Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah’a, salat ve selam O’nun biricik kulu ve Rasulü Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e ve yine selam hidayet üzere olanların üzerine olsun.
Toplumlar için maddi gerilemelerden çok daha korkunç olanı inanç, ahlak ve evrensel insani değerler açısından yaşanan manevi gerilemelerdir. Bu alanlarda yaşanan gerilemelerin önü alınmayacak olursa çöküş kaçınılmaz olur. Bu, manevi bir çöküştür fakat madde planında yaşanacak büyük gerilemelerin de habercisidir. Bu noktadan hareketle toplum olarak büyük bir çöküşün eşiğinde olduğumuzun farkına varmak zorundayız.
Özellikle son yıllarda değerler üzerinden yapılan araştırmalar sonuçları itibariyle toplum olarak kırmızı alarm verdiğimizi ortaya koymaktadır. Toplum olarak her geçen gün dini, tarihi ve kültürel değerlerimizden uzaklaşıyoruz. Özellikle gençler arasında ateist veya deist olmak son yıllarda moda haline geldi/getirildi. Diğer taraftan içki, kumar, zina, faiz, hırsızlık, cinayet ve eşcinsellik gibi haramlar gittikçe yaygınlaşmakta hatta “aile içi cinsel vakalar” akıllara durgunluk verecek ve “başımıza taş yağacak” dedirtecek boyuttadır. Ayrıca yetişen yeni neslin adalet, merhamet, dürüstlük, paylaşmak, sevgi, hoşgörü ve kardeşlik vb. ahlaki/insani değerleri önemsiz görüp hayatı bütünüyle faydacı bir anlayışla okuması da ayrı bir fecaattir. Kendi öz değerlerine bu denli yabancılaşmak bir toplum için ölümcül bir hastalığa yakalanıp yatağa düşmek demektir. Bu durum bizi manevi, ahlaki ve kültürel değerler üzerinden yapılan saldırılara karşı da dirençsiz kılmaktadır.
Hâl böyle olunca insan, Kur’an’ın da ifade ettiği gibi “Nereye bu gidiş?”1 diye sormaktan kendini alamıyor. Eğer toplum böyle giderse bu gidişin sonunun büyük bir felaket olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. Hâlbuki Kur’an ve Sünnetteki Allah’ın toplumlar üzerindeki adetlerinden ve tarihi tecrübelerden gerekli dersler çıkarılmış olsaydı bu hâle gelmezdik. Kur’an ve Sünnet bu çerçevede incelendiğinde atılması gereken ilk adımın, toplumun ıslahı, eğitim ve davet çalışmalarıyla toplumun Allah’ın nimetine lâyık hale gelmesi olduğu görülecektir. “Bir toplum kendini (nefislerini, durumlarını) değiştirmedikçe Allah onlara vereceği nimeti değiştirmez”2 ayeti, toplumu değiştirmek isteyenlerin şiarı olmalıdır.
Öncelikle çocuklarımızın şahsiyet ve manevi değerler açısından eğitimini gerçekleştirmedikçe ve onlara dünya ve ahirete dair idealler kazandırmadıkça toplumun kurtuluşunu beklemek hayalden öteye geçmez. Bilinmelidir ki çocuklarımızın yetiştirilmesi aynı zamanda geleceğimizin de inşa edilmesi demektir. Hidayet rehberi ve medeniyet kitabı olan Kur’an-ı Kerim birey, aile ve neslin inşasının, bunun neticesinde hayırlı ve güçlü bir toplumun nasıl meydana geleceğini ortaya koymaktadır. Zaten Rabbimizin de muradı, yeryüzünde insanın fıtratı açısından en kâmil medeniyet olan İslam Medeniyetinin kurulmasıdır.
Bu süreç vahyin insanı inşası ile başlar. Vahyin hakikatleriyle yetişen insan yine vahyin kılavuzluğunda aileyi ve nesli inşa eder. Bu süreç layıkıyla gerçekleştiğinde adaletin tüm yönleriyle tesis edildiği huzurlu, erdemli ve güçlü bir toplum ortaya çıkacaktır.
Yaratılışı itibariyle hayra da şerre de temayülü olan insanın terbiyesine dair Kur’an-ı Kerim’de geçen Hz. Lokman’ın oğluna tavsiyeleri bu noktada son derece önemlidir. O tavsiyeler özetle şunlardır:
-Oğulcuğum! (İbadet ve itaat hususunda) Allah’a hiçbir şeyi ortak koşma. Bu, en büyük zulümdür.
-Anne ve babana iyi davran…
-Yaptığın iş bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da Allah onun hesabını soracaktır…
-Namazını dosdoğru kıl. İyiliği emret, kötülükten de sakındır. Bu hususta başına gelen zorluklara sabret…
-Kendini büyük görüp insanları da küçük görme…3
Ayetlerde geçen bu öğütler meydana getirilmesi arzu edilen medeniyetin en küçük yapı taşı olan insanın eğitiminde en önemli ve öncelikli noktaları bize öğretir. Burada dikkat çeken en önemli husus, Hz. Lokman’ın eğitim sürecine Tevhid ile başlaması, oğluna her şeyden önce tüm kainatı yaratan, idare eden ve kullarının hayatları üzerinde hükmün yegane sahibinin Allah Azze ve Celle olduğunu öğretmesidir. Çünkü insanın, insan, eşya ve tabiatla olan münasebeti Rabbi ile arasındaki hukuka göre şekil alır. Hz. Lokman’ın öğütlerinde bir diğer önemli nokta da oğluna, Allah Azze ve Celle’nin kullarının her haline şahit ve her işlerinden haberdar olduğunu öğretmesi ve ona ahiret şuuru kazandırmaya çalışmasıdır.
Esasen sadece bu ayetler bile o denli kudretli ki neslimiz, ebeveynleri ve öğretmenleri tarafından bu öğütlerle terbiye edilmiş olsalardı bugün karşımızda hem maddi hem de manevi planda bambaşka bir toplum manzarası olurdu. Ne yazık ki vahyi hayatın dışına itip vicdanlara hapsettiğimiz, ferdi, ailevi ve toplumsal hayatı bütünüyle beşeri ideolojilere teslim ettiğimiz günden bu yana manevi dinamiklerimiz açısından kan kaybediyor, dünya sahnesinde de gittikçe geriliyoruz. Bugün geldiğimiz nokta son derece vahim iken Kur’an hakikatlerinden mahrum bırakılmış neslimizin hali de yarınlarımıza dair umudumuzun daha da azalmasına sebep oluyor.
Bugün toplumu idare edenler tarafından ivedilikle yapılması gereken, aydın ve alim şahsiyetlerle el ele vererek vahyin ilke ve esaslarıyla iman, ahlak ve ideal sahibi bir nesli ve toplumsal hayatı tesis etmektir. Manevi çöküşten kurtulup toplum olarak dünya sahnesinde yeni bir diriliş hareketini başlatmak için bundan başka çıkar bir yol da yoktur, bu hususta kaybedilecek tek bir gün de... Zaten Yüce Allah’ın kullarına vermiş olduğu en büyük vazifelerden biri de yeryüzünde O’nun razı olacağı bir medeniyet inşa etmektir. “O Allah ki, sizi topraktan yarattı ve sizi yeryüzünün imarında vazifeli kıldı.”4
Bilinmelidir ki bir neslin inşası şehirlerin inşasından çok daha elzem ve kıymetlidir.
1. Tekvir, 26
2. Enfal, 53
3. Lokman, 12-19
4. Hud, 61