. Hemen sonrasında 614’de Filistin ve Kudüs’ü de zapt ettiler ve 90 bin Hıristiyanı katlettiler. Kudüs’te Hıristiyanlıkça kutsal kabul edilen her yer yakılıp yıkıldı ve Hz İsa’nın çarmıha gerildiği ve öldüğü kabul edilen kutsal hac İran’a götürüldü. İran Kisrası’nın sarayı 30 bin Hıristiyan’ın kafatasıyla donatıldı.
616’da İranlılar bir taraftan Nil vadisini işgal edip İskenderiye’ye kadar ulaşmışlar, diğer taraftan bütün Anadolu’yu istila ederek İstanbul’un Boğaziçi sahillerine kadar ulaşmışlardı. Böylece İran orduları Irak, Suriye, Filistin, Mısır ve Anadolu’ya hâkim olmuşlar, önünde durulamaz gibi görülen bir güce ulaşmışlardı. Rum İmparatorluğu’nun bu mağlubiyeti kendisine bağlı bulunan birçok vilayetlerin isyanına sebep olmuştu. Afrika ve Avrupa’daki birçok vilayetler, hatta İstanbul’a yakın bazı şehirler bile Rum İmparatorluğu’ndan ayrılmışlardı. Ordu dağılmış, hazine boşaltılmıştı. Rum İmparatoru en ağır şartlar altında antlaşma yapmayı kabul etmişti. İran İmparatoru Perviz, bu zafer sarhoşluğu içinde kendini kaybetmiş ve Heraklius’a gönderdiği mektupta her türlü aşağılayıcı ifadeyi kullanmış ve şöyle demişti:
“Bütün tanrılardan büyük olan tanrı ve bütün yeryüzünün hâkimi olan Hüsrev Perviz’den alçak ve şuursuz Heraklius’a: ‘Sen diyorsun ki ben Rabbime güvenirim.’ O halde, senin Rabbin neden Kudüs’ü elimden kurtarmadı?”
Hatta İran imparatoru Hüsrev Perviz: “Bizans imparatoru Heraklius karşıma zincirler içinde gelecek ve İsa’yı terk edip ateşe ve güneşe tapacak” demişti.
İran orduları daha sonra bir yıl içinde Ürdün, Filistin ve Sina yarımadasını ele geçirip Mısır’a ulaştı. Mekkeli müşrikler de bu duruma seviniyorlar ve Müslümanlara : “Ateşperest İranlılar, Ehl-i kitap olan Hıristiyanları yendiyse biz putperestler de sizi yeneceğiz” diyorlardı. Tam o günlerde Rum sûresinin bu âyetleri nazil oldu ve “Rumlar her ne kadar çok kötü bir şekilde yenildiyseler de birkaç sene içinde tekrar ğalip gelecekler ve o gün mü’minler sevineceklerdir” buyruldu. Yani hem Rumların tekrar ğalip geleceği hem de aynı günlerde mü’minlerin de bir zafere erişip mutlu olacakları bildiriliyor ve iki ğaybî haber veriliyordu. Hâlbuki görünürde ne Rumların ayağa kalması ve ne de zulüm altında inleyen Müslümanların zafere ulaşması mümkün görünüyordu. 619’da bütün Mısır İranlıların eline geçti. İran orduları Libya ve Anadolu’da ilerleyip İstanbul’a ulaştılar. Heraklius İstanbul’u terk edip Tunus’a kaçmaya karar verdi. Durum böyle olunca Ubeyy b.Halef, Hz. Ebubekir (r.a.) ile bahse bile girmişti. Bahse göre Bizanslılar 3 yıl içinde İranlılara ğalip gelecek olursa Ubeyy b.Halef Hz Ebubekir’e 10 deve verecek, aksi halde Hz. Ebubekir (r.a.) ona 10 deve verecekti. Efendimiz bunu duyunca ayette geçen “ ” (bid’i sinin) ifadesinin 10 yıldan az demek olduğunu, 3 yıldan 9 yıla kadar olabileceğini, o yüzden bahsi 9 yıla kadar uzatmasını, deve sayısını 10 katına yani 100’e çıkarmasını söylemişti ve Hz Ebubekir (r.a.) buna göre bahsi yenilemişti. O zaman bahis ve kumar henüz haram kılınmamıştı.
Bu müthiş hezimetten sonra Heraklius 623’te karşı harekete geçti ve işe Ermenistan’dan başladı. 624’te Azerbaycan’a girdi ve Mecusilerin en büyük ateş tapınağını yerle bir etti. Aynı yıl Müslümanlar Bedir savaşını kazandılar. Tirmizî rivayetine göre Rumların İranlılara ğalip geldiği gün Bedir günüdür. O yüzden mü’minler sevinmişlerdir. Kur’ân’ın verdiği iki ğaybî haber de gerçekleşti.
