Huzeyfe b. Yeman radıyallahu anh sahih bir hadiste Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Aranızda ‘nübüvvet’ Allah’ın istediği kadar devam eder. Sonra onu kaldırmayı dilediği zaman kaldırır. Ondan sonra ‘nübüvvet tarzını (sistemini) sürdüren bir hilafet’ gelir. Allah’ın istediği kadar devam eder. Sonra onu kaldırmayı dilediği zaman kaldırır. Sonra ‘ısırıcı meliklik’ idaresi gelir. Allah’ın istediği kadar devam eder. Sonra onu kaldırmayı istediği zaman kaldırır. Sonra ‘zorba bir idare’ gelir. Allah’ın istediği kadar devam eder. Sonra onu kaldırmayı dilediği zamanda kaldırır. Sonra da ‘nübüvvet yolu üzere bir hilafet’ olur.”1
Hadiste Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ümmetinin akıbeti ile ilgili bilgi vermiştir. Bu hadis tek başına değerlendirildiğinde dahi, Allah Rasulü’nün peygamberliğine delil teşkil etmekte ve gayp hakkında verdiği haberlerin doğruluğuna şehadet etmektedir. Zira Peygamberimiz’in ifade ettiği dönemler tek tek ortaya çıkmış ve yaşanmıştır.
Şimdi hadiste ifade edilen bu dönemleri ele alacak olursak:
1) Nübüvvet Dönemi: Bu dönem Allah’ın dilediği kadar sürmüştür. Bu da Rasulullah’a vahyin gelişinden, vefat ettiği zamana kadar geçen süreci ifade eder ki; yirmi üç yıllık bir zamana tekâbül etmektedir.
2) Nübüvvet Tarzını (Sistemini) Sürdüren Hilafet Dönemi: Hadiste geçen ‘minhec’ ifadesi; yol, sistem, tarz gibi manalara gelmektedir ki, bu da Rasulullah’ın takip ettiği nebevî metodu ve onun kanunlarını uygulama tarzını ve devletinde uyguladığı sistemi ifade etmektedir. Bu sistemin Peygamberimiz döneminde uygulandığı gibi tam olarak Raşid Halifeler döneminde de uygulanacağı ifade edilmiş ve aynı zamanda son dönemde de uygulanacağının müjdesi verilmiştir. Bu dönem başka bir hadiste net bir şekilde yılı dahi belirtilmek sureti ile şu şekilde geçmektedir: Sefine radıyallahu anh’tan gelen bir rivayette Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: “Hilâfet, ümmetim arasında otuz yıl sürecektir. Bundan sonra saltanat gelecektir.” Said İbnu Cumhân bunun üzerine; ‘bunları sayınca hakikaten otuz yıl bulduk’ demiştir.”2 Hadiste hilafetin otuz yıl süreceği ifade edilmiş, gerçekten de Raşid Halifeler Dönemi tam olarak otuz yıl sürmüştür.
3) Isırıcı Meliklik Dönemi: Bu dönem ise Muaviye’nin oğlu Yezid ile başlamış ve Osmanlı’nın son dönemlerine kadar devam etmiştir. Bu da hadiste ifade edildiği üzere ekseriyetle ısırıcı, rencide edip zarar verici melikler ile devam etmiştir. Bu dönem saltanat dönemi olması sebebiyle birinci dönemden ayrılmış ve ısırıcı olarak isimlendirilmiş, fakat zulüm olmadığından zorbalık olarak da ifade edilmemiştir.
4) Zorbalık Dönemi: Bu dönem ise içinde bulunduğumuz, ümmetin bir asırdır milyonlarını şehit vermek sureti ile çilesini çektiği dönemdir. Bu devir Osmanlı’nın yıkılması ile başlamıştır. Ve ümmet coğrafyası zorbalık ile hüküm süren irili ufaklı onlarca devletlere bölünmüştür. Bu devletlerin tümünde Müslümanlar zulüm ve baskı görmüşlerdir.
5) Nübüvvet Yolu Üzere Hilafet Dönemi: Asr-ı Saadete benzeyen bu dönemi Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem son dönem olarak zikretmiştir. Peygamberimiz’in, hadisin son bölümü için kullandığı ifadeler, Raşid Halifeler dönemi için kullandığı ifadeleriyle aynıdır.
