Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in birçok sözleri var ki; günümüze ışık tutmuş ve ümmetin halini gözler önüne sermiştir. Nübüvvet penceresinden bakarak gelecekte meydana gelecek olayları söylemiş, her bir olay, zamanı geldiğinde tam da söylediği gibi gerçekleşmiştir. Bu sayımızda inşallah bu hadislerden birisi üzerinde duracağız.
Muğire Radıyallahu Anh’tan gelen bir rivayette Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden bir tâife, kendilerine Allah’ın emri gelinceye (yani kıyamet kopuncaya) kadar hak üzerinde birbirine yardımcı olmaya devam edecek ve bunlar (muhalefet edenlere) daima galip olacaklardır.”1
Hadisin başka varyantlarında bazı ziyadeler vardır: “Ümmetimden bir taife, kıyamet kopuncaya kadar Allah’ın yardımına mazhar olmaya devam edecek, onları mahrum bırakanlar, onlara zarar veremeyecektir.”2
İmam Buhârî Rahimehullah hadiste bahsedilenler için; “Bunlar ilim sahipleridir” demiştir. Ahmed b. Hanbel’in ise; “Bunlar muhaddisler değilse başka kim olabilirler, ben bilmiyorum” dediği rivayet edilmiştir. İmam Nevevî ise; “Hadiste icmanın delil gücü olduğu hükmü yer almaktadır” dedikten sonra şunları eklemiştir: “İhtimaldir ki bu taife, mü’minlerin sınıfları arasında dağılmıştır. Onlardan cesur olup savaşanlar, fâkihler, muhaddisler, zahidler, iyiyi emreden ve kötüyü yasaklayanlar, başka türden hayır sahipleri olanlar da bu taifedendir. Hepsinin bir yerde toplanmış olması gerekmez. Yeryüzünde dağınık halde de bulunabilirler.”3
Hadisin işaret ettiği önemli hususları ve yardım olunan bu tâifenin özelliklerini maddeler halinde inceleyelim:
Hadis, Müslümanların kısmen mağlup olsalar bile, kesin bir yenilgiyle mutlak mağlup olmayacaklarına, kıyamete kadar en azından bir zümrenin daima hak üzere (hakkı ayakta tutarak) ayakta kalacağına işaret etmektedir. Şüphesiz bu durum güven ve sevinç getirir. Bu, ümmetteki hayrın kalıcı ve yok olmayacağı düşüncesini kalplere ilham eder. Bu hadis, Allah’ın yardımı ve desteğinin geleceğine ve zulmün karanlığı ne kadar uzasa da mutlaka sonunda şafağın sökeceğine işaret ediyor. Ve yine bu, zalim tağutların elleri; nesilleri bozmaya ve onları dinlerinden uzaklaştırmaya çalışsa da bu çabanın boş olduğuna işaret etmektedir. Çünkü Allah Azze ve Celle bu ümmetten, Rablerini her şeyin mâliki gören yeni bir nesil çıkaracaktır.
Müslümanların yaşadığı hemen her yerde kan, zulüm ve gözyaşının hâkim olduğu görülüyor. Tüm bu zulümler bir yandan yüreklerimizde derin yaralar açarken, diğer yandan uyanışımızı hızlandırmakta, “hak”tan başka başvurulan metodların işe yaramadığını gözler önüne sermektedir. Son zamanlarda İslam ülkelerinde meydana gelen demokrat(!) darbeler, Müslümanları demokrasinin gerçek yüzünü görmeleri açısından bir nebze olsun sarsmış, haktan başka yolların ümmeti kurtuluşa götürmeyeceğini anlamalarına vesile olmuştur.
Bu tâifenin en önemli özelliği; zaman ve zemin ne olursa olsun hakkı söylemeleri, ön plânda tutmaları ve hakkı, hâkim güçler karşısında eğip bükmemeleridir.
Hak; her meselede Allah’ın dediğinin olması, hüküm koyma yetkisinin O’na verilmesi demektir. Hadiste sözü edilen topluluğun en göze çarpan özelliği, söylem ve eylemlerinde haktan başka bir şeyin olmaması ve sancaklarında ‘Le ilehe illallah’ın yazılı olmasıdır. Sancaklarında başka şeyler yazılı olanlar ve Kur’an ve Sünnet’in işaret ettiği hak metotla hareket etmeyenler, bu taifeden olduklarını iddia ederlerken tekrar tekrar düşünmelidirler. Bu öyle bir topluluktur ki; hiçbir baskı, hiçbir yanlış yönlendirme onları istikametlerinden, hak bildikleri yoldan döndüremeyecektir.
