Geçmiş sayımızda Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in insanlarla iletişimi incelemeye başlamıştık. Bu sayımızda konuya devam ediyoruz.
- Empati Kurarak- Kurdurarak Karşısındaki Kişileri Etkilemesi
Empatik iletişimde hem yeterli bilgi aktarımı olur hem de taraflar yalnız kalmazlar. İletişimden kastımız ve isteğimiz kişilerin karşılıklı konuşması yani diyalog kurmasıdır. Tek kişinin konuşup muhatabın dinlediği monolog konuşmaların verimi nispeten düşük olmakla birlikte etkisi daha azdır. Bunu Allah Rasulü’nden bir örnekle şöyle açıklayabiliriz. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem ashabıyla beraber bulunuyordu. Bir genç çıkageldi ve çok saygısızca: “Ya Rasulallah! Ben felanca kadın ile arkadaş olmak istiyorum, onunla zina yapmak istiyorum” dedi. Ashab-ı Kiram, bu durumdan çok öfkelendiler. İçlerinden gazaba gelerek genci dövmek ve çıkarmak isteyenler oldu. Bazıları bağırıştılar. Çünkü genç çok hayasız konuşmuştu. Efendimiz: “Bırakın o genci” buyurdu. Rasulullah, genci yanına çağırdı, kendi mübarek dizine değdirecek bir şekilde oturttu ve: “Ey genç, birinin annenle bu kötü işi yapmasını ister misin? Bu çirkin hareket hoşuna gider mi?” diye sordu. Genç hiddetle: “Hayır Ya Rasulallah” diye cevap verdi. Efendimiz: “Öyleyse o çirkin işi yapacağın kimsenin evlatları da bundan hoşlanmazlar. Peki, bu çirkin işi senin kız kardeşinle yapmak isteseler, sever misin?” diye sorduğunda genç: “Hayır, asla!” diyerek hiddetlendi. Efendimiz: “Şu hâlde insanlardan hiç kimse bu işi sevmez” buyurdu ve mübarek elini gencin göğsüne/omuzuna koyarak şöyle dua etti: “Allah'ım! Sen bu gencin kalbini temiz kıl. Namusu ve şerefini muhafaza eyle ve günahlarını da bağışla.”[1] Bu genç bir daha günah işlememiş ve dahi bunu zikretmemiştir.
- İnsan Sevgisini Öne Çıkarması
Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, iletişimi kolaylaştıran ve sürekliliği sağlayan olumlu duygulardan sevgi duygusunu da etkili bir şekilde kullanmıştır. Kur’an bu temayı Maide Suresi 54. ayette etkili bir şekilde dile getirmektedir: “...O onları sever, onlar da O’nu severler...” Hz. Ali’nin gözlemlerine göre: “Hz. Peygamber, beraber oturduğu insanlarla yeteri kadar ilgilenir, her birine gerekli iltifat ve ilgiyi gösterirdi. Öyle olurdu ki, her biri Hz. Peygamberin en çok sevdiği insanın kendisi olduğunu sanır ve onun yanında kendisinden daha kıymetli biri olabileceğini düşünmezdi.”[2]
- İnsanları ve Onların Değer Verdiği Şeyleri Önemsemesi
Yemen’e kaçan sonra emanla Müslüman olmak için Peygamberimizin huzuruna gelen İkrime’ye Allah Rasulü: “Hoş geldin süvari yolcu!” diyerek onu güler yüzle karşılamıştır. Öte yandan çevresindeki arkadaşlarına da “İkrime aranıza katılıyor, onu gördüğünüzde babası Ebû Cehil’e sövüp hakaret etmeyin, çünkü ölüye yapılan hakaret, hayatta olanı incitir”[3] buyurdu. Farklı geleneklerle büyüyen insanların değer yargıları da farklı farklıdır. Bu minvalde başta Müslüman, ardından bir davetçi olarak insanların hassasiyetlerini gözeterek, incitmeden konuşmaya dikkat edilmelidir.
