Davet yolu uzun, çileli, zor bir yoldur. Müslümanın hayatının her karesinin içinde yer alan, ömrünün büyük bir kısmını kuşatan ve kabre girinceye kadar devam etmesi gereken zor bir yol… Her yerde herkese doğruları anlatmakla, her yanlışın önüne geçmeye çalışmakla ömür tüketmek bitmeyen bir enerji, güçlü bir psikoloji, ümit ve moral dolu bir heyecan gerektirir. Zorla yapılmaz davet. Gelip geçici hevesler de bir yere kadar insanı sürükler. Davet, bir aşk işidir. Davetçi âşık, davetçi deli, davetçi fedaidir. Davasının delisi, davasının aşığı, davasının fedaisidir.
Bu satırları okuyan bazı kişiler abarttığımızı düşünebilirler. Hani bazıları genç davetçilerin ışıldayan gözlerine sönmüş gözlerle bakarak derler ya “Biz de zamanında sizin gibiydik. Anlatınca her şeyin değişeceğini zannederdik. Ama olmuyormuş. Siz de gün gelir anlarsınız.” Bu kimseler ermiş edayla güya olgun bakış açısıyla nasihat etseler de ağızlarından dökülen sözler içlerindeki sönmüş ateşin çıkan küllerinden başka bir şey değildir. Bu arada bir de daha gençken bitmiş olanlar var ki şu satırlarda yer verirken bile üzülüyoruz. Daha başlamadan bitenler yani… Pasif, ilgisiz, heyecansız, dinamizmden uzak ama bir taraftan da güya davetçi olacak gençler… Gerçekten acınası haldeler. Böylelerinden olmaktan Allah’a sığınırız.
Soru şu: Neden böyle oluyor? Ne oluyor da bir zamanların ateş parçası zannedilen davetçileri bir zaman sonra miskin ve bıkmış vaziyette köşesine çekiliyor? Yahut da bir kısım insanlar neden bir türlü davet için harekete geçemiyor?
Bu soruların cevabı aslında çok zor değil. Sorun elbette ki yolda değil yolcuda. Gerekli azığını hazırlamadan, teçhizatını yapmadan zor bir yola çıkmış olan kişi elbette ki ya yoldan dönecek ya da azimsiz ve gayretsiz bir şekilde birilerinin adeta sırtında taşırcasına sürüklemesiyle yahut da izdiham içinde kalmış bir insanın istemsiz bir şekilde kalabalıkla sürüklenmesine benzer bir vaziyette ama etkisiz ve tepkisiz olarak bu yolda mecburiyetten devam edecektir. Son iki misal ilkine göre daha iyi gibi görünse de böylelerini de bıraktığınız ilk anda dökülecektir. Davet yolunda dökülenlerden ya da elenenlerden olmamanın çaresi çıkılan bu zor yola iyi bir azıkla çıkmaktır. Muhterem Alparslan Kuytul Hocamız davetçinin bu yolda dökülmesinin en önemli sebebini şöyle özetlemiştir: “İman etmeden iman yoluna girmek…” Yani hakiki manada iman etmemiş olduğu halde ancak güçlü bir imana sahip kimselerin yapabileceği işlere tevessül etmek, en sonunda yükü kaldıramamak, bırakıp gitmek…
Demek ki davet yoluna girmek isteyen davetçi için en mühim mesele gerekli hazırlığı yapmasıdır. Bu hazırlığı da ikiye ayırabiliriz: 1. Manevi Hazırlık, 2. İlmi Hazırlık.
1. Manevi Hazırlık
Buna davetçinin ruhsal hazırlığı da diyebiliriz. Davet yolu Allah’ın emri olan davet vazifesini yerine getirmenin yolu olduğuna göre yolun sahibini sevmeden ona iyice bağlanmadan ve yeterince ihlasa ermeden bu yolda devam edilmesi mümkün değildir. En seçkin olan peygamberler bile küçük yaşlarından itibaren manevi bir hazırlığa yönlendirilmişlerdir. “Bunlar peygamber zaten, Allah’ın iradesiyle bunlar bu yolda sabit kalırlar” diye manevi azıktan muaf tutulmamışlardır. Peygamberlik verilecek olunmasına rağmen hüzünle, sıkıntılı günlerle, yalnızlıkla, tefekkürle terbiye edilerek ruhları olgunlaştırılmış, Allah’a yaklaştırılmış ve hayatta tek amaçları Allah’ı memnun etmek haline getirilmişlerdir.
