Hayatı yaratan ve bizleri bu hayata tabi tutan Allah Azze ve Celle, aslında yeryüzünde bir mücadele sahası inşa etmek istemişti. Hayat, her daim hak ile batılın amansız ve kesintisiz mücadelesine sahne olmuştur.
Nuh Aleyhisselam’ın kıssası çok uzun olduğu için ve çoğunlukla bilindiği için kıssayı anlatmak gayesinde değilim. Ancak şu can yakan sözün nereden geldiğini iyi anlamak icap eder. “Nuh diyor, Peygamber demiyor!” Bu öyle boş söylenmiş bir söz değil. Bu, 950 sene Tevhidi anlatan bir peygamber ve karşılarında onun adını, sanını, soyunu ve eşrafını bilen bir kavmin Hz. Nuh Aleyhisselam’ı peygamber olarak görmeme inadını ve kinini anlatan bir sözdür.
Nedense davete karşı çıkan hep toplumun rütbelileri olmuş ve davetçileri tehditle ve iftira ile susturmaya çalışmışlardır. “Kavmin ileri gelenleri ‘Biz seni açıkça bir sapkınlık içinde görüyoruz’ dediler.”1 Bugüne tercüme edersek hakikati kim söylerse: “Sen vatan hainisin, sen suç örgütünün liderisin” diyerek yaftalamakta ve adeta “Tevhidi ve haksızlıkları anlatmaya devam ettiğin sürece seni iftiraya boğarız” tehdidine maruz kalmaktadır.
Hz. Nuh Aleyhisselam, bu ‘ileri gelen’ denilen kurulu menfaat sisteminin sahibi olan zatlara karşı “Ben sizin bilmediklerinizi biliyorum, neden içinizden sizi uyarmak için seçilmiş bir adamın uyarılarına bu kadar şaşırıyorsunuz” diye soruyor. Evet bugün de hakkın ve adaletin yanında yer alan muvahhid alimler soruyorlar: “Neden ‘Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalı’ sözümüze bu kadar şaşırıyorsunuz, bu kadar zulmünüze sesimizi yükseltmemize karşı -Alimler siyasete karışmaz” diyorsunuz.
Peygamber, kavminden hiçbir maddi beklenti içinde olmadığını “Ücretim Allah’a aittir”2 diyerek ifade eder. İtaat vurgusu ikinci kez tekrarlanır: “Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”3 Kim bu memlekette dini anlatmışsa ve İslam davası için, nesil yetiştirmek için mücadele etmişse ona aynı şey söylendi. “Siz dolandırıcısınız, milleti soymak için dini istismar ediyorsunuz” gibi iftiralarda bulunurlar. Son zamanlarda zengin ve makam sahiplerinin sofralarına oturan ve egemenlerin fetvalarına soyunan kimseleri alim sınıfına koyamadığımız için onlar istisnadır. Hakikat para ile satılmaz da alınmaz da.
Nuh kavminin ileri gelenleri ilk defa burada farklı bir itirazla karşımıza çıkar: “Dediler ki: ‘Sana hep aşağılık kimseler uymuşken, biz hiç sana inanır mıyız?”4 Yani “yoksul ve pejmürde giyimli sefihler sana uymuşlar, bizler seçilmiş kimseleriz, onlarla aynı sofrada oturmayız” diyorlar.
Hz. Nuh inananlar için bir savunma yapmadan “Onların ne yaptıklarına dair benim ne bilgim olabilir. Onların hesaplarını görmek ancak Rabbime aittir. Bir anlayabilseniz! Ben inananları kovacak değ ilim”5 diyor. Aslında bugün zalimlere zindandan cevap veren Alparslan Hocamın söylediğini söylüyor Hz. Nuh Aleyhisselam. O da diyor ya “Zalim olmaktansa mazlum kalmayı tercih ederim.” Zalimin önünde eğileceğime, mazlumun mütevazi sofrasına oturup yemek yerim, zalimlerin saraylarında kahvaltı yapacağıma mazlumların gecekondularında iftar ederim. Zalime biat edeceğime, mazluma sahip çıkarım ve asla da yanımdan kovmam.
