Arap Baharı başladığından beri Ortadoğu’da birçok ülkede siyasi rejim ve baştaki idareciler değişti. Rejimin ve ülke yöneticisinin değişeceği düşünülen ülkelerden birisi de şüphesiz Suriye idi. Hatta Türkiye bile bu konuda çok ümitli idi. Dönemin Başbakanı “6 ay sonra Emevi camisinde Cuma namazı kılacağız” demişti. Peki şimdi Suriye’de durumlar nedir?
Bu ay siyasi makale köşemizde sizler için bu durumu araştırdık. Bu konuda Ahmet Taşgetiren “Sonunda Suriye’de Ne Olacak?” adlı köşe yazısında durumu şöyle değerlendirmektedir:
SONUNDA SURİYE’DE NE OLACAK?
“Suriye şu anda anormali yaşıyor. 2011’den beri. Arap Baharı ile girdiği süreçten buralara gelindi.
Gelinen noktada merkezi hükümet var, BM’de tanınıyor ancak ülkenin tümüne hâkim değil. Aslında merkezdeki hakimiyeti de Rusya’nın vesayeti ile kaim. Buna rağmen Rusya bile Suriye’deki varlığını merkezi yönetimin çağırması ile meşrulaştırıyor. Bir de Suriye’de DAEŞ’le mücadele gerekçesine bağlı bir koalisyon varlığı söz konusu. Son olarak da “terörle mücadele” gerekçesinin meşrulaştırması ile Türkiye’nin askeri varlığı orada. Suriye’de, merkezi hükümetin silahlı gücü yanında içerde oluşmuş silahlı güçler de var. YPG’nin etkin olduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) diye bilinen silahlı güç, önce Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) diye başlayıp şu anda kendisini Suriye Milli Ordusu (SMO) diye tanımlayan ve Türkiye ile birlikte hareket eden bir güç var. Suriye’deki anormalliğin bir parçası da bu. Suriye anormalliğinin bir diğer ve önemli parçası ise 3.5 milyona yakını Türkiye’de olmak üzere pek çok ülkeye yayılmış olan mültecilerle ilgili.
Suriye ne zaman normale dönecek? Bunu öngörebilen birisinin olduğunu sanmıyorum. Suriye’nin normali nedir?
Normal aslında şu: Bir ülkenin dünyaca tanınan merkezi yönetimi olur, her şey onun kararına bağlı olur. Suriye’deki merkezi yönetim şu anda “iktidarını ika eyleyecek güc”e sahip olmadığı için bütün bu anormallikler gerçekleşiyor.
Merkezi yönetim 2011’den beri direniyor. Düşürülemedi. Ve “Meşru yönetim benim” ısrarında. Arkasında da Rusya var, Amerika başlangıçta onu devirmeyi istedi sonra vazgeçti, Türkiye devrilmesini istedi birlikte hareket ettiği yapıların gücü yetmedi. Velhasıl adı merkezi yönetimle bütünleşen Esed hâlâ ayakta.
Hatta bir süredir “Hâlâ ayakta”nın ötesinde bir nitelik kazanıyor. Güçleniyor. Hâlâ Rusya’nın derin etkisi var. Ama Rusya, oraya Moskova’dan bir vali tayin edemeyeceğine göre Suriyeli bir aktörle iş tutmak durumunda ve halen işi Esed’le götürmekte bir beis görmüyor.
Acaba Türkiye’nin projeksiyonunda Suriye’de nasıl bir yönetim olacak? Bu noktada Türkiye’nin hassasiyeti;
- Sınırda bir terör oluşumunun olmaması
- Mültecilerin geri dönmesi
- (Türkiye’nin himayesinde oluşan) Suriye Milli Ordusu’nun ne olacağı, noktalarında dolaşıyor.
Türkiye, nihai planda en yüksek kademelerce ifade edilen “Esed yönetiminin 1 milyon insanın ölümünden sorumlu” olmasının hesabı ile ilgilenecek mi? Bunu istese bile nasıl yapacak? Bu konu gölgeli. Çünkü Türkiye birçok şeyi Rusya üzerinden yürütüyor, Rusya da en azından şu anda Esed üzerindeki şemsiyesini çekmiyor. Bir Anayasa Komitesi oluşturuldu. Orada Türkiye’nin hassasiyetleri dikkate alındı. Ancak, Barış Pınarı harekâtı ile başlayan süreçte farklı denklemler oluşuyor. Denklemin ilginç sonuçlarından biri YPG’nin merkezi yönetimle iletişime geçmesi, Rusya’nın bunu kolaylaştırması, bunun yanında yine Rusya’nın merkezi yönetimle Türkiye arasındaki ilişkileri, mesela Adana mutabakatı çerçevesinde geliştirme yönünde hamleler yapması, bu arada Türkiye’nin harekâtına yönelik rezervler seslendirmesi, uluslararası planda yalnızlık görüntüleri derinleşen Türkiye’nin Rusya’nın yönlendirmesine ihtiyaç duyması vs… Bunlar, Esed’in kontrolündeki merkezi yönetimin inisiyatifinin artması anlamına geliyor.
Sorulardan birisi şu: Türkiye şu andaki Barış Pınarı, ya da daha önceki Fırat Kalkanı ve Zeytindalı harekatları ile denetimi altına aldığı topraklarda kalıcı mıdır? Bunu, Türkiye adına kimse söylemiyor. Aksine Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı defalarca ilan edilmiş durumda.
O zaman, mültecilerin ülkelerine dönmesi, YPG’nin etkisiz hale getirilmesi ve Suriye Milli Ordusu’nun akıbeti gibi sorunlar ne zaman, nasıl çözülecek?
Bunlar Anayasa’nın yapılması, ona göre seçimlerin yeni bir yönetim belirlemesi ile bağlantılı mı?
Bütün bunlar, Türk birlikleri orada iken mi olacak yoksa Esed yönetimi ile bir şekilde kurulacak ilişki çerçevesinde mutabakat sağlanıp, çözüme mi gidilecek?
Bunların cevabı kimde var, bilmiyorum. Bir de süreç ilerledikçe denklemler değişiyor, bu her şeyin kıymet-i harbiyesinin değişmesi anlamına geliyor. Bir gün bakıyorsunuz çok güçlüsünüz, ertesi gün farklı küresel odakların güç ilişkileri ile sizin gücünüz sınırlanıvermiş.
Esed yönetimi konusunda bizim zirvelerimizde seslendirilen 2011’deki duyguları hatırlayın, bir de bugüne bakın… Kim Esed’in bu kadar ayakta kalabileceğini tahmin edebilirdi ki… Ama dünya bu. Ortadoğu bu. Hep sürekli alt üst oluşlara işaret ettim ben Ortadoğu tahlillerimde. İşte onun bir laboratuvarı Suriye’de yaşanıyor.
İş sanıldığı kadar kolay değil vesselâm…”
Ahmet Taşgetiren’in de dediği gibi Suriye’de işler kolay değil. Suriye adeta kurtlar sofrasında parçalanmayı bekleyen bir av gibi. Türkiye ise kendi menfaatlerini düşünerek bu avdan pay almasa da kurtlar sofrasında pay olmak da istemiyor. Barış Harekâtı da bu isteğin bir ayağı. Ama işler bazen istenildiği gibi gitmeyebilir ... Bakalım zaman neler gösterecek...