Furkan Aile

Medyanın Toplum Üzerindeki Etkileri

Paylaş:

Sosyal medya, milenyumla birlikte hayatımıza giren, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerdeki nüfusların hemen hepsi tarafından çok kolay bir şekilde kabullenilmiş bir mecradır. Bu sosyal ağa ulaşmak oldukça basittir. Ve bu ortama girmek için gereken cihazlar da bir o kadar çeşitlidir. Yaşları fark etmeksizin her birey, gündemi, sosyal ağları ve herhangi teknolojik bir cihazın takibini kolaylıkla internet üzerinden yapabilmektedir. Bireyleri kendisine bağımlı kılan bu sosyal ağların elbette etkileri de çok çeşitlidir. Sosyal medya artık uluslar ve gruplar açısından gerçek ve güçlü bir silah niteliğinde. Tabi önemli olan konu “Acaba bu silahın amacına uygun kullanılarak hedefe varmaya yararlı mı olacağı yoksa bu güçlü silahın kontrolden çıkarak elde patlayıp bir jenerasyonu tehlikeye mi sokacağı”dır.  

                Bireyler, farkına varmadan bu sanal ağın ortasına düşmüşlerdir. Bu durum da kaçınılmaz bir problemi, yani kontrolsüz bir sosyal medya salgınını ortaya çıkarmıştır. İlk başta sadece gençlerin vakit geçirdiği ve gereksiz bir uğraş olarak görülürken, daha sonraları siyasal hareketlerin bu mecraları kullanarak örgütlenmesiyle ve büyük bir insan potansiyeline hitap etmesiyle öneminin farkına varılmıştır. Sosyal medya dünya gündeminde çok büyük bir öneme sahip olmakla birlikte aynı zamanda yanlış kullanıldığı takdirde toplumları içten içe çökerten bir nesneye dönüşmektedir. İşte medyanın birey, aile ve toplum üzerindeki olumsuz etkileri:

  1. MEDYANIN BİREY ÜZERİNDEKİ OLUMSUZ ETKİLERİ

                Medya, Dünyaperest Kişilikleri Meydana Getirmektedir:

                - Ahireti ve Dini Hassasiyeti Unutturmaktadır: Buna bağlı olarak birey, kendisini sınırsız bir özgürlüğün içerisinde bulmakta ve kimseye hesap vermeyeceği inancıyla yaşamaktadır. Dizi ve filmlerde özellikle vurgulanan nefsi isteklerin peşinden gitme azmi ile fertler Allah korkusundan ve hesap verme inancından uzaklaştrılmaktadır. Bu hususta önemli olan senin o şeyi istemendir, onun din açısından veya insanlık açısından zararı önemli değildir.

                - Malayani ile ömrü heba etmeye neden olmaktadır:  Değerli ömrün basit uğraşlarla geçirilmesine ve önemli meselelerin önemsiz gibi algılanmasına neden olmakta, özellikle bu şekilde geçirilen bir hayat hedef gösterilmektedir. S- İnsanın onur ve haysiyetini ayaklar altına almaktadır: Yapılan yarışma programları, stand-up gösterileri ile ahlaksız espriler, onuru zedeleyen eleştirilerle kişilik haklarına saldırıda bulunulmaktadır.

                - Şehvetine düşkün birey meydana getirmektedir: İnsani ve ahlaki değerleri hiçe sayan ifsat komiteleri, dalalet ehli, insi şeytanlar ve sermaye lobileri eğlence, zevk, haz ve lezzet üzerine kurdukları sistemleri ile insanlığı felaketlere, dinsizlik ve ahlaksızlıklara sürüklemeye devam ediyorlar. Bu sinsi ve gizli ellerin kurduğu sektörler trilyonlarca dolarlık bir seviyeye ulaşmış durumda. Sadece dünya üzerinde tahmin edilen 1 milyar pornografik site olduğu, bu sektörün trilyonlarca dolar olduğu, bu sektörlerde istihdam edilen kadınların sayısı düşünülünce işin vahameti ve iç yüzü ortaya çıkmaktadır. Her şeyde sınırsız özgürlük isteyen bu insanlığın karanlık ve çirkin yüzleri, internet kanalları ile milyonlarca insanı ahlaksızlık girdaplarına sürükleyip, adeta o insanları insanî vasıflardan soyutlayacak bir seviyeye düşürmüştür.

                Bütün mahrem duyguların, İslamî - insanî hassasiyetlerin yıkılıp her şeyin ulu orta bir şekilde açıkça teşhir edildiği internet ortamı insanların iradelerini esir alarak onları bir nevi hazların, yalancı zevklerin, eğlencelerin oyuncağı yapmış durumda.

