Tarih

Adnan Menderes Hükümetinin Bilinmeyenleri ve Günümüze Benzerlikleri

Paylaş:

Adnan Menderes tam adı ile Ali Adnan Ertekin Mende­res; 1899’da Aydın’da toprak ağası bir çiftçinin oğlu olarak doğdu. İlkokuldan sonra, İzmir Amerikan Koleji’nden mezun oldu. I. Dünya Savaşı’nda yedek subay eğitimi aldı fakat has­talandığı için cepheye gidemedi. Kurtuluş Savaşı’na katıldı ve İstiklal madalyası aldı.1

                1930’da Aydın’da, kısa süreliğine Serbest Cumhuriyet Fırkası’nda faaliyet gösterdi. Sonra Cumhuriyet Halk Partisi’ne geçti ve 1931 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nden Aydın milletvekili seçildi.2 Parti içi muhalefetten dolayı 1945 yılında CHP’den ihraç edildi. 7 Aralık 1945’te, CHP’den birlikte ihraç edildikleri arkadaşları Celâl Bayar, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ile Demokrat Parti’yi kurdu. 1947’de yapılması ge­reken seçimler CHP tarafından bir yıl öne alındı. Bu seçimleri CHP % 85 oy oranı ile kazandığını ilan etti. Ancak seçimlerde “açık oy - gizli tasnif” usulü uygulandığı için seçimlerin şaibeli olduğu iddia edildi.

                Adnan Menderes’in 10 yıllık Başbakanlık döneminde Türk iç ve dış politikasında büyük değişimler oldu. 1. Mende­res Hükümeti’nin ilk icraatı fazla masraf olduğu gerekçesiyle devlete ait otomobilleri satmak oldu. Menderes döneminde, paralara mevcut Cumhurbaşkanı’nın resminin basılması uy­gulaması kaldırılmış, Mustafa Kemal’in resimleri basılmaya başlanmıştır. Ayrıca Menderes döneminde Atatürk’ü Koru­ma Kanunu çıkarılmıştır (1951). Bu kanun halen geçerliliğini korumaktadır. Bunun yanında devlet dairelerine Atatürk’ün portresinin konması hakkında genelge yayımlandı. 1953 yılın­da ise Menderes’in de katılımıyla Atatürk’ün naaşı Etnografya Müzesi’nden Anıtkabir’e taşındı.3

                İslamî kesim için Menderes döneminin en önemli icraatı belki de o döneme kadar Türkçe okunan ezanın tekrar Arapça okunmaya başlamasıydı.

                1951 yılında Menderes Hükümeti Türkiye’nin Kore Savaşı’nda Birleşmiş Milletler Kuvvetleri’ne Türk Tugayı ile katılmasına karar verdi. Bunun neticesinde, Türkiye 1952’de NATO’ya tam üye olarak kabul edildi. Aynı yıl NATO’nun isteği üzerine gayri-nizamî harp yapacak Seferberlik Tetkik Kurulu, daha sonraki adıyla Özel Harekât Dairesi kuruldu.

                Artık mecliste siyaset sertleşmeye başlamıştı. 27 Ekim 1957’de seçimler bir yıl öne alınarak erken seçim yapıldı. DP % 48 oy alarak 424 milletvekili çıkardı. CHP % 41 oy oranı ile 186, HP ve CKMP ise 4’er milletvekili ile meclise girdi. Bu durum­da muhalefet % 52 oy oranı ile 178 sandalye, DP ise % 48 oy oranı ile 424 sandalye almış oluyordu. Bu yüzden muhalefet azınlık iktidarı” deyimini kullanmaya başladı.

                Menderes iktidarının önceki döneminde alınan borç­ların geri ödenememesi ve dış ticaret açığının çok artması yüzünden, 1958 yılından itibaren Türkiye ekonomisi zorluk­lar yaşamaya başladı. İktidarın başlarında ekonomide bahar havası yaşanırken artık ekonominin dibe vurduğu ilan edili­yordu. Cumhuriyet tarihinin en yüksek oranlı devalüasyonu yapıldı, dolar 2 liradan 9 liraya çıkarıldı. Türkiye 600 milyon dolar dış borcunu ödeyemeyeceğini açıklayarak moratoryum (borçların ödenemeyeceği ve yeni bir ödeme planına bağlan­ması ilanı) ilan etti ve IMF ile ilk stand-by anlaşması imzalandı.

