Ebû Hüreyre Radıyallahu Anh şöyle rivayet etmiştir: “Nebî Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
“Bir kula (bilmeden) bir günah isabet edip veyahut bir günah işleyip de: ‘Ya Rabbi! Ben bir günah işledim. Yahut bilmeyerek ben bir günaha düçar oldum, kusurumu af ve mağfiret et’ diye (günahını itiraf ve) niyaz ederse, o kulun Rabbi: ‘Demek ki kulum, (dilediği zaman) günahını affedecek ve (dilediği zaman da) cezalandıracak bir Rabbi olduğunu bildi. Öyleyse Ben de kulumu mağfiret ettim’ buyurur…”
Bu hadis tevbe-i istiğfarın faydasının büyüklüğüne, Allah-u Teâlâ’nın fazlının çokluğuna ve rahmetinin, lütfunun, ihsanının genişliğine delalet etmektedir.
Gerek Kur’an-ı Kerîm’de ve gerekse hadis-i şeriflerde birçok defa tevbe ve istiğfara teşvik edilmiştir. Kur’an-ı Kerîm’de; “Rabbinizden bağışlanma dileyin. Doğrusu O, çok bağışlayandır.”1 “Ey inananlar (müminler) hepiniz Allah’a tevbe edin ki, korktuğunuzdan emin olup umduğunuza kavuşasınız.”2 “Ey müminler, hepiniz günahlarınızdan tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz”3 buyurmaktadır.
Ebu Hureyre Radıyallahu Anh’dan rivayet edildiğine göre Peygamberimiz: “Vallahi ben Allah’a günde yetmiş defadan çok istiğfar ediyorum”4 buyurmuştur. Başka bazı hadislerde Hz. Peygamberin günde yüz defa istiğfar ettiği belirtilir.5 Bu nedenle Ebû Hüreyre: “Peygamberden daha çok istiğfar edeni görmedim”6 demiştir.
Bu ve benzeri ayet ve hadislerde bütün müminlerin tevbe-i istiğfara teşvik edildiğini görüyoruz. Bunun sebep ve hikmetini Zemahşerî ve ondan nakleden Fahreddin er-Râzî şöyle açıklar: “Öncelikle zayıf yaratılışlı kullar, Allah’ın her hususta olan tekliflerini, yani emirlerini ve yasaklarını kendilerine hâkim olup gayret etseler bile gereği gibi yerine getiremezler ve böylece kendilerinin sebep olduğu kusur ve kabahatlerden de uzak duramazlar. İşte bundan dolayı tevbe ve istiğfar etmeyi Yüce Allah inananların hepsine emir ve tavsiye ediyor. Tevbe edip bağışlanmayı diledikleri zaman, kurtuluşa ulaşıp saadete ereceklerini ümit etmelerini de öğütlüyor.”7
Tevbe-i istiğfar şüphesiz tüm Müslümanlar için her zaman önemli bir husustur. Özellikle haramların altın çağını yaşadığı, hayâsızlığın, bozulmuşluğun son derece arttığı, bir neslin çırılçıplak gezdiği, her an yeni bir harama düşme tehlikesinin bulunduğu günümüzde bu konu her zamankinden daha büyük bir öneme haizdir. Her haramın kalpte siyah bir nokta meydana getirdiği bilindiğinden bugün kalplerimizin kapkara kesildiğini tahmin etmek zor olmasa gerek. İşte bu kararan kalplerimizi parlatacak, gönül levhamızı aydınlatacak olan bu amele özellikle Ramazan ayında olduğumuz şu günlerde gereken önemi vermeli, günlerimizi, bolca yapacağımız tevbe-i istiğfarlarla geçirmeliyiz.
Hadisin devamında Rabbimiz, kulu birkaç kez hata etse de tevbe ettiğinde kulunu bağışlayacağını müjdelemektedir. Ne kadar günah işlese de mağfiret kapısının sonuna kadar açık olduğunu ifade ediyor. Bu bağlamda hadisin şerhinde İmam Nevevî şöyle demiştir:
“Hadiste şuna işaret vardır: Tevbekâr olan ve Allah’a yalvarmak yolunu bilen bir kulun günahı yüz kere, bin kere ve belki daha çok tekerrür etse de her defasında tevbe etse yahut bu mükerrer günah yığınının tamamı hakkında Allah’a niyaz eylese (yalvarıp yakarsa), tevbesi sahih olur ve kabul buyurulur. Bu, müminler için en büyük müjdedir.”
