“Rüzgârları aşılayıcılar olarak gönderdik…”1
Bundan tam 1400 sene önce, aşılamanın önemi ve ne demek olduğunun bilinmediği bir zamanda Kur’an bizlere Hicr Suresi’nin 22. ayet-i kerimesiyle şu haberi vermektedir: “Biz rüzgârları aşılayıcılar olarak gönderdik.”
Evet, bu ayet-i kerime rüzgârların aşılayıcı bir özelliğe sahip olduğunu açıkça bildirmektedir. Acaba Kur’an’ın vermiş olduğu bu haber hakkında bilim adamları ne demektedir? Şimdi bunu öğrenelim:
Bilim adamları rüzgârların aşılayıcı özelliğe sahip olduğunu şu şekilde izah ederler: Bütün bitkilerin çiçeklerinde, erkek ve dişi çifti bulunmakta ve erkeğin dişiyi aşılamasıyla meyveler meydana gelmektedir. Bu aşılama fiili ise rüzgârlar sayesinde olmaktadır. Allah pek çok bitkinin tohumunu hafif bir esintide bile uçabilecek şekilde yaratmıştır. Yeryüzündeki sayısız bitki türüne ait polenler, çiçek tozları ve tohumlar rüzgârlar vasıtasıyla birinden bir diğerine taşınmakta böylece bitkilerin aşılanarak çoğalmaları ve nesillerinin devamı sağlanmaktadır. Yani rüzgârların aşılayıcı özelliği ile bitkiler üremekte ve çoğalmaktadır.
Bitkinin erkek organında üretilen polenlerin çeşitli nedenlerle dişi organın tepecik bölümü bölümüne yapışması olayına “Tozlaşma” denir. Tozlaşma olayı arılar, böcekler ya da rüzgârlar aracılığıyla olur. Mesela; turunç ağaçları er kek bitkiler sınıfına girmektedir. Turunçlarda tozlaşma olayının bir kısmı rüzgârlar aracılığıyla oluşmaktadır. Ayrıca böcekler ve arılar bazı bitkilere karşı çok hassas oldukları için o bitkilere yaklaşmamaktadır. Bu bitkiler ise bu durumda tozlaşmasını rüzgârlar aracılığıyla yapmaktadır. Aynı zamanda rüzgârlar, yağmur yağabilmesi için yağmur bulutlarını da aşılamaktadır. Yakın bir zamana kadar rüzgâr ile yağmur arasındaki tek ilişki rüzgârın yağmur bulutlarını sürükleyip götürmesinden ibaret zannedilirdi. Evet bu başını gökyüzüne kaldırıp bulutların geçişini izleyen herkesin görebileceği bir şeydi. Ama rüzgâr ile yağmur arasındaki ilişki sadece bundan ibaret değildi.
Denizlerin ve diğer suların üzerinde köpüklenme nedeniyle “Aerosol” adlı hava kabarcıkları oluşmaktadır. Bunlar rüzgârların karadan sürüklediği tozlarla karışarak atmosferin üst katmanlarına doğru havalanır. Rüzgârların yükselttiği bu parçacıklar su buharı ile birleşir ve su buharı bu parçacıkların etrafında yoğunlaşır. Bu parçacıklar olmasa, yüzde yüz su buharı, bulutu oluşturamaz. Bulutların oluşması, rüzgârların bu şekilde havada serbest şekilde bulunan su buharını, taşıdıkları parçacıklarla aşılamaları ile olmaktadır. Rüzgârlar bu görevlerini yerine getirmeseydi, yağmur yağdıran bulutlar oluşmayacaktı. Dolayısıyla yağmur olmayınca ise yaşam mümkün olmayacaktı. Rüzgârın görevi burada bitmez, atmosferde tonlarca ağırlığa sahip bulutların sürüklenmesi, hava ile sürtünen bulutlarda negatif ve pozitif elektrik yükleriyle aşılamanın olması da bulutlar sayesindedir. Rüzgârlar olmasaydı bulutlar oluşmazdı; fakat oluştuklarını kabul etsek bile, o zaman da bulutlar buharlaştıkları okyanusların, denizlerin üstüne yağacaklar ve yeryüzündeki bitkilerin, hayvanların dolayısıyla insanın var olması mümkün olmayacaktı.