Bu taifenin bir diğer özelliği ise; hak için mücadelede etmeleri ve bu mücadelelerinin kıyamete kadar sürecek olmasıdır. Hak, ortaya konulduğu zaman bundan rahatsız olanlar olacak ve onlarla mücadele de kaçınılmaz olacaktır. Bu davanın başından itibaren hak - bâtıl mücadelesi daima olmuştur ve hak dava bugünlere hiç de kolay gelmemiştir. Zorluklarla, dikenlerle dolu olan bu davanın yoluna nice âlimlerin mürekkebi, nice şehitlerin kanları dökülmüştür. Tarih boyunca hakkı ayakta tutanlar daima bâtıla karşı üstün mücadele örnekleri sergilemiş ve her şeylerini feda etmekten çekinmemişlerdir. Bugün lügatlerinden Allah yolunda mücadeleyi ve cihadı çıkaranlar, ne kadar hadiste bahsi geçen taifeden sayılabileceklerini bir düşünmelidirler. Hâlbuki bu topluluk; ayette zikredilen, Allah ve davası için daima mücadele eden, hiçbir zaman yılgınlık göstermeyen topluluktur: “Nice peygamber var ki, çok sayıda taraftarı kendisi ile birlikte savaştı. Bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşemediler, yılmadılar ve boyun eğmediler. Allah sabırlıları sever. Onlar sadece; “Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve davranışlarımızdaki aşırılıklarımızı affeyle, ayaklarımızı kaydırma ve kâfirler karşısında bize yardım et”4demişlerdir.
Bu taifenin bir başka özelliği; Allah’ın yardımına mazhar olmalarıdır. Elbette ki Allah Celle Celaluhu kendi dinine yardım edeni yalnız ve yardımsız bırakmaz. Bu, Allah Celle Celaluhu’nun hakiki manada iman edenlere vaadidir.
“Uğrumuzda cihad edenlere yollarımızı gösteririz”5 ayetini tefsir ederken Üstad Seyyid Kutub şöyle diyor: “Bunlar Allah’a ulaşmak, O’na bağlanmak için O’nun yolunda cihad eden kimselerdir. Allah’a giden yolda karşı karşıya kaldıkları zorluklara katlanan, hiçbir sorumluluktan kaçınmayan, asla ümitsizliğe düşmeyen kimselerdir. Yüklerini omuzlayıp yabancısı oldukları uzun ve meşakkatli yola koyulan kimselerdir. Kuşkusuz Allah, onları yalnız başlarına bırakmayacaktır. İmanlarını geçersiz saymayacak, cihadlarını unutmayacaktır. Kendi uğrunda giriştikleri cihad hareketini görecek ve onları kendi yoluna iletecektir.”6
Rablerinden böyle bir teminat alan bu taifenin artık önüne bakması, sırtını sapasağlam bir yere dayadığına güven duyması ve hiçbir şeyden korkmaması icap eder. Bütün dünya dostumuz olsa, Allah bizden razı olmadıkça ne anlam ifade eder. Tersini düşünürsek, bütün dünya karşımızda olsa, Allah bizimle beraberse böyle bir topluluğa kim galip gelebilir? Hadis, bu taifeye Allah’ın yardımını müjdeleyerek, taife mensuplarını cesaretlendirmiş, ümitlerini ve mücadele azimlerini arttırmıştır.
Bu tâife mensuplarının bir diğer özelliği ise; kendilerine yardım etmeyip muhalefet edenlerden etkilenmemesi ve onların yardımı olmadan da (Allah’ın izniyle) galip durumda olmalarıdır. Allah Azze ve Celle inananların dostu ve yardımcısı olduktan ve onları destekledikten sonra, bu topluluk artık kimden çekinebilir? Bu topluluğa yardım etmeyen ve mücadeleyi uzaktan seyredenler veya yaptıkları küçük katkıları gözlerinde büyütüp bu topluluğu minnet altında bırakıp başa kakanlar bilsinler ki, Allah Azze ve Celle’ye ve O’nun davasına hiçbir zarar veremezler. Allah, her daim davasını omuzlayacak insanları var eder. Kim mücadeleden dönerse kendi aleyhine dönmüş olur. Bu taife, ayetin ifadesiyle Allah’ın sevdiği ve koruduğu taifedir: “Ey iman edenler! İçinizden kim dininden geri dönerse, Allah (yerine), kendisinin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği, mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise güçlü ve onurlu, Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah’ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.”7 Rabbim tâife-i mansuradan olabilmeyi ve bu yolda ölünceye kadar sebat edebilmeyi bizlere nasip etsin.
1) Buhari, i’tisam 10, Tevhid 29; Müslim, imâret 171.
2) Müslim, imara.176.
3) Fethu’l Bari, Polen yayınları, c.14, s.375.
4) Al-i İmran, 146-147.
5) Ankebut, 69.
6) Fi Zilali’l-Kur’an, S. Kutub, cilt 11, s. 386.
7) Maide, 54