Allah katında makbul bir tevbenin belirli şartlara sahip olması gerekir. Fahreddin er-Râzî, “Mefatihu’l-Gayb” adlı tefsirinde el-Keffal’den naklen tevbe için gerekli olan şeyleri şöylece sıralıyor:
1- İşlediği bu günahı veya kabahati terk etmek,
2- Geçmişte, yani önceden yapmış olduğu bu işten veya kabahatten pişman olmak.
3- Bu günahı veya kabahatin bir benzerine asla bir daha dönmemeye azmetmiş olmak,
4- Bütün bu şeylerin hepsini bir daha yapmaktan korkup çekinmek. İşte bunların hepsi tevbe için muhakkak gereklidir.”8
Günah işlemek insana ait bir özelliktir. Rabbimiz isteseydi bizi melekler gibi günah işlemeyen bir varlık şeklinde yaratabilirdi. Hadislerde de ifade edildiği üzere günah işleyecek ve bu günahtan af dileyecek şekilde yaratıldık. Aslolan günahta ısrar etmemek, bu günahlardan dolayı hemen pişman olmak ve tevbe-i istiğfarda bulunmaktır. Nitekim Peygamberimiz: “Günahlarından tevbe eden kimse, günahı olmayan kimse gibidir”9 buyurmaktadır. Bu bağlamda halk arasındaki ‘tevbeyle büyük günah, ısrarla küçük günah kalmaz’ ifadesi ne kadar manidardır.
Tevbe-i istiğfarın sadece dille yapılması yeterli değildir. Kişinin niyeti ve amelleri de dilini doğrulamalıdır. Tevbenin en makbul olanı, günahtan kesin dönüş yapılarak, Allah’tan bağışlanma istenmesidir. Buna “nasûh tevbe” denir. Bu konuda Allah Azze ve Celle: “Ey müminler (inananlar) yürekten tevbe ederek (nasuh tevbe ile) Allah’a dönün ki, Rabbiniz kötülüklerinizi örtsün ve sizi içlerinde ırmaklar akan cennetlere koysun”10 buyurmaktadır.
Tevbenin zamanına gelince; kişi günah işler işlemez hemen tevbenin gerekli olduğunda şüphe yoktur. Çünkü Allah’ın emir ve yasaklarına karşı itaatsizlik ederek isyan etmenin az da olsa imanı sarsacağı açıktır. Öyleyse, tevbenin de günah işledikten hemen sonra yapılması gerekir. Zira bu suretle yüce Allah’ı hemen hatırlayan kimse, bu vesileyle imanına dönmüş ve onu kuvvetlendirme gayretine girişmiş olur. Nitekim Yüce Rabbimiz: “Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı anarlar, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah’tan başka bağışlayan kim vardır? Onlar yaptıklarında bile bile ısrar etmezler”11 buyurmaktadır.
Sonuç olarak iman ehli kimseler, bilerek veya bilmeyerek günah işledikleri zaman hemen Allah’a yönelip tevbe etmekten çekinmemelidirler. Çünkü ilgili ayet ve hadislerden anladığımıza göre Yüce Allah samimiyetle ve şartlarına uygun olarak yapılan tevbeleri kabul eder, kullarını bağışlar. Ayrıca, günahları bırakıp kendisine yönelenleri sever, zira günahkârlar için yüce Allah’ın rahmet, mağfiret ve kereminden başka bir sığınak yoktur. Bu bakımdan inananların tevbe etmekten korkmamaları, yaptıkları büyük veya küçük günahları için ne zaman olursa olsun, geciktirmeden hemen Rablerine dönmeleri, Allah’a olan bu inançlarının gereği olmalıdır.
1. Nuh, 71/ 10
2. Nur, 24/31
3. Nur Sûre-i Celilesi; 31
4. Buhârî, Deavât, 3; Tirmizî, Tefsîr, 47
5. Müslim, Zikr, 41; Ebû Dâvud, Vitr, 26; Tirmizî, Sûre, 47/1
6. Kurtubî, el-Câmi’li Ahkâmi’l-Kur’ân, l V, 210
7. Müslim, Hudud 24
8. İbni Mace, Sünen, c.2, s. 1420
9. Tevbe, 9/8
10. Âl-i İmrân, 3/135
11. Nisa, 4/18