Rüzgârlar; bulutların oluşumundan, yağmurların boşalmasından, yağmurun karalara yağmasına kadar birçok ayrı fonksiyonu yerine getirmektedir. Rüzgârların bu fonksiyonlarının her biri yaşamın devamı için kesinlikle gereklidir. Allah, her şeyi olduğu gibi bunu da mükemmel bir şekilde planlamıştır.
RÜZGÂRLARIN HARİKA SİSTEMİ
Rüzgârların yaratılışındaki incelikleri incelediğimizde dünyamızdaki mükemmel yaratılışların bir örneğine daha tanık olmaktayız. Dünya’nın dönüşünden dünyamızdaki yer şekillerine, alçak ve yüksek basınç alanlarına kadar birçok etken rüzgârların oluşumunda etkilidir. Eğer dünyamızın şekli geoit olmasaydı (23, 27 derecelik eğikliği), güney ve kuzey kutuplarındaki soğuma ve Güneş’in etkisi her gün için farklı olmazdı. Ekvatorla kutuplar arasındaki ısı farkı azaltılarak rüzgârların ılımlı esmesi sağlanmıştır. Eğer yer şekilleri böyle ayarlanmasaydı kutuplardan ekvatora, ekvatordan kutuplara doğru esen rüzgârlar yaşamı mahvedecek fırtınalara sebep olabilirdi. Ayrıca kutuplarda ve ekvatorda atmosferin kalınlığının farklı oluşundan dolayı havanın üst kısmında ayrı alt kısmında ayrı akımlar oluşmaktadır. Böylece rüzgârların çeşitli yönlerden esmesi sağlanır. Dünya’nın tüm yerleşim bölgelerine çeşitli rüzgârların gelebilmesi için dağlardan, ovalardan, yaylalardan öyle motifler işlenmiştir ki her yerleşim bölgesi çevresinde sıcak ve soğuk cephe sistemleri dönüşümlü olarak doğar. Görüldüğü gibi rüzgârlardan yağmura, dağlardan ovalara, Dünya’nın dönüşünden ısı ayarlamalarına kadar her şey birbiriyle bağlantılıdır. Bu oluşumlardan birini yaratan kim ise hepsini yaratan da O’dur. Bu oluşumlardan her biri diğerleriyle bağlantılı olduğu için bunun aksini düşünmek imkansızdır. Bu oluşumlardaki incelikler, mükemmellikler, detaylar ise O’nun kudretinin, sanatının, bilgisinin, gücünün sınırsızlığını anlamak isteyenlere anlatmaktadır.
Sıcaktan bunaldığımızda bir rüzgâr esince duyduğumuz hoş hislerin yanında, bu rüzgârların yaratıcısının yarattığı incelikleri de hatırlayalım. Rüzgâr hem matematiktir hem sanattır hem kudrettir hem ilimdir. Bu oluşumlar yaşadığımız evrendeki tüm oluşumların nasıl mükemmel şekilde planlandıklarını, aralarından hiçbirinin başıboş olmadığını dolayısıyla tüm bu oluşumlarla alakalı olan ve bu oluşumların birer parçası olan bizim de başıboş olmadığımızı haykırmaktadır. Rüzgâr ister meltem ister poyraz ister lodos olsun; her şekliyle Yaratıcımızın planladığı, fiziksel kurallara bağladığı, yaşamımızı onsuz imkânsız kıldığı bir tabiat olayıdır.
“Rüzgarların yönlendirilmesinde de aklını kullanan bir toplum için deliller vardır.”2
EYYÜP AKTAŞ
1. Hicr, 22
2. Casiye, 5