Huzeyfe Yılmaz: Merkez Park’a Teravih namazını kılmak için, mahalleden 3-4 arkadaşla gitmiştik. Polislerin uyarısıyla Merkez Park’ın Valilik tarafından yasak edildiğini ilk orada duymuştuk. Polisin uyarılarıyla dağılmaya başladık. Ben de kendi aracımı park ettiğim yere ilerlerken, iki arkadaşın polisler tarafından gözaltına alınmak üzere olduğunu gördüm, onların yanına giderek ortamı yatıştırmak istedim. Yunus polisleri daha oraya varmadan hatta ağzımı bile açmadan ağzımın içerisine biber gazı sıktı. Tabi o can havliyle ben yere çömeldim. Hem gözüm yanıyor hem ağzım yanıyordu. O esnada adeta şuurumu yitirdim. Diğer taraftan iki arkadaş da polisler tarafından göz altına alınıyordu ve o anda yunus polislerinin sayısı arttı. Ellerimizi arkadan kelepçelediler. Kelepçeleme işlemini yaparken yere yatırarak ve üzerimize çökerek, bir taraftan kolumuzu çeviriyorlar, bir taraftan boynumuza bastırıyorlardı. Biz tam ortalık yatıştı derken, o polislerin amiri -o simayı ve o ses tonunu hiç unutmam- benimle bir arkadaşın boynuna basarak ‘size devletin ne olduğunu göstereceğiz’ dedi. Bir taraftan hakaret ediyor diğer taraftan boynumuza basıyordu. O esnada boynumun kırılacağını zannettim.
Şakir Gönendi: Ben Almanya’da doğdum, büyüdüm. Türkiye’ye dinimi hem öğrenmek hem de yaşamak için geldim. Teravih namazını dışarıda eda etmek isteyen arkadaşlara bunların yapılmasından dolayı çok kötü oldum.
Arkadaşlara müdahale edildiğini duyduktan sonra Reşatbey Mahallesi’nin Ordu Caddesi’ne gitmiştim. Kendimi polisin, kalabalığın içerisinde buldum. Polisler direkt bana müdahale etmeye başladılar. Elimde motor kaskım vardı. O da ilk müdahalede elimden yere düştü. Polis amiri yerden kaskımı aldı ve kaskla kafama vurmaya başladı. Ardından uçan tekme ile üzerime geldi, bir daha kaskla vurdu. Sonra gözüme biber gazı sıktılar. Ardından; 4-5 tane polis üzerime çöktü, ters kelepçe yapmak istedi. Birisi kafamı bacaklarının arasına sıkıştırdı, ardından da kafamı bir yere vurdu sonra yerde etkisiz haldeyken başka bir polis, botu ile sol gözüme tekme attı. Sonra da birkaç saat içinde gözüm şişti. Bu şekilde yaralı olarak kollarımdan, bacaklarımdan tutularak arabanın içerisine atıldım. Orada da küfrettiler. İlk önce karakola götürdüler, karakola girerken polisler karşılıklı bir koridor kurup bize tekme attılar, sövdüler.
Ebubekir Özyiğit: Olay yerinde polis, motor ile bana çarptıktan sonra, ben ‘neden bana çarpıyorsun’ dedim, oradaki yunus polisi motor ile gelip tekrar bana çarptı. Ben yine ‘niye çarpıyorsun’ deyince bir kez daha çarptı. Birkaç defa böyle motor ile çarptı. Arkadaşımıza vurmaya başlayınca biz ‘vurma’ diye tepki gösterdik. Ben ‘vurma’ deyince; döndü bana vurmaya başladı. Ben ‘Aplastik Anemi’ hastasıyım. İlik nakli tedavisi oldum. Diğer arkadaşımız benim hasta olduğumu bildiğinden dolayı ‘o hasta ona vurmayın’ dedi. Bu sefer tekrar döndü onu yumruklamaya başladılar. Sonra anneyi de içerisine alabilecek küfürler sarf ettiler. Bana dönüp yüzümü iki elinin arasına alıp tokatlamaya ve yumruklamaya başladı. Polislerin üzerime baskı kurmalarından dolayı nefes alamamaya başladım, ‘nefes alamıyorum diye bağırdım ancak ben bunu dedikten sonra tekmeler daha da artmaya başladı. Başıma basmaya başladılar sonra beni polis aracına götürdüler. Polis otosuna girerken tekrardan dövdüler. Beni aracın kapısının girişindeki tekli koltuğa aldılar, araçtaki 3-4 polis ben de dahil içeridekilerini dövmeye başladı. Yan koltukta olan bir polis, ‘Adam olacaksınız’ diyerek arkadaşımızın gözüne yumruk atmaya başladı.
Polis araçta bizi dövdükten sonra bir tane polis kamerayı çıkarıp, ‘haydi şimdi bağırın bakalım’ diyerek videomuzu çekmeye başladı. Yani dövdükten sonra videoyu çekmeye başladılar. Sonra bize “Siz şeytansınız, Siyonistsiniz, Vahhabisiniz…” gibi cümleler kullandı. Karakola geldiğimizde bizi polis otosundan indirirken bir baktık ki sağlı sollu polisler dizilmiş, bizlere vura vura emniyetin içerisine aldılar. Sanki biz suç işleyen insanlarmışız gibi bu kadar kötü muamele ettiler.
İsmail Ataş: Olay yerine gelirken siyah araçtan, bir sivil polisin indiğini gördüm. O sivil hem benim hem de orada darp edilen bir arkadaşın üzerine yürüdü. Diziyle boynumun üzerine çöktü ve kırarcasına ezmeye çalıştı. Bir yandan da ‘adam olacaksınız’ diye bağırıyordu. Ben de o anda ‘Biz adamız, elhamdülillah, hem de Allah’ın adamıyız’ diye cevap verdim. Bunun üzerine daha çok öfkelendi, daha çok bastırmaya başladı. Sonra bıraktı gitti. Ben kendimi oturur vaziyete getirdim, otururken bir iki kişi daha geldi, tekrardan beni yere yatırdılar. Sonra yerde biraz daha tekmeledikten sonra o sivil yine geldi. Bu sefer de botuyla kafama bastı. Ben o an herhalde ya boynum kırılacak ya gözüm çıkacak diye düşündüm ve ben de o anda Allah’tan başka sığınacak kimsemiz yok, ‘Hasbunallah ve ni’mel vekil’ diye bağırmaya başladım. Daha çok öfkelendi, daha çok vurmaya başladı. Sonra bizi hastaneye götürdüler. Oradaki doktor benim durumumu görünce ‘Durumun biraz ağır, uzmanın görmesi gerekiyor’ dedi. Beni ve birkaç arkadaşımı başka bir hastaneye götürdüler.
Bize bunları yapanlar; darp edilmemize rağmen, bize küfür ve hakaret ettiler, gözaltına aldılar, üzerine bir de ceza yazdılar. Bu da yetmezmiş gibi bir de iftira attılar. Beni ilk darp eden yunus polisleri; sonradan gidip benim ve bir arkadaşımızın daha ismini vererek bizden şikâyetçi olmuşlar. Niçin? Güya biz onları darp etmişiz. Eğer yanlış duymadıysam onlardan birisi ‘parmağım veya elim kırıldı’ demiş. Herhalde bize vururken kırıldı.