HZ. HÜSEYİN’İN ŞEHADETİ/KERBELA OLAYI (10 Ekim 680)
Kerbela olayı muhakkak ki İslam tarihinin en acı olaylarındandır. Sonunu değil sadece görevini düşünen büyük kahraman Hz. Hüseyin’in Kerbela’da göstermiş olduğu dik duruş, tüm mü’minlere canı pahasına Rasulullah’ın sünnetini muhafaza etmenin ve zalime teslim olmamanın timsali olmuştur.
Hz. Ali’nin şehadetinin ardından başa gelen Muaviye, kendisinden sonra oğlu Yezidi halife tayin etmişti. Yezid’in halife olması ile birlikte İslam Devletinde rejim hilafetten saltanata dönüştü. Haksız bir şekilde yönetime gelen Yezid, Hz. Hüseyin ve onun tarafında olanlardan zorla biat almak istedi. Yezide biat etmeyen Hz. Hüseyin Mekke’ye döndü. Bunu duyan Kûfe halkı ise halife olarak Yezidi değil Hz. Hüseyin’i istediklerini beyan eden davet mektupları yazdılar. Hz. Hüseyin’e biat edeceklerini söylemelerine rağmen yapılan baskılar sonrası biatlarından döndüler. Kûfeliler’in sözünde durmayan insanlar olduğu bilinse de Hz. Hüseyin kararından dönmedi ve umresini tamamladıktan sonra ailesi ve bazı kişilerle birlikte Kûfe’ye doğru hareket etti.
Kararından vazgeçmesi için yakınları tarafından mektuplar yazılıp durdurulmak istense de Hz. Hüseyin, kendisi ile yola çıkanlara rüyasında Rasulullah’ı gördüğünü ve ister lehine ister aleyhine sonuçlansın başladığı işi tamamlamakla emrolunduğunu söyleyerek geri dönmeyeceğini ancak isteyenlerin ordudan ayrılabileceğini söyledi. Bu durum sonrası Hz. Hüseyin’in yanında aile fertleriyle birlikte sadece yetmiş kişi kalmıştı.
Hz. Hüseyin Kûfeliler’in biatlarını bozduğunu öğrendi ve geri dönmek istedi. Bunun üzerine Hz. Hüseyin’den Yezide biat etmesi istendi. Biat etmemesi halinde ise Hz. Hüseyin’e ait kafilenin bölgede yer alan su kaynakları ile irtibatının kesileceği söylendi. Zalimler Hz. Hüseyin’den biat alamayınca onu ve yanındakileri susuz bırakıp ardından savaş açtılar. Birbirine denk olmayan kuvvetler arasında tam bir dram şeklinde geçen savaşın sonunda Hz. Hüseyin başı kesilerek şehit edildi.
Allah cennet gençlerinin en şereflisi olan Hz. Hüseyin’in şehadetini mübarek, kıyamını ise ümmete örnek eylesin…
KUDÜS’ÜN FETHİ (2 Ekim 1187)
Müslümanlar için oldukça önemli olan Kudüs toprakları, Hz. Ömer’in fethetmesi ile uzun yıllar Müslümanların hakimiyetinde kalsa da Haçlıların istilası ile mahzun hale gelmiş ve adeta yeniden yüzünün güleceği günleri ve yeni fatihini bekler olmuştu.
Eyyubiler Devletini kurduktan sonra devletin başına geçen Selahaddin Eyyubi, Müslümanların genelinin desteğini alarak ülkesini hem ekonomik hem de askeri anlamda çok güçlendirdi. Kısmi olarak İslam birliğini de tesis edince haçlılarla mücadele etmeye karar verdi. Selahaddin Eyyubi, Haçlıları Ortadoğu’dan defetmek için planlar kuruyor, bir mecliste ne zaman muhabbet açılsa konuyu muhakkak Kudüs’e bağlıyordu.
