Alıntı

Davetçiye Nasihatler

Paylaş:

“Gönderdiğimiz peygamberler, ümmetlerinden iyice ümit kestiklerinde ve kesinlikle yalancı sayıldıkları sonucuna vardıklarında, kendilerine yardımımız erişiverdi de dilediklerimiz ortak azaptan kurtarıldı, fakat hiç kimse ağır suçlulardan şiddetli azabımızı savamaz.”1

Davet konusunda Allah’ın yasası budur. Sıkıntılar mutlaka olacaktır. Üzüntüler sonucunda ümitlerin yitirildiği anlar mutlaka olacaktır. Çabaların, enerjilerin son damlasına varana dek harcandığı, artık takatin hiç kalmadığı bir noktaya mutlaka gelinecektir. İnsanların ilgisini çeken tüm görünürdeki nedenlerden ümit kesildiği anda Allah’ın yardımı yetişiverecektir. Allah’ın yardımı gelecek ve kurtuluşu hak edenleri kurtaracaktır. Onlar, artık yalanlayanların başına musallat olan mahvolma tehlikesinden kurtulacaklardır. Zorbaların onlara yönelik baskı ve sindirme girişimlerinden kurtulacaklardır. O ağır suçluları, Allah’ın şiddetli azabı yakıp kavuruverecektir. Allah’ın şiddetli azabı karşısında ellerinden hiçbir şey gelmeyecektir. Bu sayede yerle bir olacaklar ve kökleri kazınacaktır. Hiç kimse, hiçbir yardımcı onları Allah’ın azabına uğramaktan kurtaramayacaktır.

Sıkıntıların olması zaferin öyle son derece ucuz olmaması içindir. Zafer böylesine ucuz olsaydı, dava için çalışmak da bir çocuk oyuncağı olurdu. Zafer bu denli ucuz olsaydı, her gün bir yığın sahte dava adamı türerdi. Mahiyet sıfır ya da çok az olacağı için, bir yığın insan dava adamı kesiliverirdi! Oysa İslâm davasının bu denli anlamsız ya da çocuk oyuncağı olabileceği düşünülemez. Zira İslâm davasının içeriğinde, insanlık yaşamı için kurallar ve bir sistem vardır. Bu davanın sahte dava adamlarından özenle korunması gerekir. Zira sahte dava adamları, bu davanın sıkıntılarını omuzlayamazlar. Bu sebepledir ki, onlar dava için çalışma noktasında son derece çıtkırıldım tiplerdir. Biraz çalışıp bu işi göremeyeceklerini anladıklarında, davayı bir kenara bırakıverirler. Dolayısıyla kimin haktan, kimin batıldan yana olduğunu ayırt etme noktasında, ayetlerde sözü edilen sıkıntılar sözcüğün tam anlamıyla bir mihenk taşıdır. Zira bu sıkıntılara, ancak davalarına gerçekten yapışmış, gerçekten samimi insanlar katlanabilirler. O insanlar ki, İslâm davası için mücadele etmekten, her ne olursa olsun geri kalmazlar. Bu dünyada zafere ulaşamayacaklarını bile düşünseler, mücadelelerini yılmaksızın sürdürürler!

İslâm davası, “Bakarsınız şu yeryüzünde belirli de olsa biraz bir şeyler kazanabiliriz! Ama baktık ki olmadı, bu işten vazgeçer, daha çabuk ve daha iyi kazanabileceğimiz başka bir işe atılırız!” vb. türden hesaplar yapmaya elverişli, kısa vadeli bir ticaret değildir! Hangi zaman ve hangi mekânda olursa olsun, Allah’ın dışında bir otoriteye boyun eğip tabi olmayı yeğlemiş cahiliye toplumlarında insanları Allah yoluna davet etmeye soyunan bir kimse, daha işin başındayken kendisini hiç de rahat bir yolculuğun beklemediğini kafasına koymalıdır. Kısa vadeli maddi bir ticaret peşinde olmadığını da kafasına yerleştirmelidir! Gücü ve parayı ellerinde bulunduranlarla mutlaka karşı karşıya geleceğini bilmelidir! Onlar ki, kitleleri dolduruşa getirmeyi, onlara karayı ak, akı da kara göstermeyi çok iyi becerirler. Onlar ki, kitlelerin cinsellikleriyle oynayarak; kitleleri “bu İslâmcıların amaçları sizi tüm bu cinsel zevklerden yoksun bırakmaktır” diyerek korkutarak, İslâm davetçilerine karşı herkesi doldurmakta son derece ustadırlar!..