- Mesajını Kolaylık ve Tedricilik Yöntemiyle Sunması
Tedricilik ilkesi ilahi mesajın iletilmesini kolaylaştırmıştır. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem iki hususla karşılaştığı zaman, günah olmadıkça sürekli kolay olanı tercih etmiş ve bu ilkeyi etkili bir şekilde uygulamıştır. Öncelikle İslamî inancın tebliği, namaz, oruç, zekât ve hac gibi ibadetlerin zamana yayılışı, sosyal hayatı ilgilendiren konular, örneğin alkolün yasaklanışı bu tedricilik ve kolaylaştırma ilkesi ışığında uygulamaya konulmuştur. Ancak biz, genel bir yaklaşımla, bu konuyla ilgili sadece bir örnek üzerinde duracağız. Hz. Peygamber, arkadaşlarından Muaz’ı Yemen’e gönderirken şu tavsiyeleri yapmıştı: “Ehl-i Kitaptan bir kavme gideceksin. Onları Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın elçisi olduğuma şehadet etmeye davet et. Eğer buna itaat ederlerse, Allah’ın her gün ve gecede onlara beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Buna da itaat ederlerse, zenginlerden alınıp fakirlere verilecek bir zekâtı Allah’ın onlara farz kıldığını bildir. Buna da itaat ederlerse, sakın mallarının en kıymetlilerini alma. Mazlumun bedduasından kork. Çünkü mazlumun bedduası ile Allah arasında perde yoktur.”[4]
İletişime hedef olan bir insanda öncelikle istek uyandırılması, motivasyon sağlanması, sonra da doğru bilgi ve sağlam bir inanç oluşturulması önemli bir öğedir. Bu aşamadan sonra, öğrendiklerini pratize etme, yani inancın gereği doğrultusunda tutum ve davranış belirleme sağlanmalıdır. Bu süreç, en güzel yöntemlerle, ürkütmeden, nefret ettirmeden, zorlaştırmadan kolaylaştırarak gerçekleştirilmelidir.
- Sembolik Anlatım Yöntemleriyle Mesajına Dikkat Çekmesi
Efendimizin meseleleri anlatırken günümüz tabiriyle “aktif eğitim” yöntemlerini kullandığını gösteren onlarca hadis vardır. Mesela “Allah’ım beni hatalardan beyaz elbisenin kirden temizlendiği gibi temizle”[5] buyurmuştur. Yine başka bir hadiste: “Benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibiyim”[6] buyurmuştur. Emel ve ecel hadisinde yere çubukla çizgiler çizmesi[7], kıyamet zamanını işaret ve orta parmağını birbirine yaklaştırarak göstermesi,[8] ve daha nicesi buna örnektir. Yine Allah Rasulü’nün konuşmasını tesirli kılan başka hususları zikredecek olursak: Sözünü uzatmaz, abartıya kaçmaz ve aşırılıktan hoşlanmaz, sözünü etkili kılacak misal ve eşyaları kullanır, konuşmasına dikkat çekici bir cümle ile başlar ve yer yer Arap şiirlerinden örnek verdiği olurdu.
Efendimizin hayatında daha nice öğütler ve ibretler vardır. Günümüzde kişisel gelişim furyaları ile gündeme gelen iletişim yöntemleri, asırlar önce Efendimizde mevcut olan özelliklerden farklı değildir. İslam ve İslam Peygamberi envaiçeşit güzellikleri içinde barındıran bir deryadır! Müslümana düşen bu deryadan olabildiğince faydalanmak ve bulunduğu ortamda en azından bir özelliği ile yıldızlaşmaktır. Rabbim sözümüzü dosdoğru ve tesirli kılsın! Âmin.
[1] Müsned, V, 256-257
[2] Tirmizi- Şemaili Şerife
[3] Kettâni- Terâtib
[4] Tirmizi- Şemail, Müslim İman
[5] Buhârî, 10/Ezan, 89 (I, 181); Müslim, 5/Mesâcid, 147 (I, 418)
[6] Tirmizi, Zühd, 44
[7] Buhari
[8] Müslim, Cuma 43, (867); Nesâî, İydeyn 22, (3, 188, 189)