Türkiye siyasi tarihi birçok farklı ideoloji ve fikrin mücadelesine şahit olan bir arena olmasına karşın son 20 yılda en çok gündeme gelen “Siyasal İslam” ve “İslamcılık” tartışması İslami hareketler açısından çok önemli bir yere sahiptir. İslam’ın bir hayat nizamı olduğunu ve yönetime talip olduğunu ifade eden Müslümanlar arasında yaşanan bu kavramsal karmaşa “İslamcılık” veyahut “Siyasal İslam” kavramlarına yüklenen misyon ve vizyon noktasında ciddi bir ayrışmaya neden olmuştur. Günümüzde gelinen son noktada İslamcılık ve Siyasal İslam arasının derin ve keskin çizgilerle ayrıldığını görmek mümkündür. Özellikle Türkiye başta olmak üzere İslam coğrafyasında son 150 yıldır çokça tartışılan “İslamcılık nedir, hangi manaları ihtiva eder, İslam ve İslamcılık arasında nasıl bir ilişki vardır, İslamcılık İslam mıdır, İslamcılığın doğuşu ve günümüze kadar olan seyri nasıl olmuştur?” sorularının yanıtlarını sizlere aktarmaya çalışacağız.
İslamcılık Nedir?
İslam Arapça bir kelime olmakla beraber, Arapçadaki fiil kalıplarından biri olan “esleme” kalıbından mastar olup, “teslim olmak” manasına gelmektedir.[1] Kelimenin “teslim olmak” manası dışında barış, selim olmak (güvende olmak)[2] ve inkıyat (boyun eğmek) etmek[3] manalarına da gelmektedir. Istılahî manasına bakacak olursak, bu konuda Rağıp El İsfahani: “Dil ile ikrar ile birlikte kalp ile tasdik etmek, fillerde uygulamak ve Allah’ın takdir ettiği, hüküm verdiği her meselede ona teslim olmak”[4] şeklinde ifade ederken, Ebu’l Ala el Mevdudî: “Yaratıcısını kabul etmek, O’nu mutlak sahibi olarak tanımak; kanun ve emirlerine samimiyetle, can ve gönülden boyun eğmek, Allah tarafından sosyal ve ferdi hayat için insana tebliğ buyrulan prensipleri takip etmek, yolunu tercih etmek” olarak tanımlamıştır.[5]
İslamcılık kavramı ise İslam anlayışından türeyen bir kavram olarak, ilk defa Ziya Gökalp tarafından 1913 yılında yayınlanan “Üç Cereyan” başlıklı yazısında; İslamlaşmak, İslamlılık kavramlarıyla beraber kullanılmıştır.[6] Daha geride ise “İttihad-ı İslam”, “Vahdet-i İslamiye”, “Tevhid-i İslam”, “Fikri İslamiyet”, “İslamiyet politikası”, “İslamlık mesleki mahsusu”, “İslamlık fikri” kavramları da İslamcılık kavramının atfettiği manalara eşdeğer kullanılmıştır.[7]
Ayrıca İslamcılık kavramı dâhilinde aynı ve yakın manaları içeren “İhya, Islah, Tecdid, İntibah(uyanış), Necat(kurtuluş) kavramlarında kullanılmaktadır.[8] İslamcılık kavramı günümüzde çok yaygın kullanılmasına rağmen, herkes tarafından kabul gören ortak bir tanımı bulunmamaktadır. Ortak bir tanım bulunmaması siyasal ve sosyal kavramlarda geçerli bir sorundur. Tarihi süreç içerisinde oluşmaları, değişimler geçirmeleri, mensuplarının ve karşıtlarının farklı anlamlar yüklemelerinden dolayı sosyal ve siyasal kavramlara ortak bir tanım getirmek neredeyse imkânsız hale dönüşmektedir.
Buna bağlı olarak İslamcılık kavramına bir de meşruiyet sorunu eklenince, ortak bir tanım üretmek güç bir hale gelmektedir; çünkü İslamcı olarak nitelendirilen hareketlerin çok az bir kısmı bu kavramı kabul etmekte ve kullanmaktadır. Osmanlı’nın son dönemlerinde devletin muhafazası için devletçi bir çözüm olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak Cumhuriyet sonrasında 1950-1960’lı yıllara kadar “İslamcılık” kavramı, çoğunlukla İslamcı olmayan hareketler ve kimseler tarafından kullanılması, kavramın meşruiyet kazanmasını engellemiştir. Ayrıca İslamcılık kavramının bir ideoloji olarak biçimlendirilmesi, İslam’ın on dört asırlık kendine has geleneklerine, inanç sistemine ve hayat amacına karşıt bir tanımlama olarak görülmektedir. Yine kavrama ideolojik olarak bakmanın, kavramın doğuşu ve gelişimi sürecindeki hareketleri tam kapsamayacağı görüşü de öne sürülmektedir.