Yine İslâm davetçileri, İslam’a davetin pek çok zorluğu omuzlamayı gerektirdiğini, cahili direnişe karşı böyle bir misyon üstlenmenin birçok sıkıntıya katlanmayı gerektirdiğini bilmek durumundadırlar. Her kuşakta gözlendiği üzere, başlangıçta bu davaya ezilenlerin kitlelerin değil, ancak ve ancak bu dinin gerçeklerini kendi rahatlarına ve bu dünyanın tüm nimetlerine yeğleyen bir avuç seçkin insanın gireceği de unutulmamalıdır. Başlangıçta bu davayı üstlenen söz konusu seçkin grubun sayısı ise, öteden beri hep azdır. Ancak, ama uzun ama kısa süren bir mücadelenin ardından Allah, onlar ile toplumları arasında hak olarak kendi hükmünü verecektir. İşte o gün kitleler de akın akın Allah’ın dinine gireceklerdir…

İslam davetçileri en yüce, en onurlu, en şümullü bir ufka sahiptirler. Çünkü onlar yeryüzünde Allah’ın kelimesini yüceltmeye çalışıyorlar, eylemleri bunun içindir. Hem onlar her sıkıntı anında kendilerini Allah’a adarlar. O’nun katından, Allah yolunda harcadıklarından, daha büyüğünü umarlar. Maldan, candan, hayattan daha büyüğünü!

Onlar çağrıldıklarında hemen koşan yiğitler ordusudur. Nereye ve hangi şartlar altında olursa olsun çağrılmaya hazırdırlar. Allah’ın, canlarını satın aldığı vakitten itibaren onlar canlarını Allah’a satmışlardır. Kur’an-ı Kerîm’i dinleyelim:

“Allah, şüphesiz Allah yolunda savaşıp, öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını –Tevrat, İncil ve Kur’an’da söz verilmiş bir hak olarak –Cennet’e karşılık satın almıştır. Verdiği sözü Allah’tan çok tutan kim vardır?”2

Beyinsiz budalalar, cahil jurnalciler istedikleri kadar tepinsinler, Allah inancına sahip bu yiğitlere hiçbir şey yapamazlar. Daha önce de onlarla savaşanlar oldu; birlik halindeki derebeylikler, zalim kapitalizm, cani komünizm, pislik, fesat, şer, rezalet, kötülük adına ne varsa hepsi, her şey… Sonunda hepsi de geri çekilmek zorunda kaldı. Bozguna uğrayarak, kayıplar vererek ve iflas ederek meydanı terk ettiler. Çünkü bunların hepsi yeryüzüne ait güçlerdi, insana ait güçlerdi. Ötekilerse göklerin gücüyle donanmış bulunuyordu. Kısacası şer güçler gelip geçici bir âlemden kaynaklanırken Müslümanlar bekâ âleminin gücüne sığınıyor ve o güçle donanıyordu.

İslâm milleti, derin uykusundan uyanmıştır. Eğer yok olacak, ölecek olsaydı bu uykudan uyanmazdı ve şüphesiz bu millet içine düştüğü uzun uyku dönemini geride bıraktı. Hem yeniden uyumak hayat kanununa da ters düşer. Artık İslâm milleti dirilmiştir, hayat ve büyüme alanına ayak basmıştır. Üstüne çöken tozun, toprağın dağılması için dirilmiştir, yeni bir hayata ermiştir.

İnançsız mücadele olamaz. İnançsız hayat da olamaz. Hatta insanlık da! Biz bunu sırf söz planında söylerken beyinsiz küçük adamlar alay ediyorlar, gülüp geçiyorlar. Ama bugün bizim söylediklerimizi realite, olaylar söylüyor. Şayet yine aynı basit adamlar, sıska kalemler aleyhte aynı zırvalıkları tekrarlıyorsa bu hiç önemli değildir. Böyleleri her zaman her yerde bulunur. Allah-u Ekber! Gelecek İslâm’ındır!

*Seyyid KUTUB, İslami Etüdler

1.Yusuf, 110

2.Tevbe, 111