YAZAR: GÜLHAN KAYNARPINAR
“Ali'yi seven beni sevmiş olur, beni seven de Allah’ı sevmiş olur. Ali'ye buğzeden bana buğzetmiş, bana buğzeden de Allah’a buğzetmiş olur."1
Hâne-i Saadette yetişen bir gül… Henüz 5 yaşında, Mekke’de kıtlık var, evlerde yiyecek bir şey yok. Peygamber (s.a.v) amcasına gider; “Ey amca ailen kalabalık, çocuklarına bakmamız için onları bize ver” der. Hz. Ali, Peygamber ocağında yetişecektir. Vahyin indiği evde, peygamber eğitimiyle büyümek ona nasip olur. Haydar-ı Kerrar isminin sahibi olur sonraları… Hakkında ayetler nâzil olacak, “Ebu Reyhaneyn” (iki fesleğenin babası) olarak yâd edilecektir. Ümmetin önündeki büyük meşâle, Peygamber halifelerinin sonuncusu, çok olaylar yaşanacak döneminde, çok imtihanlardan geçecek ama hiç duruşunu bozmayacak Esedullah…
10 yaşında iken kalbi imana kavuşur. Hz. Hatice iman edenlerin ilki olmakla şeref kazanırken, Hz. Ali iman eden ilk çocuk olmakla aynı şerefe ulaşır. Nebi (s.a.v) vahiyle büyütür amcaoğlunu. Çok hassastır ona karşı. Merhametle muâmele eder, çünkü Ali (r.a)’yi bir başka sever...
Hz. Ali o günleri hakkında şöyle der: “Çocuktum henüz, o beni bağrına basar, yatağına alırdı, beni koklardı, lokmayı çiğner, ağzıma verir yedirirdi... Ben de her an, devenin yavrusu, nasıl anasının ardından giderse, onun ardından giderdim; o her gün bana huylarından birini öğretir ve ona uymamı buyururdu. Her yıl Hira dağına çekilir, kulluğa koyulurdu. Onu ben görürdüm, başkası görmezdi."2 Adım adım Peygamberi izleyen Aliyyu’l Murtaza, şimdi de imanını ilanıyla yükselir.
Rasul-u Ekrem, en yakın akrabasını uyarmak ve hakkı tebliğ etmek hususunda Rabbinden emir alınca, onları Safa tepesinde toplayıp ilâhî emirleri tebliğ eder. Fakat başta Ebu Leheb olmak üzere Kureyş müşrikleri onunla alay edip reddeder daveti. İkinci kez davetini yemek ziyafeti vererek yenileyen Rasulullah, yemekten sonra: "Ey Abdülmuttalip oğulları, ben size ve bütün insanlara gönderilmiş elçiyim. İçinizden hanginiz benim kardeşim ve dostum olarak bana bey’at edecek?” Hiç kimsenin sesi çıkmadı, peygamber (s.a.v), gözlerinin içine ümitle baktı ama o mübarek gözlere bakan olmadı. Yalnız Ali (r.a.) ‘nin gözleri gözlerindeydi, kalktı yerinden süratle ve: “Ben Ey Allah’ın Rasulü! Ben sana bey’at ediyorum ve sonuna kadar seninleyim.” Bu sözleri henüz 10 yaşında iken söyleyen Ali(r.a), kalbi küfre mıhlanmış nasipsizlerin arasında Peygamberin davetine icabet eden tek yiğit oldu. O günden sonra da Rasul-u Ekrem’in, "Kardeşimsin ve vezirimsin" sözü onuru oldu.
Ali(r.a) denilince akla korkusuzca ölüme yürümek gelir. Hicret emri gelmişti ve Hz. Peygamber hicret etmeden önce elinde bulunan emanetleri, sahiplerine verilmek üzere Ali’ (r.a)’ye bıraktı. O gece Hz. Ali, Rasulullah’ın yatağına da yatacak ve Allah’ın Rasulünü müşriklerinden koruyacaktı. Sakin bir şekilde uzandı Peygamber yatağına, hiç korku yoktu kalbinde. Peygamberi kendisini nasıl koruduysa bu evde, o da peygamberini koruyacaktı… O gece Peygamber yatağına yatmak ölüm yatağına yatmaktı ve Hz. Ali bunu çok iyi biliyordu. Fakat şunu da biliyordu ki; Allah, Rasulünü koruyanı elbette koruyacak ve ecel bir kez gelecekti. “Korku kaderi değiştirmez, yalnız sevabın yok olmasına sebep olur” diyerek kalbinden korkuyu söküp attı ve görevini hakkıyla yerine getirdi.
