Peygamber İklimi

Ashabın Dilinden Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem

Paylaş:

Yaklaşık 14 asır önce Hz. Peygamber ve ashabı hep birlikte, bugün saadet çağı olarak nitelediğimiz o topluluğu oluşturdular. Onları bu güzelliğe ulaştıran şey Allah Rasulü’ne uyup onu örnek almalarıydı. Onlar Rasulullah ile yaşadılar, O’nunla namaz kılıp O’nunla aynı sofraya oturdular, sıkıntısına ortak oldular. Aynı yoklukta aç kaldılar bazen, aynı savaşta yorgun düştüler…

Rasulullah’a sahip çıkmada ve değer vermede kendinden sonrakilere örnek olacak tavırlar gösterdi ilk nesil. “Anam babam sana feda olsun Ya Rasulallah” dediler, O’na sahip çıkmak uğruna ailelerini karşılarına aldılar, işkencelere maruz kaldılar.  Onlar benzeri görülmemiş bir sevgiyle seviyorlardı Rasulullah’ı. Tarihte, Hz. Muhammed kadar nesiller boyu büyük bir sevgiyle sevilen başka bir insan yoktu şüphesiz. Cabir b. Semüre Radıyallahu Anh şöyle anlatıyor Rasulullah’ı: “Mehtaplı bir gecede Rasul-i Ekrem Efendimizi kırmızı renkli bir elbise içinde gördüm. Hangisinin daha güzel olduğunu anlamak için bir O'nun yüzüne bir de Ay’a baktım. Yemin ederim ki, O'nun mübarek yüzü Ay’dan daha güzeldi.”[1] Yine Abdullah b. Ömer şöyle buyuruyor Rasulullah’ı tarif ederken: “Ben, hayatımda Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadar cesur, onun kadar cömert, onun kadar yiğit, onun kadar aydınlık yüzlü ve güzel birini görmedim.”[2]

Onlar Peygamberi seviyor, kıymetini biliyor ve kolluyorlardı. Her yönünü örnek almaya çalışıyor ve her anını dikkatle inceliyorlardı. Onların bu hassasiyeti sonucu ise Efendimiz’in bilmediğimiz yönleri aktarıldı bizlere.

HZ. ENES’İN TANIKLIĞI

On yaşında Hz. Muhammed’in hizmetine verilen Enes b. Mâlik anlatıyor: “Rasulullah’a on sene hizmet ettim. Vallahi bana bir kez olsun öf bile demedi. Herhangi bir şeyden dolayı ‘Niçin böyle yaptın?’ ya da ‘Şöyle yapsaydın ya!’ diye azarlamadı.”[3] Yine kendisine karşı olan merhametli tutumunu şöyle anlatıyor Enes b. Malik: “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir gün beni bir yere göndermek istedi. Ben: ‘Vallahi gitmem’ dedim. Hâlbuki içimden gitmeye karar vermiştim. Çünkü emri veren Allah’ın Nebisi idi. Yola çıktım, sokakta oynayan çocukların yanlarına vardım ve orada oyalandım. Derken Allah Rasulü arkamdan gelerek ensemden tuttu. Dönüp baktığımda gülümsüyordu. ‘Enescik! Söylediğim yere gittin mi?’ diye sordu. ‘Hemen gidiyorum Ya Rasulallah!’ dedim.”[4]

DÜNYADAN YÜZ ÇEVİRİŞİ

Hz. Ömer anlatıyor: “Rasulullah’ın huzuruna girdim. Bir hasırın üzerindeydi. Yanına oturdum. Yanında bir izar vardı. O izardan başka bedeninde giyecek bir şey yoktu ve hasır yanlarında iz bırakmıştı. Bu manzarayı görünce dayanamadım. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Rasulallah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana: ‘Ey Hattab’ın oğlu! Seni ağlatan nedir?’ dedi. Ben de: ‘Ey Allah’ın Peygamberi! Nasıl ağlamayayım? İşte hasır, senin yanlarında iz bırakmıştır. İşte senin kilerin. Ve gördüklerimden başka içlerinde bir şey yoktur. Kisra ve Kayser; ırmaklar, meyveler ve dünyanın nimetleri içinde yüzerlerken sen Allah’ın Peygamberi ve seçkin bir kulu olduğun halde bu durumda mı olmalıydın?’ dedim. Rasulallah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: ‘Ey Hattab’ın oğlu, razı değil misin, ahiret bizim, dünya da onların olsun?’ buyurdu.”[5]

RASULALLAH’IN DAVETİ

Allah Rasulü, daveti hayatının her safhasına yaymıştı. Yeri geliyor kapı kapı geziyor, yeri geliyor kurulan panayırlarda İslam’ı anlatıyordu. Çoğu zaman sert bir şekilde karşılık görse de yılgınlığa düşmeden azimle insanları Allah’a davet ediyordu. Bu, O’nun merhametinin neticesi ve insanları ateşten kurtarma gayretiydi.