                Özgürlük adına, haz, zevk, lezzet adına milyarlarca çeşit ahlaksızlığın işlendiği, sapkınlıkların anlatılıp ya da paylaşıldığı, günahların ve haramların elden ele, siteden siteye paylaşım sitelerinde dolaştığı bu ortamlar; toplumu, nesli, milleti ve geleceği mahvetmek adına kalplere, akıllara, ruhlara ve ahlaka atılan atom bombaları hükmündedir. Dikkat edin internete özgürlük isteyenler kadınların sömürüldüğü, kullanıldığı ve aşağılandığı sitelere özgürlük istiyorlar. Mahremiyetin izinsiz çiğnendiği sitelere özgürlük istiyorlar.

                Evet, Müslüman gençliği insi şeytanların kurduğu bu milyonlarca müstehcen siteler yüzünden pornografik yayınların ve istimnanın bağımlısı olmuştur. Adeta gençlik, röntgenciliğin, sapıklığın ve dikizlemenin, başkalarının günahlarını takip etmenin delisi edilmiştir. Toplumda sapıklığın, tacizlerin, tecavüzlerin ve flörtün artarak zinada patlama meydana gelmesine sebep olunmuştur. Gençler aklını, fikrini, zihnini ve düşüncesini hayvani-nefsanî zevklere, eğlencelere, oyalamalara vermek zorunda kalarak ulvî gayelerden hedeflerden kopmuştur.

                Geçmiş milletlerin pek çoğu bu fitne yüzünden yerle bir edilmediler mi? Roma, Bizans ve Endülüs; şehvet ve şehvani duygular altında kalarak ezilmişlerdir. Sanat adına sağa-sola çizilen ve şehvani duyguları ifade eden resimler, ahlakın o dönemde ne derece ayaklar altına alındığını açıkça göstermektedir. Allah, dönemin İspanya kralı zalim Ferdinand’ı başlarına bela ettiği zaman onlar zaten şehevi duyguların altında kalıp ezilmişlerdi.

                - Tüketim Çılgınlığı meydana getirmektedir: Reklamlar, insanları etkileyerek insanları ikna etmeye çalışırlar. Reklamların günümüzde insanları etkileme ve yönlendirme, arzularını belirleme yöntemleri, büyük boyutlarda gelişmiştir. Bu noktada, insan bilimlerinin rasyonel sonuçlarını kullanır ve bu bilgi türlerini üretimin yapısı içerisine hapsederek işlevsiz hale getirir. İzleyicinin reklamlardan bir şekilde etkilenmemesi imkânsızlaşmıştır. Reklamcılar, hedef kitlenin demografik ve psikografik özelliklerini (yaş, cinsiyet, meslek, sosyo ekonomik konum, ilgi, harekete geçme sebepleri vs.) gibi ölçütlerle, kategorilere ayırarak, stratejik ürün mesajını, tüketiciye ulaşabilmesi için reklam yayın saatlerini belirlerler.

                Reklamcılar tüketici kitlenin dikkatini çekmek için dil, gelenek, görenek, milli ve dini duygular, otantik değerler, cinsel ahlaki, karşı ahlaki değerler gibi kültürün tüm unsurlarından tüketimi koşullamak üzere yararlanırlar.

                Reklamcılar bize tanıttıkları ürünlere sahip olmamız durumunda mutlu olacağımız mesajını verirler. Gerçekte reklam bir vaad üzerine kuruludur ve mutluluk satar.

                Reklamlar neden kitle açısından çekicidir?

                Reklamların sürelerinin kısa olmaları, ürünlerin bir ödül gibi sunulması, sahip olunan ürünle toplumsal bir statüye terfi edileceğini düşündürmesi, yinelemelere dayalı ses, efekt ve imaj bombardımanı yapılması; bu yolla, izleyicinin hipnotize edilmesi, reklamları çekici hale getirmektedir.

                Televizyon, alışveriş çılgınlığının artmasına neden olmaktadır. Televizyon kültüründe insan, hem bir ürün, hem de ürünü tüketendir. İlerleme ve gelişme yanılsamasıyla tüketimin devamlılığını sağlar. Teknolojik gelişim, toplumun ilerlemesinin bir ölçütü ve göstergesi olamaz.

                Televizyon insanları kendisine uyuşturucu madde gibi bağımlı kılar. Sonuçta tüm programlar tüketim amacına hizmet eder. Ortaya çıkan, birbirleriyle yarışan, birbirini ezen, ezdikçe beğeni kazanan, insan tipleridir.