Medine ‘ye hicret ettikten sonra da bir an olsun Peygamberin yanından ayrılmadı. Mü’minler arasındaki kardeşlik bağını tesisi eden Rasulullah, herkese bir kardeş seçmiş, kendisine de Hz. Ali’yi kardeş edinmişti. Daha sonra ise biricik kızının eşi olmasını uygun görmüş damadı yapmıştı.
Hz. Ali (r.a), Peygamberimizin katıldığı tüm savaşlarda sancaktar olarak görev aldı. Bedir savaşında düşman ordusundan yirmi bir kişiyi öldürdü. Öldürdüğü kişiler arasında Muaviye'nin dedesi Utbe, dayısı Velid ve kardeşi Hanzala da vardı. Bu savaştan sonra kendisine “Allah’ın Arslanı” denildi. Uhud savaşında ise Kureyş'in meşhur savaşçılarından dokuz kişiyle çarpıştı ve muvaffak oldu. Bu savaşta bedeninden yetmiş yara almasına rağmen son ana kadar Peygamberle beraber savaştı.
Hicretin 9. yılıydı, Efendimiz (s.a.v) Tebük Seferi için hazırlıklar yapıyordu. Hz. Ali’yi ehl-i beytin muhafazası için Medine’de bıraktı. Ancak Hz. Ali sefere katılamadığı için çok üzülmüştü. Onu bu denli üzgün gören Efendimiz: “Ey Ali, Musa’ya göre Hârun ne ise bana göre de sen öyle olmak istemez misin?” sözüyle Ali (r.a)’ye verdiği değeri ve sevgisini ifade etti.
Rasulullah İslam’a davet için sahabeden bazılarını farklı bölgelere gönderiyordu. Yemen bölgesinin İslâm’a girmesi ise gayet zordu. Bu görevi Peygamberimiz Ali b. Ebi Talib’e verdi. Görevinin zorluğunu bilen Hz. Ali; "Ey Allah’ın Rasulü, bu çok güç bir iş" deyince Rasulullah da; "Ya Rab, Ali’nin dili tercümanı, kalbi hidayet nurunun membaı olsun" diye dua etti. Kısa süre sonra Ali (r.a)’nin vesilesiyle Yemen’in bütün Hemedan kabilesi Müslüman oldu. Peygamber duası alarak yola koyulana Allah inâyetiyle destek olmaz mı hiç? Bugün de, görevinin zorluğuna rağmen yola koyulanlar bilsinler ki yakındır zafer… Aynı dualarla Allah (c.c) sizi de destekler…
Bir gün ashap, Peygamberimize (s.a.v) Hz. Ali'yi niçin çok sevdiğini sordu. Hz Peygamber o anda mecliste bulunmayan Hz. Ali'yi çağırmaya adam gönderdi ve orada bulananlara:
- “Birisine iyilik etseniz, o da size kötülük etse ne yapardınız?” Cevap verdiler:
- “İyilik ederiz.”
-“Yine kötülük yapsa? “
- “Biz yine iyilik ederiz? “
- “Yine kötülük yapsa?”
Ashap cevap vermedi, başlarını öne eğdiler. Bunun anlamı kötülüğe kötülükle mukabele etmesek bile iyilik yapmaya devam etmeyiz, demekti.
Bu sırada Hz. Ali o meclise geldi. Rasulullah Hz. Ali'ye sordu:
- “Ya Ali, iyilik ettiğin biri sana kötülük etse ne yapardın?”
- “Yine iyilik ederdim.”
-“ Yine kötülük yapsa?”
- “Yine iyilik yapardım.”
Hz. Peygamber soruyu tam yedi defa tekrarladı. Hz. Ali yedi defasında da "yine iyilik ederdim" diye cevap verdi. Ashap,
- “Anladık Ya Rasulallah Ali'yi çok sevmenizin sebebini, şimdi daha iyi anladık” dediler.
Nefsine yapılan haksızlıkta asla hak talebinde bulunmayan fakat Allah ve Rasulü’nün hakkı istismar edildiğinde cesaretiyle düşmana korku salarak ölüme yürüyen Şehit İmam’a selam olsun. Diğer sayımızda devam etmek ümidiyle…