Dolayısıyla, şu anda hadisin müjde verdiği o döneme yaklaşmaktayız. Zorba idareler güç kaybetmekte ve İslamî hareketler filiz vermektedir. Bundan hareketle aşağıda sıralayacağımız nedenlerden dolayı bizler, o son dönemin ümidini yaşıyoruz…
Ümmetimizin daha önce geçirdiği dönemler ortadadır. Üzerinde bulunduğumuz dördüncü dönem ile gelecek dönem üzerinde durarak, bu hadisin asrımıza dönük müjde içeren yönünü ele almak istiyoruz. Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi bu hadisi izah ederken; “Biz ümidi yaşıyoruz, batı ise korkuyu yaşıyor”, “ Baharın kokusunu alıyorum…” diyerek, ümit veren bu hadisin müjdelediği zamanın yaklaştığını ifade etmiştir.
Bu ve benzeri hadisler ümmetin uyanışı için gece gündüz gayret gösteren davetçileri gayrete getirecektir. Ümmetin içinde bulunduğu zor dönemi ve bazı imkânsızlıkları görerek umudunu ve gayretini yitirenlere Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu hadisiyle müjde vermiştir: “Benim ümmetim yağmura benzer, başı mı hayırlı sonu mu hayırlı bilinmez.”3 Bu umut veren hadis ile ümmetin fertlerinin asırlar sonra sahabi neslinin düzeyine ulaşabileceğinin müjdesi verilmiştir. Biz de bu sebeple ümitvârız… Çünkü davasını her şeyin üzerinde bir değer olarak gören ve kendisini inandığı dava için feda etmeye hazır olan nesiller yetişmektedir. Bu inançla yola çıkanları durdurabilecek bir engel yoktur. Karanlık ne kadar koyu olursa olsun sonu fecr-i sâdıktır. Ve küffar ne kadar güçlü olursa olsun sonu hüsrandır!
Kuran’ı Kerim’de Rabbimiz: “Üzülmeyin, gevşemeyin! Eğer inanıyorsanız üstün gelecek olanlar sizlersiniz”4 buyurmuştur. Bu ayeti kerime yukarıdaki hadisler gibi Müslümanlara ümit, kâfirlere ise korku vermektedir. Zira siz, Allah’ın kulları olarak; imanı, üstünlüğün sebebi ve yegâne değeri olarak görür, üzülmeden ve gevşemeden Allah için mücadele ederseniz; o zaman Allah da size en büyük üstünlüğü verecektir. Bu ayetlerdeki müjdelerle geleceğe umutla bakan ümmetin çilekeş önderleri her türlü çileye razı olmuşlar ama asla ye’se kapılmamışlardır. Üstad Bediüzzaman; “Şu istikbâli inkılâbât içinde en gür seda İslam’ın sedası olacaktır” diyerek zaferi, Şehid Seyyid Kutup ise; “İstikbâl İslam’ındır” diyerek tüm engellerin kalkacağını ve çağın İslam’a gebe olduğunu müjdeler…
Ümitliyiz! Çünkü İslam coğrafyasının her bir parçasında İslamî hareketlerin ortaya çıktığını görüyoruz. İslam âleminin yönünün batıdan doğuya döndüğünü görüyoruz. Batının insanlığa verebileceği hiçbir değerinin olmadığını ve ümmetimiz tarafından bunun anlaşıldığını görüyoruz. Bu da, ümmetimizin uyanışını hızlandırmakta ve tek çareyi İslam olarak gören bir neslin yetişmesini sağlamaktadır.
Hadiste yer alan beşinci dönemin ‘tekrar nübüvvet yolu üzere hilafet’ ifadesi gösteriyor ve öğretiyor ki; bu son neslin mimarı olan İslam davetçilerinin görevi, ilk nesil olan öncü sahabi neslinin görevi ile aynıdır. Ümmetin uyanışı için gayret gösteren davetçiler, tarihî bir fırsatı yakaladıklarının farkında olmalıdırlar. Misyonumuzun farkında olarak dini, dünyanın dört bir tarafına yaymak ve bunun için her türlü fedakârlık yapmaya hazırlıklı olmak en önemli vazifemizdir. Bizden sonra gelecek olan nesillerin dahi yükünü sırtımızda taşımaktayız. Rabbimiz bizleri son dönemin hizmetçilerinden eylesin. (Âmin)