Kubbetü’s Sahra’nın tepesine yerleştirilen haç, katledilen Müslüman kadın ve çocukların sesleri rüyalarına giriyordu. Onu görenler hep kederli, mahzun ve son derece düşünceli görürlerdi. Yemeği gayet az yer, çok az gülerdi. Ona bu halinin sebebini soran birisine şöyle demişti: “Kudüs ve Beytü’l Makdis, Haçlıların işgali altında olduğu müddetçe ben nasıl olur da gülebilirim, nasıl olur da istediğim gibi yemek yiyebilirim ve nasıl olur da gözüme uyku girebilir?”
Selahaddin Eyyubi 1177 senesinde Haçlılarla savaşma kararı aldı. Haçlılarla karşı karşıya gelen Müslüman ordusunun bu savaşı kaybetmesi üzerine Selahaddin Eyyubi Mısır’a döndü. Aradan iki yıl geçtikten sonra Selahaddin Eyyubi yeni ordular kurarak Haçlılar ile muharebeler gerçekleştirdi ve bu muharebeleri kazanarak Kudüs yolunda hızla ilerledi.
Sultan Selahaddin’in Kudüs’ün fethine gittiğini öğrenen alimler ve salihler bu fetihte yer almak için her yerden Selahaddin’in ordusuna katılmak için koşuyorlardı. Selahaddin’in ordusu Kudüs önlerine gelerek karargah kurdu. Muharebe başlayıp İslam ordusu başarı ile savaşınca Haçlı ordusu teslim olmak istediklerini söyleyip, Selahaddin Eyyubi’den eman dilediler. Sultan Selahaddin ‘Siz daha önce nasıl zorla aldıysanız ben de öylece fethedeceğim’ diyerek tekliflerini kabul etmek istemese de Haçlıların ellerindeki Müslüman esirleri öldüreceklerini söylemeleri üzerine Selahaddin Eyyubi onlara belirli şartlar koyarak emanlarını kabul etti.
Müslüman ordusu 2 Ekim 1187 tarihinde cuma günü namaz vaktinden önce şehre girdi. Şehre girer girmez Mescid-i Aksa’da bulunan haçları, rahipleri ve domuzları dışarı çıkarıp mescidi temizlediler. Kubbetü’s Sahra’yı su ile yıkayıp, üzerine gül suyu ve misk saçtılar. Kubbesindeki haçı indirip yerine hilali yerleştirdiler ve müezzinler ezan okumaya başladı. ‘Allah üçün üçüncüsü’ denilen mekanlarda yeniden ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ denilmeye başlandı. Aslında hak geldi ve batıl zail oldu!
SÜTÇÜ İMAM OLAYI (31 Ekim 1919)
31 Ekim 1919 tarihinde Fransız- Ermeni devriyesinden askerler “Burası artık Fransız ülkesi oldu. Fransız müstemlekesinde peçe ile gezilmez!” ifadeleri ile kadınların peçesini açmaya çalışmıştı. Bunun üzerine kadınların yardımına ilk olarak Çakmakçı Said gelerek Ermeni askerlerin üzerine saldırmış ancak üzerinde silah olmadığı için açılan ateş sonucu ağır yaralanmıştı. Bu sırada gönüllü imamlık yaptığı mescidin altındaki dükkanda süt satan ve Maraş’ta düşmana karşı ilk kurşunu sıkarak milli mücadeleyi başlatan kişi olarak bilinen Sütçü İmam, tabancasını alarak düşmana karşı ilk kurşunu sıkmış oldu.
Vatanın küffarın elinde işgal altında olduğu bir dönemde Müslüman kadının peçesine el uzatan Ermeni askerlerine silah çekip onları vurarak bir direniş hareketi başlatan Sütçü İmam, aslında kurtuluş mücadelesinin, din ve vatan gibi kutsallara küffarın elinin değmemesi adına verildiğini göstermiş oldu.
Atılan bu kurşun sadece Maraş’ın kurtuluşuna değil aynı zamanda Anadolu’da bir kıvılcımın ateşlenmesine vesile olmuştur.