                Menderes Hükümeti’nin eleştirilen bir diğer yönü ise, Türkiye’nin dış politikada NATO ile birlikte hareket etmesi ve Cezayir’in Kurtuluş Savaşı sırasında Fransa’nın iç meselesi ol­duğu görüşünün benimsenip 1958’deki Cezayir’in bağımsızlı­ğı oylamasında çekimser oy kullanılmasıdır.4

                1959’da Türkiye ilk kez (o dönemki adı Avrupa Ekono­mik Topluluğu olan) Avrupa Birliği’ne başvuruda bulundu. Aynı yıl ABD’ye bir gezi yaparak ilave maddî kaynaklar isteyen Menderes’e, artık Marshall yardımı fonlarının bitmek üzere olduğu hatırlatıldı ve istekleri reddedildi.

                Ülke içinde ise muhalefet ve iktidar arasında bir başka gerginlik; 9 Mayıs’ta Menderes Hükümeti’nin ABD ile yaptığı ikili anlaşmaları meclisin kabul ettiği oturumda yaşandı. Çün­kü muhalefet ABD ordusunun doğrudan veya dolaylı bir sal­dırı karşısında Türk topraklarına gelmesi gibi hükümlerin yer aldığı ikili anlaşmalara karşıydı.

                CHP’li bazı milletvekillerinin bazı cuntacı subaylarla sürekli temas halinde olduğu istihbaratını alan Hükümet, bu durumu soruşturmak için “Tahkikat Komisyonu”nu kurdu. Komisyonun ilk işi muhalefet partisi CHP aleyhine soruşturma açmak oldu. Meclis dışında ise üniversitelerde Hükümet’e karşı protestolar düzenleniyordu. Bazı Yargıtay üyeleri emekliye sevk edildiler. 5 Mayıs 1960’ta Ankara Kızı­lay Meydanı’nda 555K parolasıyla büyük bir protesto mitingi düzenlendi. 21 Mayıs’ta ise Harp Okulu öğrencileri ve subay­lardan oluşan yaklaşık 1000 kişi Ankara’da Hükümet aleyhin­de sessiz bir yürüyüş yaptı.5 Sonunda 27 Mayıs 1960 sabaha karşı saat 4:00’te radyoda Kurmay Albay Alparslan Türkeş, TSK olarak yönetime el koyduklarını belirtti ve askerî darbe­nin sebeplerini bir radyo bildirisi ile halka duyurdu. Başbakan Menderes ise 27 Mayıs 1960 günü Kütahya’da Albay Muh­sin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara’ya götürüldü. Daha sonra da diğer tutuklu Demokrat Parti üyeleri ile birlik­te Yassıada’da hapsedildi. Darbeci subaylar ise Cemal Gürsel başkanlığında kurulan Milli Birlik Komitesi ve kurucu meclis ile beraber ülke yönetimini devraldı. Menderes ve diğer DP üyeleri ise bulundukları Yassıada’da kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından yargılanmaya başladı. Yaklaşık on ay süren yargılama sonucu Adnan Menderes 17 Eylül 1961’de İmralı Adası’nda idam edildi.6

                İslamî kesimde Mende­res dönemi; ezanın tekrar aslına döndürüldüğü yıllar olarak bilinse de bu dönem­le ilgili pek bilinmeyen daha doğrusu ezan konusu ile gözleri kamaşan ve körleşen Müslümanların göremedik­leri veya görmek istemedik­leri (bilmesi - görmesi gereken) bazı noktalar var: Bunlardan biri Menderes Hükümeti döneminde ABD ile işbirliği çerçevesinde asker­lerimizin bizimle hiç alakası olmayan bir savaşta (Kuzey Kore ile Güney Kore arasında yapılan savaşta) ABD çıkarlarını ko­rumak için savaştırılması ve pek çok vatan evladının (şehit veya Kore gazisi denilse de) heder edilmesidir. (Not: Bu fedakârlığımız sonucunda ödül olarak (!) NATO’ya da girdik.)

