İstatistik

Tarihin Zalim Diktatörleri Ve Feci Sonları

Paylaş:

“Sakın Allah’ı zalimlerin yapmakta olduklarından gafil sanma! Onları ancak, gözlerin yuvalarından dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.”

İnsanlara her türlü acıyı yaşatmaktan kaçınmayan ve ülkelerini cehenneme çeviren diktatörlerin ölümleri de hayatları gibi birbirine benziyor. Bütün siyasi yetkileri kendilerinde toplayan ve halklarına her türlü acıyı yaşatan diktatörlerin çoğu halk ayaklanmalarıyla devrildi. Bazıları gönderildikleri sürgünlerde yaşamlarını yitirirken, kimi diktatörler ise ya öldürüldü ya da intihar etti.

• Tarihin en kanlı diktatörlerinden Adolf Hitler, 1934’de Hindenburg’un ölümü üzerine devlet başkanlığı ile başbakanlığı birleştirerek diktatör oldu. 2. Dünya Savaşı’nda tüm dünyaya büyük acılar yaşatan Hitler, 1945 Nisan ayı sonunda, Almanya’nın yenilgisi kesinleşip Ruslar Berlin’de ilerlerken, son anlarda evlendiği Eva Braun ile beraber intihar etti.

Mao Zedong: Çin Komünist Devrimi lideri, iktidara geldiği ilk beş yılında 5 Milyondan fazla insanı idam ederek veya işçi kamplarına göndererek öldürdü. “İleri Büyük Atılım” ve “Kültür Devrimi” adını verdiği iki adet sosyal programı vardı. Birinci hedef Çin’i süratle endüstriyelleştirmek bu programların uygulama safhasında 20 milyondan fazla insan açlıktan öldü. Sonrasında “Sosyalist Eğitim” hamlesi adı altında kendisine muhalif entelektüelleri öldürmeye başladı. Bu program sonucunda 4-7 milyon insan öldü. 100 Çiçek Harekâtı ile 30 milyon insanın bir kaç ay içinde açlıktan ölmesine neden oldu. Katlettiği insan sayısı 50 milyondan fazladır. İnsanlık tarihinin en kanlı diktatörüdür. Mao’nun hareketleri, hayatının sonlarına doğru tamamen anormalleşmeye başlamıştı. Ülkenin bütün meşhur doktorları baş başa vermişler Çin’in bu rakipsiz diktatörünün derdine çare arıyorlardı. Ne var ki, ellerinden hiçbir şey gelmiyordu. Çaresiz kalmışlardı. Mao’nun her gün yeni yeni hücreleri oluşuyor, yavaş yavaş tükeniyor, sonu yaklaştıkça da müthiş acı çekiyordu. Baskı ve cinayet dalgaları üç seneden fazla sürdü. Milyonlarca insan öldürüldü ve ekonomi dibe vurdu. Bu durum Mao’nun 1976’da Parkinson hastalığından ölüşüne kadar son hızla devam etti.

• Avrupa’nın ilk faşist lideri olan Benito Mussolini de İtalya’da 1922’de başa geçmesiyle baskı ortamı başladı. Duçe, Faşist Parti dışındaki diğer partileri kapattı. Sendika hareketlerini kanun dışı ilan etti, kitap ve gazetelere sansür getirdi, eğitimi sıkı kontrol altına aldı ve bunun gibi birçok düzenleme yaptı. Mussolini ile sevgilisi, 28 Nisan 1945’de İtalyan mukavemetine mensup savaşçılar tarafından öldürüldü. Ertesi gün Mussolini, sevgilisi ve birkaç yandaşının cesedi Milano’da Loreto Meydanı’nda sallanıyordu.

• Avrupa’nın son diktatörlerinden Nikolay Çavuşesku ise komünist lider Gheorghiu-Dei’nin 1965’te ölümünden sonra, Romanya’nın lideri ve Devlet Konseyi Başkanı oldu. Serbest düşünce ve medya üzerinde çok sıkı kontrol uygulamaya başlayan Çavuşesku, her şeyi karneye bağladı. Bu uygulama, ciddi yiyecek, giyecek ve ilaç sıkıntısı doğurdu. Halk açlık sınırında yaşarken Çavuşesku lüks ve ihtişama dayalı bir yaşam sürdürdü.

Doğu bloğunun göçmesiyle birlikte Çavuşesku’nun iktidarı sallanmaya başladı. 1989 yılında Çavuşesku, Macar asıllıların yaşadığı Timaşvar’da gösteri yapan halka ateş açılmasını emredince, başlayan devrim hareketi dalga dalga yayıldı. 22 Aralık 1989 tarihinde karısıyla birlikte kaçmaya çalışırken yakalandı ve ihtişamlı yaşamı, eşiyle birlikte idam mangası önünde son buldu.

• Balkanları kan gölüne döndüren eski Yugoslavya’nın, savaş suçu işlemek suçundan Lahey’deki mahkeme tarafından yargılanan eski devlet başkanı diktatör ruhlu Slobodan Miloseviç, 11 Mart’ta hücresinde kalp krizi geçirerek öldü.

