Alıntı

Tarih Boyunca Büyüklerin Mücadelesi-4

Paylaş:

Bağdat’ta Mutezile fırkası tarafından yayılan “Kur’an-ı Kerim mahlûktur” görüşüne Abbasi Halifesi Me’mun da katılmıştı. Bu yanlış görüşü Abbasi Devleti’nin her yanında benimsenmesi gereken bir inanç olarak ilan etmişti. Bunu kabul etmeyenlere, devlet dairelerinde vazife verilmez ve hiçbir meselede şahitlikleri kabul edilmezken, kabul edenler ise fetva vermeye ve hadis rivayetine devam etmişlerdir.

Me’mun, 833’te, Tarsus’a doğru Bizans seferine çıkmış olduğu sırada Bağdat’taki vekili İshak b. İbrahim’e gönderdiği mektubunda Mihne’yi1 başlatmış ve kadı, fakih ve muhaddisler “Kur’an’ın Yaratılmışlığı” konusunda sorgulanmaya başlanmıştı. Sorgulanan muhaddislerden biri de Ahmed bin Hanbel’di. Vekil onlara, istenileni yerine getirmezlerse işkence göreceklerini söyleyerek tehditler savurdu. Çoğu bu görüşü benimsediklerini ilân ederek (sözde) özgürlüklerine kavuştu.

Ölüm haberi gelen Halife Me’mun, dünyadan ayrılırken bile fakih ve muhaddislere, Kur’an’ın mahlûk olduğunu söyleyinceye kadar işkenceye devam edilmesini vasiyet etmişti. Bu yüzden Ahmed bin Hanbel’in uğradığı mihne uzamıştı. Me’mun’un ölüm haberi ilan edilince Ahmed bin Hanbel Bağdat’a geri götürüldü. Hakkında yeni bir emir çıkıncaya kadar zindanda kaldı. Halife Mu’tasım zamanında da korkutulmak için her türlü yola başvuruldu. Fakat hiçbirisi fayda vermedi. Onu nöbet nöbet kırbaçlamaya başladılar. Her defasında bayılmadıkça bırakmıyorlardı. Öyle ki kılıçla dürtüldüğü zaman bile bir şey hissetmiyordu. 28 ay kadar zindanda bu işkenceler devam etti. Ümitleri kesilince onu serbest bırakarak evine iade ettiler. Fakat İmam Ahmed bin Hanbel, zindanda uzun süre kalışı, çok şiddetli şekilde işkencelere uğraması ve vücudundaki yaralar sebebiyle yürüyecek bir halde değildi. Lâkin o, yine de muzafferdi. Yaraları iyi olup mescide gelme imkânına kavuşuncaya kadar ders ve hadis okutmaktan mahrum kaldı. İyileşince fetva ve hadis derslerine başladı. Uğradığı mihnet, insanların onu daha çok takdir etmesine sebep oldu. Onu dinlemek için daha çok rağbet ettiler ve onun derslerine koştular.

Mu’tasım’dan sonra el-Vâsık halife oldu. İşkence vasiyetnamesi yürürlükte olduğu için mihnet devam etti. Fakat bu sefer, Ahmed bin Hanbel’in Mu’tasım devrinde olduğu gibi kırbaçla dövülmesi emredilmedi. Çünkü bu, halk nazarında onun mevkiini çok yükseltiyor ve halifenin fikrinin yayılmasına engel oluyordu. Ahmed bin Hanbel mihne sürecinde çok fazla baskı ve işkenceye uğrasa da inancı uğruna zulme göğüs germiştir. Bütün bu baskı ve işkencelere rağmen, “Kur’an-ı Kerim, Allah’ın kelâmıdır. Mahlûk değildir” dedi. Bu sırada kendisine İmam-ı Şâfi Mısır’dan mektup göndermişti. Okuyunca ağladı. Sebebi sorulunca; “Rüyasında Rasulullah Efendimizi görmüş, Ahmed bin Hanbel’e mektup ile benden selam yaz ve de ki, ‘Kur’an-ı Kerim’in mahlûk olup olmadığı kendisinden sorulacak. Cevap vermesin’ buyurmuş” dedi.

El-Mütevekkil halife olunca, Mutezile fırkası mensuplarını saraydan uzaklaştırdı. Fıkıh ve hadis âlimlerine hürmet ve yakınlık gösterdi. Böylece İmam Ahmed yapılan baskı ve işkenceden kurtuldu. Bir alim olarak batıla karşı dik duruşuyla, hak uğrunda çektiği çilelerle hem kendi asrına hem de sonraki asırlardaki insanlara rehber oldu.

1. Mihne kelime olarak; denemek, sınamak, bir şeyin hakikatini araştırmak, inceliklerini düşünmek, imtihan etmek, soruşturmak, boyun eğdirmek, eziyet etmek gibi anlamlara gelir. Kavram olarak ise, genelde, yazgı/kader ve insan fiillerini soruşturma, yargılama ve belli bir inanç veya inanç sisteminin kabulünü sağlamak için dini sorgulama anlamına gelir.