Peygamberlerin geçirildiği bu ruhi hazırlık devresinden, terbiye edici Rabbin indirdiği kitap Kur’an-ı Kerim’in yönlendirmeleriyle geleceğin İslam davetçileri de geçirilmiştir. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ashabına Kur’an-ı Kerim’in talimatıyla Mekke’de her gece bir yıl boyunca teheccüd namazını farz kılmıştı. Kavga, mücadele ve hatta işkenceyle geçen günün sonunda yorgun bir şekilde yatan kişiler gecenin yarısında kalkıp ayakları şişinceye kadar namaz kılıyorlar, daha yeni ezberlemeye başladıkları ayetleri gecenin sessizliğinde tekrar ediyorlardı. Geceleyin aldıkları bu benzin sayesinde olmalıydı ki gündüz Allah yolunda her cefaya katlanıyorlar, artan imanları sayesinde kalplerinden korkaklığı atıp cesaretle davaları için ölümüne mücadele veriyorlardı. Bütün bunları gece kıyamına, kıraatına borçluydular. Çile, sıkıntıyla yapılan ibadetler, ezberlenen ayetler, Allah Rasulü’nden aldıkları dersler onların imanlarını son derece arttırdı ve bu şekilde ömürlerinin sonuna kadar iman ve İslam üzere dökülmeden yaşadılar.
Bugün de İslam davetçileri olarak başarmamız gereken budur. Davetçi olmak istiyorsak öncelikle hakiki imana ulaşmalıyız. Hakiki imana ulaşmak istiyorsak hayatımızda tefekkür, tezekkür, teheccüd, uzlet, Kur’an okuma ve ezberleme yoğunluklu bir devreyi muhakkak yaşamalıyız. Kalbi İslam için atan her Müslümanın hayatında böyle bir dönem zaruridir. O hayatının en önemli ve en güzel kısmı olacaktır. Dünyada ve ahirette, hayatında geçirdiği o dönemle iftihar edecektir.
Elbette sadece hayatın bir döneminde bunları yaşayıp sonra rafa kaldırmak olmaz. Aynı yoğunlukta olmasa da davet yolunda olduğumuz sürece manevi hayatımızı önemsemek zorundayız. Bu konuda örnek olması açısından en asgari manevi azığı sizlere şu şekilde arz edelim;
1. Beş Vakit Namaz: Namazlarımızı vaktinde, ne olursa olsun özenerek ve mümkün mertebe huşu ile kılmaya çalışmalıyız. Davet ve hizmet işlerimizi namazı aksatmada bir mazeret olarak göremeyiz.
2. Teheccüd: En az haftada bir defa gece kalkıp normal namazlarımıza göre daha uzun kıyam, rükû ve secde ile teheccüd namazı kılmalıyız.
3. Zikir ve Dua: Zikir ve dua için ayrıca bir zaman ayıramayabiliriz. Hayatımızın her anında Allah’ı zikretmeye, Allah Rasulü’nün sünneti üzere her yaptığımız hareketi dua ederek yapmaya, her işe başlarken besmele çekmeye önem vermeliyiz. Ayrıca sabah-akşam virdlerini, beş vakit namazın arkasından yapılması gereken dua ve zikirleri ihmal etmemeliyiz.
4. Kur’an Okuma: Hasan el-Benna’nın da İslam davetçilerine tavsiye ettiği üzere en azından günde on sayfa okumaya, bir ayet de olsa anlamaya ve ezberlemeye çalışmalıyız.
5. Uzlet: Sürekli kalabalık ortam nefsi şımartır. Kendimize ve yoğunluğumuza uygun periyotlarla tenhada Allah ile baş başa geçireceğimiz zamanlar belirlemeliyiz. Gece yarısı yahut bir caminin köşesi bunun için uygun olabilir.
6. Oruç: En azından ayda 3 defa ve bazı belirli zamanlarda oruç tutmayı ihmal etmemeliyiz.
Uzun soluklu olmak, ömrün sonuna kadar davetçi olarak kalabilmek yapacağımız hazırlığa bağlıdır. Azıksız yola çıkanların, heybesini boş bırakanların sonu hiçbir zaman hayırlı olmamıştır. ‘Rabbimiz bizi hidayete erdirdikten sonra ayağımızı kaydırma.’1
Gelecek sayımızda ilmi hazırlığı anlatmak üzere Allah’a emanet olunuz
1. Al-i İmran, 8