                Televizyon kültüründe bireye empoze edilen değerler tüketimle ilgili değerlerdir. Tele-kültürde, hedef kitlenin niteliği önemli değildir. Kim olursan ol, önemli olan iyi bir tüketici olmandır. Televizyonda, özellikle güç ve haz peşinde koşan insana ‘ne kadar şeye sahipse o kadar güçlü ve hükmedici olabileceği’ mesajı verilir. Ancak gerçekte güç ve haz peşinde olan insan, asla bu gücü ve mutluluğu yakalayamaz.

                Televizyonun ortaya çıkardığı insan, paylaşımcı değildir. Bencildir, kuşkucudur. Televizyon; diğer insanların güvenilmemesi gereken, tehlikeli yaratıklar olduğu imajını verir.

                ‘Televizyon insanı’ ciddi bir yanılsama yaşamaktadır. Onda, gerçeklik ile fantastik dünya yer değiştirmiştir. ‘Televizyon insanı’  yaşanmış ciddi olayları, gerçek olmayan fantastik bir film gibi algılarken; rasyonel dünyada fantezi, akıl sağlığını bozan en büyük hastalık haline gelmiştir.

                Özellikle genç kuşak arasında fazlaca görülen özdeşleşme; ölümsüzlük isteği, davranış ve giyim tarzlarının taklidi (ve bunun tüketimi koşullaması) yani özdeşleşilen starla hayatını değiştirme arzusu gerçek hayatla asla çakışmayan bir yanılsamadır.

                Medya; Fikir Üretme Yeteneğinin Kısıtlanmasına ve Zihin Kirliliğinin Artmasına Neden Olmaktadır:

                İnsanı insan yapan en önemli vasfı şüphesiz akleden ve tefekkür eden bir varlık olmasıdır. Rabbimiz; “Akletmez misiniz, bunda akıl sahipleri için ibretler vardır” buyururken insanı düşünmeye ve muhakemeye sevk etmektedir.

                Televizyon; bireyin beyni, ruhu, yüreği haline gelerek adeta yeni bir “birey” var etmiştir. Söz konusu birey zaman içerisinde sosyal ilişkilerden koparak yalnızlaşmış; kendisine, tarihine, toplumsal değerlerine yabancılaşmıştır. Aşırı televizyon izlemekten beyni tembelleşmiş ve pasifize olmuştur. Beyin; yorum yapma, analitik düşünme, sentez yapma becerilerini büyük oranlarda kaybetmiştir. Televizyon; bencil, tüketici, doyumsuz, içe dönük, saldırgan, ötekileştirici, ürkek ve güvensiz bireylerin oluşumuna neden olmuştur.

                Cemil Meriç, bu menfî özelliklerinden dolayı olsa gerek televizyon için şu tespiti yapmaktadır: “O, şuuru iğdiş edilmiş, hiçbir zaman okumak ve düşünmek alışkanlığı kazanmamış sokaktaki adam için icat edilmiş bir nevi afyondur.”

                Ulm Üniversitesi Psikiyatri Bölümü öğretim görevlilerinden Prof. Manfred Spitzer: “İki, üç yaşına gelene kadar çocukların ekranlı medya araçlarından öğrenebileceği hiçbir şey yoktur. Çocuk buna rağmen bu medya araçlarının karşısına geçerse, konuşma bozukluğu ortaya çıkar ki bu da kanıtlanmıştır. Bir, iki ya da üçüncü sınıfa giden bir çocuğa oyun konsoluyla birlikte kötü notlar ve derslerde sorunlar da hediye ediyorsunuz. 15 yaşındaki bir çocuğun odasındaki bilgisayar, derslerine iyi değil, olumsuz yönde katkı yapar. Bu da 250 bin öğrencinin katıldığı bir PİSA araştırmasıyla kanıtlanmıştır.”

                “Kullanılmayan Beyin Küçülüyor”

                Prof. Spitzer’e göre genç kuşaklar dijital cihazlarla çok fazla vakit geçiriyor. Spitzer, bu gelişmenin gençlerin eğitim süreçlerine darbe vurduğuna inanıyor. Prof. Manfred Spitzer, bilgisayarın normalde insan beyninin düzenlediği zihinsel faaliyetleri üstlendiğine de dikkat çekiyor. Oysa beynimizi “akıllı” hale getiren, dinç tutan işte tam da bu zihinsel faaliyetlerdir. Spitzer, beynimizi bir kasın performansıyla kıyaslıyor. Egzersizlerle zinde tutulmayan bir kas nasıl zamanla erirse beyin de “kullanılmamaktan” ötürü etkileniyor.

                Konuya kaldığımız yerden devam üzere Allah’a emanet olun.