Sonra 627’de iki ordu karşılaştığında Bizans ordusu İran ordusunu hezimete uğrattı. Bu gelişmeler üzerine 628’de İran hanedanı arasında başkaldırılar gerçekleşti ve İmparator devrildi, 18 çocuğu öldürüldü ve kendisi de zindan da öldü. Aynı yıl Müslümanlar, Kur’ân-ı Kerim’in “Açık Fetih” dediği Hudeybiye anlaşmasını imzaladı. Kur’ân’ın verdiği haberin doğru çıkması ile birçok müşrik Müslüman oldu. Hz. Ebubekir (r.a.) ile bahse giren Ubeyy b. Halef bahsi kaybettiği için onun varisleri Hz. Ebubekir (r.a)’e yüz deve vermek zorunda kaldılar. Efendimiz (s.a.v.) bu develerin sadaka olarak verilmesini emretti. Çünkü artık kumar haram kılınmıştı.
Özetle: 610 yılında savaş başlamış, 614’te Rumlar ilk mağlubiyetlerini tatmış, Antakya, Şam ve Kudüs’ü kaybetmiş, 616 yılına kadar Ürdün, Filistin, Mısır’ın bir kısmı ve Anadolu toprakları ellerinden çıkmış, İranlılar İstanbul’a kadar ulaşmışlar ve Rumlar tam bir mağlubiyete uğramışlardı. 623’de Rumlar karşı harekete geçip, tekrar ğalip gelmeye başladılar ve 625’te kesin zafere ulaştılar. Yani mağlubiyetin başlangıcı (614) ile ğalibiyetin başlangıcı arası (623) tam 9 sene; tam mağlubiyet (616) ile tam ğalibiyet (625) arası da tam dokuz sene olmuştur. Kur’an’ın “Bid’i Sinîn” ifadesinin de zaten manası buydu.
Rumların ğalibiyete başlaması 623’de, kesin zafere ulaşmaları ise 625 de yani toplam 3 sene içinde
Sinîn) 3 yıldan 9 yıla kadar demek olduğuna göre Kur’an’ın bu ifadeyi seçmesi bir mucizedir. Çünkü bu ifadeyi seçmekle hem Rumların tekrar zafere ulaşmasının 9 sene içinde olacağını hem de zafere götüren savaşın 3 sene süreceğini işaret etmiş olmaktadır. Ayrıca kesin mağlubiyetten (616) yaklaşık 7 sene sonra 14 Mart 624’te gerçekleşecek olan Bedir zaferine işaret etmektedir. Arapçada 3 yıldan 9 yıla kadar demek olan “Bid’i Sinîn” ifadesinin seçilmiş olmasıyla hem ğalibiyete götüren savaşın 3 sene süreceği, hem ilk ğalibiyetlerin 7 sene sonra alınacağı, hem de kesin zafere 9 sene sonra ulaşılacağı ifade edilmiş oldu. Bu ifade seçilmeseydi bütün bu manalar belirtilmiş olmazdı. Ve hakikaten de Rumların ğalebeye başladığı ve ilk zaferlerini kazandıkları günde mü’minler de Bedir savaşını kazanmış ve ferahlamışlardı. Tam Kur’an’ın haber verdiği gibi. Âyetin Bedir zaferini haber vermesi Rumların ğalebesini haber vermesinden çok daha önemlidir.