• Portekiz’de 1932 yılında iktidara gelen Antonio de Oliveria Salazar, 36 yıllık iktidarında halkına büyük acılar yaşattı. 1968’de beyin travması geçirdikten sonra 27 Temmuz 1970’te öldü.

• Paraguay’ı 1954-1989 arasında diktatörlükle yöneten General Alfredo Stroessner, 35 yıllık iktidarın ardından 1989’da devrildi ve Brezilya’ya kaçtı. Bu diktatör, 93 yaşında sürgünde hayatını kaybetti.

• Etiyopya İmparatoru Haile Selasiye’yi 1974’te deviren askeri yönetimin önde gelen ismi olan Mengistu Haile Mariam’ın, 1975’ten 1991’e kadar süren yönetim süresince yüz binlerce Etiyopyalı ülkesini terk ederek, çeşitli ülkelere sığınmak zorunda kalmışlardı. 1991 yılında devrilen ve Zimbabve’ye sığınan devrik diktatör, ülkesinde yapılan gıyabi yargılamasında ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.

• Yakın tarihimize baktığımızda, Libya’nın devrik lideri Muammer Kaddafi’nin canlı yakalanıp asiler tarafından linç edilmesi tarih sayfalarında kalmış eski diktatörlerin sonlarını akla getirdi.

Halkları tarafından istenmeyen adam ilan edilen diktatörlerin çoğu ecelleriyle değil kurşuna dizilerek, intihar ederek ya da idam edilerek ölüyor. En büyük ortak noktaları ise son sözlerinde saklı: “Sahiplik duygusu.” Diktatörler genellikle son nefeslerini vermeden hemen önce ülkelerinin “kendilerine ait” olduğunu vurgularken üzerlerinde yaşayan insanları da kendi çocukları olarak betimlemişlerdir. Tıpkı Kaddafi’nin 42 yıllık iktidarının ve 69 yıllık yaşamının ardından memleketi Sirte’de halkı tarafından linç edilirken “Ben sizin babanızım, evlatlarım; beni öldürmeyin, haramdır” sözlerinde yansıttığı gibi.

• Diktatörlerin feci sonlarına yakın tarih içindeki en acı örneklerden biri de devrik Irak lideri Saddam Hüseyin’in idamı oldu. Irak’ı 24 yıl boyunca demir yumrukla yöneten devrik lider Saddam Hüseyin, bir yıl süren Duceyl davasında aldığı ölüm cezasının temyiz makamı Yüksek Mahkeme tarafından da onaylanmasından sonra 30 Aralık 2006’da asılarak idam edildi.

Tunus’ta, seyyar satıcılık yapan Muhammed Buazizi’nin, arabasına polis tarafından el konulması üzerine Sidi Buzid şehrindeki bir devlet dairesi önünde kendisini ateşe vermesi sonu hayatını kaybetmesiyle başlayan protestolar bölgedeki birçok ülkeyi etkiledi. Seçimle iş başına gelen fakat 23 yıl boyunca halkını demir yumrukla yöneten Devlet Başkanı Zeynelabidin Bin Ali, işsizlik ve yoksulluk yüzünden başlayan halk ayaklanmasının sonunda ülkeden kaçmak zorunda kaldı.

Mısır’da da; sokağın baskısına boyun eğerek, 14 Ocak’ta, iktidarını bırakıp kaçan Zeynelabidin Bin Ali gibi Hüsnü Mübarek de yıllardır baskı altında tuttuğu Mısırlıların 18 gün süren protesto gösterilerinin ardından 32 yıllık iktidarını bırakmak zorunda kaldı.

İnsanoğlu yoktan var edildiğini ve bir atımlık sudan meydana geldiğini unuttuğunda kendini dizginleyemez hale geliyor. Böyle olunca, Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin de ifade ettiği gibi “kişi ya Firavunlaşmakta ya da Firavunlara köle olmaktadır.”  Rabbini unutan insan, bir gün eline güç geçtiğinde, o gücün tesiriyle adeta sarhoş olmakta, güç zehirlenmesi yaşayarak halkına kan kusturan bir diktatöre dönüşmektedir. 

Tarihteki tanınmış diktatörlerin hemen hepsinin hikâyesinde de bol bol ortak noktalar vardır. Yavaş yavaş yükselme, kontrolü ele alınca ilk iş olarak muhalif seslerin üzerine çullanma, servet içinde yüzerken insanları yoksulluğa mahkûm etme, kaybedeceğini sezince ortalığı kana bulama…

Birçoğu da kendini ilahî bir lütuf olarak görür ve tarihteki onca devrik diktatöre rağmen asla yenilmeyeceği kanısına kapılır. Yarınlar yokmuşçasına, ahiretteki hesap yokmuşçasına zulümlerine zulüm eklerler.  Ancak her defasında şunu unuturlar: “Sakın Allah’ı zalimlerin yapmakta olduklarından gafil sanma! Onları ancak, gözlerin yuvalarından dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.”1

 

1.        İbrahim 42