                Bir diğer husus ise Menderes Hükümeti döneminde dünyada eşi benzeri olmayan bir kanun - Atatürk’ü Koru­ma Kanunu - yapılarak (hiç kimse için özel kanun yapılmaz) darbecilere ve CHP’ye şirin gözükmeye çalışmışlar, (sonuç­ta darbe ve idamdan da kurtulamamışlar) pek çok kişinin de tarihsel eleştirileri dahi bu kanun kapsamında değer­lendirilerek hapsedilmesine neden olmuşlardır.

                Bir başka mesele ise Ortadoğu’da halkı Müslüman ül­kelerde kan ve gözyaşının durmaksızın akması, namusların kirletilmesi ve genç-yaşlı, çoluk-çocuk demeden binlerce insanın katledilmesinin baş aktörü olarak herkesin yakından tanıdığı ve bildiği ABD’nin, olaylara okyanus ötesinden müda­halesi zor olduğu için ve kirli planlarını daha rahat yürütmesi için bu bölgelerde askerî üslere ihtiyacı vardı. ABD’nin Tür­kiye’deki en önemli askerî üs olarak kullandığı İncirlik Askerî Üssü’nün Adana’da kurulması da Menderes Hükümeti za­manında gerçekleşmiştir. Bu üssün Türkiye’nin mi, NATO’nun mu yoksa ABD’nin mi olduğu ise belirsizdir. Ancak buradan gi­den silah, mühimmat, yiyecek vs. şeklindeki lojistik malzeme­lerle ve buradan havalanan ABD savaş uçaklarıyla (geçmişte ve günümüzde) Amerikan askerleri tarafından ne zulümler yapıldığı herkesin mâlumudur...

                Tarihten bugüne geldiğimizde ise tıpkı Menderes Hükü­meti gibi üç dönem tek başına iktidar olma fırsatı verilen bir hükümet dönemini yaşıyoruz. Müslüman halkımız yıllardır kamusal alanda kızlarımıza reva görülen başörtüsü (engeli) zulmüyle mücadele etmiş ve Allah’ın izniyle, Müslümanların gayretiyle sorun büyük oranda halledilmiştir. Bu sorunun bu dönemde çözülmüş olması Müslümanların gözlerini kamaş­tırmış ve yıllardır iktidarda olan Hükümet’in hata­larını göremez hale getirmiş olması muhte­meldir... İnsanın aklına şu soru gelmiyor değil: Acaba Menderes Hükümeti’nin ezanı aslına çevirmesi karşılığında ABD’ye verdiği tavizler gibi bu­günkü Hükümet de, Başörtüsü meselesinin çözülmesi karşılı­ğında (Legal görünümlü illegal yapılanmalar denilerek) Diya­netin kontrolü dışındaki tüm İslamî faaliyetlere son verme taahhüdünde mi bulundu? Veya Irak ve Suriye politika­larında ABD’ye destek olarak (stratejik ortak gibi) Ortadoğu siyasetinde aktif rol alma heve­sine mi kapıldı? Acaba gözlerin kamaşması nelerin görülmesine engel oldu?

                Niyetimiz ne DP ne de AKP düş­manlığı değil tabi ki... Tarihi gerçeklerden yola çıkarak feraset, basiret ve hikmetle ülke ve dünya siyasetini doğru okumak ve isabetli kararlar ver­mek gerekir. Nasıl ki Rabbimiz hayat rehberimiz olan Kur’an-ı Kerim’de: “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, takva­ya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Al­lah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır”7 buyurarak kin ve öfke nedeniyle hak ve adaletten sapmamamızı emrediyorsa aynı şekilde bir topluluğa duyulan muhabbet ve sevgiden do­layı da hak ve adaletten ayrılmamak gerekir... Vesselam.

 

  1. http://www.haberler.com/adnan-menderes/biyografisi
  2. Şevket Süreyya Aydemir, Menderes’in Dramı, Remzi Kitabevi
  3. http://tekadamdevrimi.com
  4. http://bianet.org/biamag/dunya/135912-turki­yenin-cezayir-konusunda-alni-ak-mi
  5. Murat Belge (29 Mayıs 2009). “27 Mayıs üstüne bir kitap”. Taraf
  6. http://www.haberler.com/adnan-menderes/biyografisi/
  7. Maide, 8