Ferve b. Museyk el-Kutay anlatıyor: “Rasulallah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e giderek imanda ısrar eden Sebe ehliyle savaşacağımı söyledim, o da bana izin verdi. Onun yanından çıktıktan sonra evime haber gönderdi. Beni orada bulamadılar, çünkü yola çıkmıştım. Beni yoldan çevirdiler. Rasulallah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e vardığımda baktım ki oturuyordu ve etrafında ashabı vardı. Rasulullah bana hitaben: ‘Onları evvela imana davet et. Onlardan kim imana gelirse kabul et. İmana gelmeyenler hakkında da acele etme’ dedi.”[6]

Yine Beni Malik b. Kinane’den olan bir kişi Rasulullah’ın imanları kurtarmak uğruna çırpınışını şöyle anlatıyor: “Rasulallah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i Zu’l Mecaz panayırında gördüm. Panayırı karış karış geziyor ve şöyle diyordu: ‘Ey insanlar! La ilahe illallah deyiniz, kurtulunuz!”[7]

ASHABINI ZİKRE TEŞVİK EDİŞİ

Muaz b. Cebel şöyle anlatıyor: “Bir gün Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte dolaşıyorduk. Bir ara ‘sabikun (öncüler) nerede?’ buyurdular.  Bunun üzerine çevresindekiler ‘Bir kısmı önünden gitmekte bir kısmı da arkandan gelmektedir’ dediler. O zaman Rasulallah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdular: ‘Allah’ın zikrine devam eden sabikun nerede? Kim cennet bahçesinde otlamak istiyorsa Allah’ı çokça zikretsin.”[8]

OLAYLARI ASHABINA NASİHAT ETMEK İÇİN FIRSAT BİLİŞİ

Hz. Ömer anlatıyor: “Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yanına esirler getirildi. Esirlerden bir kadının göğsü sütle dolmuştu ve emzirmek için bir çocuk arıyordu. Esirler arasında bir çocuğu bulduğu zaman onu alır, karnına yapıştırır ve o bebeği emzirirdi. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ‘Bu kadının çocuğunu ateşe atacağını düşünür müsünüz?’ buyurdu. Biz, ‘Onu korumaya ve ateşe atmamaya gücü olduğu müddetçe hayır’ dedik. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem: ‘Muhakkak ki Allah’ın kullarına olan merhameti bu kadının çocuğuna olan merhametinden daha fazladır’ buyurdu.”[9]

Abdülfettah Ebu Gudde bu olayı şöyle açıklıyor: “Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisi ve ashabı ile kaybettiği çocuğunu bulan anne şefkatinin bulunduğu sahne arasında kaim olan muhabbeti fırsat bilip Allah Teala’nın rahmetine olan benzerlik ve münasebetini değerlendirmişti ki, Rabbinin kendi kullarına olan rahmetini insanlar tanısın.”

ASHABINI ÖVÜŞÜ

Rasulallah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ashabını güzel işlerinde takdir eder ve devamına teşvik ederdi. Böylece onları ilme ve amele teşvik etmek için cesaretlendirirdi. Ebu Musa el-Eşari, Kur’an-ı Kerim’i okuyuşundan ötürü Rasulullah’ın kendisine söylediği şu sözleri aktarıyor: “Keşke dün gece senin kıraatini (Kur’an okumanı) dinlediğim zaman beni bir görseydin, sana Davud ailesinin mizmarlarından bir mizmar verilmiştir.”[10]

Peygamber Efendimiz yukarıdaki örneklerde de görüldüğü üzere ashabını en güzel şekilde eğitmiş ve bu eğitim sonraki nesiller için örneklik teşkil etmiştir. Aynı zamanda peygamber Efendimiz’in izlediği yöntemler bir metoda dönüşmüştür. Bugün Müslümanlar da Efendimiz’in izlediği yöntemleri uygulayarak sahabe nesli gibi bir nesil yetiştirmek zorundadırlar. Aksi halde içinde bulunduğumuz bu acı durum devam edecek ve Ümmet-i Muhammed’in kurtuluşu gerçekleşmeyecektir.

 

[1] Tirmizî, Edeb 47; Dârimî, Mukaddime, 10

[2] Dârimî, Mukaddime, 10

[3] Müslim, Fedâil, 51

[4] Müslim, Fedâil, 54

[5]  Ahmed, II, 298

[6] İbn Sa’d, İmam Ahmed, Ebu Davud ve Tirmizi 2/154

[7] Bidaye, 3/41 Beyhaki; Heysemi, 6/22

[8] Heysemi, X/75 Taberani’den

[9] Buhari,5999; Müslim, 2754

[10] Buhari, 5048 ve Müslim, 793