İnkârcı kavim “Ey Nuh! Vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın”6 sözleriyle peygamberi tehdit ederler. Hep taşladılar zaten, hep aşağıladılar, zindanları alime layık gördüler. “Taşlamak” aslında sadece eline taş alıp atmak değil, yani senin itibarını alt üst edeceğiz, seni insanların içine çıkamaz hale getireceğiz, seni şu toplumda iftiralarla yıldıracağız demektir. Bugün de bize ve tüm hakikat erbabına yapılan budur. Ve bu tehdit karşısında Nuh Aleyhisselam’ın dediği gibi bugünün âlimleri “Ben Allah’a dayandım, elinizden geleni yapın, ne yapacaksınız da acele edin” diyebilmelidir.
Nuh Aleyhisselam’ın “Ey Rabbim ben yenilgiye uğradım, yardım et”7 yakarışına burada farklı bir duası eklenir: “Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı, artık onlarla benim aramda Sen hükmet. Beni ve benimle birlikte olan mü’minleri kurtar.”8 Bu 10 asır inatçı bir kavme sabreden bir davetçinin çok acıklı feryadıdır. Son yakarış, son duadır; zalime azab olacak, mazluma esenlik olacak bir dua. Evet bugün belki Nuh Aleyhisselam kadar yorulmadı İslam davetçileri ama anlayışı Nuh Aleyhisselam’ın kavmi kadar kıt, gözleri onlar kadar kör bir toplum içinde kaldık. Adeta efsunlanmış bir topluluk.
Adım adım azaba yaklaşıyorlar. Kur’an, “Kavminden daha önce iman etmiş olanlardan başka artık hiç kimse iman etmeyecek”9 ayetinden itibaren, inkârcılar için azabın yaklaştığını adım adım anlatır; Allah’ın gözetiminde vahye uygun olarak bir gemi yapılacak, bundan sonra zulmedenler hakkında Hz. Nuh Allah’a bir şey söylemeyecektir. Azab yaklaşınca davetçilere bir sekinet hali, bir güven duygusu iner. Zalimlerde ise bir endişe ve korku hali belirir. Aslında bugün güç onlarda, biz zayıf durumdayız ama onlar saltanatlarını kaybedecekleri için tedirgin, biz ise Rabbimize iman ettiğimiz için güven içerisindeyiz.
İnkârcılar, Hz. Nuh gemiyi yaparken onun yanına uğrarlar ve yaptığı işle alay ederler. Hz. Nuh tebliğ sürecinde gösterdiği sabrı burada da gösterir, sadece alay etme sırasının yakında inananlara geçeceğini söylemekle yetinir. Evet biz de bugün bir gemi inşa ediyoruz, zalimlerin sonu, mazlumların ise kurtuluşu olan bir gemi. Tevhid gemisi, adalet ve özgürlük gemisi. Kim bu gemiye binerse kurtulacak, kim alay ederse aynı şekilde tarihte alay konusu olarak anılacak.
“Derken kavmi onu yalanladı. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Çünkü onlar (vicdanları hakka kapalı) kör bir kavim idiler.”10
Demek ki kör bir topluma bir davetçinin yapacağı çok şey yokmuş. Ancak kendisi ve Allah’ın dilediği kimseler kurtulabiliyor. Bu kadar zulme ve yanlışlara rağmen hala güce sığınan ve daha iyisi gelmez diyebilen, alimler, emzikli bebeler, hamile kadınlar zindanlarda çürürken hala vicdanları sızlamayalar, işte onlar da kördür!
Allah, şu topluma uyanış nasip eylesin, biz İslam davetçilerine de Nuh Aleyhisselam’ın sabrını ve sebatını, merhamet ve cesaretini versin. Amin.
1. Araf, 60
2. Şuara, 109
3. Şuara, 110
4. Şuara, 111,
5. Şuara, 112, 113, 114
6. Şuara, 116
7. Kamer, 10
8. Şuara, 117, 118
9. Hud, 36
10. Araf, 64