Bu ve buna benzer sebeplerden dolayı İslamcılık kavramı yerine “İslami hareket” kavramının daha revaçta olduğu söylenmektedir. İslamcılık kavramını benimseyenler, İslam’ı anlama ve yorumlama biçimine bağlı olarak farklı tanımlamalar yapmıştır. İsmail Kara İslamcılık hakkında: “İslamcılık, XIX-XX. yüzyılda İslam’ı bir bütün olarak (inanç, ibadet, ahlak, felsefe, siyaset, hukuk, eğitim…) ‘yeniden’ hayata hâkim kılmak ve akılcı bir metotla Müslümanları, İslam dünyasını Batı sömürüsünden, zalim ve müstebit yöneticilerden, esaretten, taklitten, hurafelerden kurtarmak, medenileştirmek, birleştirmek ve kalkındırmak uğruna yapılan aktivist ve eklektik yönleri baskın siyasi, fikri ve ilmi çalışmaların, arayışların bütününü ihtiva eden bir düşünce ve harekettir”[9] şeklinde bir tanımlama yapmaktadır. Bir başka tanımlamada ise “İslam’ın sadece maneviyatla ilgilenen bir din olmaktan çok dünyevi alanı da düzenleyen, siyasetten ekonomiye, kültürel, toplumsal vs. birçok alana müdahale eden, talepler ve öneriler sunan bir din olduğunu düşünen akım” olarak tanımlanmaktadır.[10] Osmanlı’nın son dönemlerinde Said Halim Paşa ise İslamlaşmak olarak tanımladığı hareketi: “İslamiyet’in inanç, ahlak yaşayış ve siyasete ait esaslarının tam olarak uygulanması” olarak tanımlamaktadır.[11]
Yerel ve küresel egemenler ise İslamcılığı: Müslümanların batılılaşma ve modernizme karşı itiraz bilincini yaşatan tutumunu ifade etmek, olarak tanımlamışlardır.[12] Şerif Mardin Cumhuriyet dönemi İslamcılığı hakkında: “İslamcılık, İslam topluluklarında, önceleri belli belirsiz bir takım eğilim, özlem ve arayışlar olarak beliren sosyal kıpırdanmaların 19. yüzyılın sonuna doğru daha bilinçli bir akım olarak şekillenmesine verilen addır” şeklinde ifade etmiştir.
İslamcılık tanımlarındaki ortak husus İslam’ın sadece ibadet temelli, ahiret merkezli bir din olmadığını, dünya hayatında yaşamın her alanına müdahale eden, iktidar talibi bir hareket olduğu anlaşılmaktadır. Bundan dolayı İslamcılık kavramından çok Müslüman kavramını kullanmanın daha doğru olduğu söylenmekle beraber Müslüman kavramının neredeyse bütün toplumu ifade eden bir kavram olması, İslamcılık kavramının ortaya koyduğu tanımlardaki ideal anlayışı temsil etmesi açısından ve Müslümanları bu ideal çerçevesinde ayırt etmek için İslamcılık kavramının kullanıldığı ifade edilmektedir. İslamcılık akımının ortaya çıkışı hakkında farklı varsayımlar bulunmaktadır.
Kabul edilen görüşe göre İslamcılık, II. Meşrutiyet ile başladığını öne süren görüşe göre: Meşrutiyetin getirdiği özgür ortamın bir sonucu olarak basın yayın organları gelişmiştir. İslamcı yazarlar basın yaygın dünyasında aktif bir rol almışlardır. Bu vesile ile İslamcılık akımı ortaya çıkmış ve yayılım göstermiştir.[13]
Bu sayımızda İslamcılık kavramı, doğuşu ve ihtiva ettiği manaları farklı açılardan ele alarak aktarmaya çalıştık. Bir sonraki sayımızda İslamcılığın belli dönemlerdeki seyrini işlemekle devam edeceğiz.
[1] İlhami Güler, “Din, İslam ve Şeriat: Aynilikler, Farklılıklar ve Tarihi Dönüşümler”, İslamiyet, Cilt 1, Sayı 4 (1998), s.58
[2] Rağıp EL- Isfahani, Müfredat, Çıra Yayınları, İstanbul 2012, s.509-511
[3]Mütercim Asım Efendi, El Okyanus’ul- Basit Fi Tercümetil Kamusul Muhit, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, İstanbul 2013, s.5044
[4] Rağıp El- Isfahani, Müfredat, s.51
[5] Ebu’l Ala El- Mevdudî, İslam’ın Anlaşılmasına Doğru, Düşün Yayıncılık, İstanbul 2015, s.12
[6] Hulusi Şentürk, Türkiye’de İslami Oluşumlar Ansiklopedisi İslamcılık, Çıra Yayıncılık, İstanbul 2019, s.20
[7] İsmail Kara, “Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi ve Hareketi Üzerine Birkaç Not”, Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi ve Hareketi Sempozyum Tebliğleri, İstanbul 2013, s. 17
[8] İsmail Kara, “Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi ve Hareketi Üzerine Birkaç Not”, s. 17
[9] İsmail Kara, Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi Metinler Kişiler, Dergâh Yayıncılık, İstanbul 2020, Cilt 1, s.17
[10] Mahsum Aytepe, “Doğuşundan Günümüze İslamcılığın Türkiye Seyri: Bir Sınıflandırma Denemesi”, Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 4, Sayı 1 (2016), s.171
[11] Hamza Türkmen, Türkiye’de İslamcılık ve Özeleştirisi, Ekin Yayınları, Bursa 2014, s.14
[12] Hamza Türkmen, Türkiye’de İslamcılık ve Özeleştirisi, s.13
[13] Hulusi Şentürk, Türkiye’de İslami Oluşumlar Ansiklopedisi İslamcılık, s.31