Dergimizin önceki sayılarında tarihe Haçlı Seferleri olarak geçen, Batılıların İslam coğrafyasına yönelik olarak düzenledikleri Haçlı Seferlerini yazmıştık. Ancak tarihteki saldırıların hiçbiri son yıllardaki kadar yıkıcı ve haince olmamıştır. Bu nedenle bu sayımızda Haçlı Seferlerinin son dalgasından bahsedip bu konuyu tamamlayacağız inşallah.
BAHANE: 11 EYLÜL OLAYI
Amerika Birleşik Devletleri’nde 11 Eylül 2001 günü, kaçırıldığı iddia edilen sivil uçaklar ile Pentagon’a ve Dünya Ticaret Merkezi binaları olan İkiz Kuleler’e aynı gün saldırı düzenlendi. İstihbaratçı Mahir Kaynak’ın karşılaştığı olaylardaki bakış açısını yansıtan: “Bir olay olduğunda, olayın failini bulmak istiyorsanız olayın sonucunun kime yaradığına bakın. Bu olay kimin işine yarar? Bunu bilirseniz bu işi kimin yaptığını da bilirsiniz.” sözü bize ipucu verse de halen kimin yaptığı (perde arkasında kimlerin olduğu) netlik kazanmamıştır. Ancak bu olay ABD’nin, dünyanın çeşitli bölgelerine askeri müdahalesinin bahanesi olmuştur.
BUSH HAÇLI SEFERİ BAŞLATTI
ABD Başkanı George Bush, 11 Eylül’deki intihar saldırılarının ardından “Haçlı Seferi’’ başlattığını söyledi.
Bush, danışmanlarıyla Camp David’de yaptığı toplantının ardından Başkent Washington’a dönüşünde Amerikan vatandaşlarına hitaben yaptığı konuşmada, “Terörizme karşı bu Haçlı Seferi. Bu savaş uzun bir zaman alacaktır. Amerikalılar sabırlı olmalıdır’’ dedi.(1) (Nitekim ABD dediğini de yaptı. Bush’un 2001 de başlattığı son Haçlı Seferi 14 yıldır halen devam ediyor.)
AFGANİSTAN İŞGALİ
11 Eylül 2001 tarihinde gerçekleşen İkiz Kuleler’e saldırılar sonucunda dünyaya “terörle mücadele” olarak lanse edilen Afganistan işgali 7 Ekim 2001 tarihinde başladı. ABD ve İngiltere önce hava bombardımanına başladı ardından takviye güçlerle beraber Afganistan’a asker indirdi. 2002’de NATO güçleri de Afganistan Savaşı’na ortak oldu. Yaklaşık 11 yıllık işgalde 60 bini aşkın Afgan öldürüldü, on binlercesi yaralandı. On binlerce Afgan ise savaşın neden olduğu açlık, hastalık, tıbbi yetersizlikler ve mültecilik şartları nedeniyle hayatını kaybetti. Evleri olanlarsa işsizlik, yoksulluk, açlık, su ve giyecek sıkıntısıyla boğuşuyor. İşgal, 650 binden fazla insanı evini terk etmeye zorlarken, binlerce Afgan vatandaşı da tutuklanıp, ağır işkencelerden geçirildi.
IRAK SAVAŞI
Irak savaşı Saddam Hüseyin’in elinde kitle imha silahlarının bulunmasını (Irak halkına da özgürlük ve demokrasi getireceğini) gerekçe göstererek 2003 yılında ABD’nin işgaliyle başladı. İşgal devam ederken yaşanan bu süreçte Saddam Hüseyin’in, 2003 Aralık ayında Tikrit’te yer altındaki bir sığınakta yakalanarak 30 Aralık 2006 tarihinde idam edilmesiyle devam etti. Yaşanan savaşta 1,5 milyondan fazla kişinin hayatını kaybettiği, 4 milyon civarında çocuğun yetim kaldığı, kadınların namusunun kirletildiği, insanların en ağır işkencelerden geçirilip kötü muameleye maruz bırakılarak bölgeden göç etmek zorunda kaldığı basına yansıyınca tüm dünya da ABD’nin gerçek yüzünü görmüş oldu. (Ayrıca basına yansımayan nice felaketler ve zulümler yaşanmıştır Allah bilir) 8 yıl süren işgal süresince yerle bir edilen Irak’ta hiçbir şekilde kitle imha silahına rastlayamayan ABD; yalanları, katliamları ve işlediği tecavüzleri nedeniyle tarihin sayfalarına kara bir leke olarak adını yazdırdı. Irak işgali 5 Aralık 2011 tarihinde Bağdat’ta bulunan Amerikan Üssü’nden, son Amerikan Bayrağı’nın indirmesiyle görünüşte son buldu ise de IŞİD bahanesiyle fiilen ABD politikaları ve planları aynen uygulanmaya devam ediyor.