Âyetin devamında “Bundan önce emir Allah’ındır, sonra da” buyrulmuş yani Rumlar ğalip gelecekler ama sonrasında hep onların dediği olacak, dünyaya onlar hükmedecek zannedilmesin. Sonuçta hep Allah’ın dediği olmuştur ve yine olacaktır. Mecusi ve zalim İran’a karşı Rumlara zafer nasip eden Allah, bundan sonrasında da Ehl-i Kitap olan Rum ve Bizans’a karşı kendinin hakikî kulları olan Müslümanlara yardım edecek ve onları zafere eriştirecektir. Yani âyetin bu kısmı, Rumların İranlıları yendikten sonra ileride Müslümanlara mağlup olacaklarına işaret etmektedir. Çünkü emir ve hüküm Allah’ındır, O’nun dediği olacaktır. Bu ğaybî haber (şâz da olsa) başka bir kıraatten de anlaşılmaktadır. Ebu Said-i Hudrî (r.a.) gibi bazı sahabeden gelen bir rivayette 2. ayet meçhul siga ile değil mâlum siga ile okunur. Yani “ ”
(ğulibetu’r-rum), “Rumlar mağlup oldu” şeklinde değil, “ğalebet’ur-rum” yani “Rumlar ğalip geldi” şeklindedir. Buna göre 3. âyetin sonundaki mâlum siga “ ” (seyağlibun) yani “Rumlar ileride ğalip gelecekler” şekliyle değil, meçhul siga ile “seyuğlebun” yani “Rumlar ileride mağlup olacaklar” şeklinde olacaktır. Yani Rumlara Allah zafer verdikten sonra Müslümanlar karşısında hezimete uğrayacaklar demektir. Âyetteki bu mana, onlarca hatta yüzlerce yıl sonrasıyla ilgilidir ve daha uzak istikballe ilgili ğaybî işarettir ve gerçekleşmiştir. Rum orduları, Hz. Ebubekir (r.a.)’in hilafeti döneminde gerçekleşen Yermük savaşında Müslümanlar karşısında hezimete uğramış, Hz. Ömer(r.a.)’in hilafeti döneminde Rumların mağlubiyeti devam etmiş, Müslümanlar bütün Şam topraklarını, Filistin ve Kudüs’ü ele geçirmişlerdi. Bu fetihler devam ede ede İstanbul’a kadar ulaşılmış ve sonunda Bizans İmparatorluğu tarihten silinmiştir.
Kur’an’ın çok ince bir işaretle bildirdiği bu ğaybî haberi Hz Peygamber açık bir şekilde bildirmiştir. Müsned-i Ahmed’de ve Dârimî’de rivayet edilen bir hadiste Efendimiz (s.a.v.)’e “İstanbul mu yoksa Roma mı önce fethedilecek?” diye soruldu. Allah Resûlü (s.a.v.): “İlk defa fetholunacak şehir Heraklius’un şehri (yani İstanbul) olacaktır”buyurdu. Rumların iki merkezinden biri olan İstanbul’un fethi gerçekleştiğine göre, sıra ikinci merkezleri olan Roma’dadır ve Allah’ın izniyle vakti geldiğinde o da gerçekleşecektir.
“ ” “Yerin en yakı-nında” Arabistan’ın en yakınında başka bir ifadeyle hem Hicaz Araplarına hem İran topraklarına en yakın olan Bizans topraklarında yani Şam diyarında; ya da Rum İmparatorluğu’nun en yakınında yani Anadolu’da demek olabilir ki ikisi de doğrudur. “Edne’l Ard” ifadesi genellikle müfessirler tarafından “En yakın yer” olarak anlaşılmış ise de bu mana kelimenin tam karşılığı değil, yaklaşık karşılığıdır. Tam karşılığı ise “Yeryüzünün en düşük yerinde” yani “Rakım olarak en düşük yerinde” şeklindedir. Eskiden bölgelerin rakımları bilinemediğinden bu mana anlaşılamamış ve hakikî manaya en uygun olan “En yakın yer” manası tercih edilmiştir. Kur’an “En yakın yerde” demek isteseydi “Edne” kelimesini değil “Ekrab” kelimesini kullanırdı. Yine de bu mana da tamamen yanlış değildir ve savaş gerçekten Hicaz Araplarına en yakın Bizans topraklarında gerçekleşmiştir. Ama bu şekilde anladığımızda Kur’an’ın bilimsel bir mucizesi kaybolmuş olur. Savaş Suriye, Filistin ve Ürdün topraklarının kesiştiği bölgede yer alan Lut gölü (Ölü Deniz) havzasında gerçekleşmiştir ve Lut gölü çevresi deniz seviyesinden 400 metre kadar aşağıdadır ve dünyanın en düşük (alçak) yeridir. Bilimin gelişmesi ile Kur’ân’ın neden bu ifadeyi seçtiği anlaşılmış oldu
Kısa bir iki cümle ile hem 9 sene içinde Rumların tekrar ğalip geleceğini haber vermesi, hem o gün mü’minlerin de zafere erip (Bedir zaferi) ferahlayacaklarını haber vermesi, hem Rumların ğalip gelme süresinin 3 sene olacağına işaret etmesi, hem Rumların mağlup olduğu yerin Dünyanın en düşük rakımlı yeri olduğunu bildirmesi, hem Rumların İranlılara ğalebesinden sonra hâkimiyet ve zaferin Müslümanlara verileceğini ve Müslümanların Rum toprakları olan Suriye, Filistin, Ürdün, Mısır ve Anadolu’yu (İstanbul dâhil) fethedeceklerine işaret edilmesi Kur’ân’ın Kelâmullah olduğunu isbatlamaya yetmez mi?