Son Haçlı Seferine bahane edilen İkiz Kuleler’i kimin vurduğu belli değil ama Afganistan ve Irak’ı kimin vurduğu belli. Eğer 11 Eylül saldırılarıyla ilgili ABD’nin söyledikleri doğruysa iki binaya karşılık iki ülke açıkça yerle bir edildi. Bunun yanında el altından pek çok Ortadoğu ülkesi (Tunus, Libya, Mısır, Suriye … ) iç savaşla (Arap Baharı denilerek) kan gölüne çevrilmiştir. Batı dünyasının Doğu dünyasına bakışını Victor Hugo’nun şu sözleri açıklıyor: “Paris’te bir adam öldürülürse, bu bir cinayettir; doğuda elli bin insan boğazlanırsa, bu sadece bir meseledir”
Kuzey Afrika’da ve Ortadoğu’da olup bitenleri anlayabilmek için, ABD tarafından devreye sokulan Büyük Ortadoğu Projesi’ni bilmek gerekiyor... Bu projenin tam adı onların asıl niyetlerini gizleyecek şekilde makyajlanmış ve kulağa hoş gelecek şekilde güzelleştirilmiştir: “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek Bir Gelecek ve İlerleme İçin Ortaklık İnisiyatifi...” Projenin adına bakıp da aldanmamak gerekir. Asıl niyetleri Ortadoğu ve çevresinde halkı Müslüman ülkeleri kirli bir savaş sonucu yeniden istedikleri gibi dizayn etmektir. Niyetleri de dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın 7 Ağustos 2003 tarihinde Washington Post gazetesinde yayınlanan yazısında açıkça gözler önüne seriliyor: Rice bu yazısında özetle: Bölgede bulunan 22 devletin rejiminin, sınır ve haritalarının değiştirileceğini, Türkiye’nin de bunların içinde olduğunu anlatıyordu!(2)
Kafirler birleşerek İslam’a ve Müslümanlara saldırmak ve yok etmek için ellerinden geleni yapıyorlar da Müslümanlar hep birlikte Kur’an ve Sünnete göre (Rabbanî metodla) mücadele ediyorlar mı bu önemli. Fakat ne yazık ki durum ekseriyetle tam tersi… Batılılar ABD öncülüğünde Ortadoğu’ya bomba yağdırırken Türkiye’nin tutumunu dönemin başbakanının 21 Nisan 2003’te Washington Post gazetesinde yayınlanan makalesindeki şu sözleri özetliyor:
“Son on yıl zarfında Irak konusundaki tecrübemiz Türkiye ve ABD’nin uzun soluklu ortaklıkları boyunca gerçekleştirdikleri dayanışma çabalarının özünü teşkil etmektedir. İşbirliğimiz hayati pek çok alanda belirgin olup, bu husus özellikle teröre karşı savaşta ön plana çıkmakta ve bunun yanı sıra Balkanlar’a, Afganistan’a, Orta Asya’ya, Kafkaslar’a ve Ortadoğu’ya istikrar ve güvenlik getirme çabalarına da yansımaktadır.
Türkiye yıllar boyu ABD’yi anlayan bir dost olmuştur. 11 Eylül’de gerçekleştirilen trajik saldırılardan sonra ABD’yi destekleyen ülkelerin en başında Türkiye gelmiştir. Ortak bir düşmana karşı çarpışmak ve özgürlüğü savunmak amacıyla Türkiye, Afganistan’a evlatlarını göndermekte ve Afganistan’da son sekiz aydır sürdürülen uluslararası barışı koruma çabalarında öncü olmakta tereddüt göstermemiştir. Türk insanı Kore, Somali, Bosna ve hatta Doğu Timor’daki tehdit karşısında ABD güçlerinin yanında yer almaktan hiçbir zaman çekinmemiştir.
Türk kamuoyunun yüzde 94’ünün Irak’a yönelik bir savaşa karşı olduğu bir ortamda uzun müzakereler neticesinde hükümetim Türk hava sahasının müttefik güçlere açılması konusunda gereken onayı sağlayabilmiştir. Koalisyon güçleri devam eden operasyon çerçevesinde hâlihazırda hava sahamızı kullanmaktadır.” (3)
Peygamber Efendimiz Müslümanların birbirlerine karşı nasıl bir haleti ruhiye içinde olması gerektiğini şöyle açıklıyor: “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”(4)
Son söz Rabbimize ait: “Mü’minler, Mü’minleri bırakıp da kafirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa; Allah ile dostluğu kalmaz.” (5)
Rabbim bizleri her meselede Kur’an ve sünnete uygun bir duruş sergileyen Rabbanilerden eylesin.
1-http://www.hurriyet.com.tr/bushtan-hacli-seferi-yakistirmasi-16285
2- 7 Ağustos 2003 tarihli Washington Post gazetesi
3- 21 Nisan 2003 tarihli Washington Post gazetesi, PAYLAŞILAN BİR STRATEJİK VİZYON Makalesi
4- Buhari, Müslim
5- Âli İmrân Suresi; 28. ayet