Alıntı

Düzeltilmesi Gereken Kavramlar “La İlahe İllallah” -3

Paylaş:

 

La İlahe İllallah’ın ge­rekleri konusunu üç ayrı noktadan ele alalım.

Bütün istenenin tasdik ve ikrardan ibaret olması ya da tasdik ve ik­rarın dünya ve ahirette İslam sı­fatının verilmesi için yeterli olması halinde dinin iniş sebepleri yerine ge­lir mi?

Allah-u Teâlâ pey­gamberleri insanlığa niçin gönderiyor, onlarla beraber ni­çin kitaplar gönderiyor?

Böyle önemli bir konuda kendi kendimize cevap veremeyiz, kimsenin de cevap vermesi uygun düşmez. Önünden ve ardından batılın girmediği Kitabı’nda Allah-u Teâlâ bunun ceva­bını bizzat üstlenmiştir: “Biz her peygamberi sırf, Allah’ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik.”1 “Andolsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle gön­derdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı (ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler. Ken­disinde müthiş bir güç ve insanlar için birçok fay­dalar bulunan demiri yarattık (ki insanlar ondan yararlansınlar.) Bu Allah’ın dinine ve peygamber­lerine görmeksizin yardım edenleri meydana çı­karmak içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.”2

Özel bir konumu ve belirli hedefleri olan son peygamberlikten söz etmeden, Hz. Adem’den ve Hz. Nuh’tan Hz. Muhammed’e kadar olan peygamberlerden genel olarak söz eden bu iki ayeti düşünelim. Ayetlerden biri, O’nun katın­dan peygamber gönderilen insanlardan birinin, “Emri bana ulaştırdı, bildim” di­yebileceği tebliğ için gön­derilmemiş olduğunu haber veriyor. “Emri bana ulaştırıldı, bildim ve itaat ettim” demesi içindir bu. Bununla kendisine gönde­rilen elçiye icabet etmiş ve gönderiliş amacını yerine ge­tirmiş olur.

Diğer ayette, he­defi açıklayıp sınırlı­yor. İnsanların adaletle yaşaması… Çok kapsamlı fakat öz ifadedir bu.

Kur’an-ı Kerim’in diğer ayetleri ve Sünnet-i Seniyye insanlığın arzusuna terk et­meden en ince noktalara kadar adaleti açıklar. Zira ‘adalet’in belirlenmesi insanlara kalacak olsa her şey alt üst olurdu: “Eğer hak onların ar­zularına uysaydı, gökler ile yer ve onlarda bulunan­lar elbette bozulur giderdi.”3 Bu ayetten anlaşılan şudur: Peygamberlerin gönderilmesi, kitapların indirilmesi somut bir tebliğ ve bildiri için değil, insanların hayatında uygulanmaya yönelik bir hedefin uygulanması içindir. O hedef ise; Al­lah’ın yolunun uygulanması insanların bu dine ve yola baş eğmeleridir. Zira insanlar arasında adaleti getirecek tek yol budur. Yani tasdik ve ikrardan sonra yeryüzü gerçeğinde yapılması gereken bir iş vardır. O olmadan peygamberlerin gönderilip, din indirilmesindeki hedefe varılmış olmaz. Din sadece gerçekte uygulanırlığı olma­yan sloganlar, ileri ve geri götürmeyen, insan­ların hayatında bir şey değiştirmeyen, kalpteki kuruntular olarak kalır. Ayette “demir”, “kuvvet”, “Allah’ın dinine ve peygamberine yardım” keli­melerinin geçmesinden de çok açık bir ifade ile “insanların adaletle yaşaması için” O’nun yolun­da cihadın, istenen eylemler arasında olduğu an­laşılmaktadır.

Hz. Adem’den ve Hz. Nuh’tan Hz. Muham­med’e kadarki bütün peygamberlerle yerine geti­rilen bu hedefin, diğerlerinin dışında ve hepsine ek olarak son peygamberlikte özel bir konumu, özel emirleri vardır. Allah Teâlâ önceki peygam­berler ve ehli için şöyle buyuruyor: “Halbuki on­lara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kıl­maları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dos­doğru dindir.”4 Hz. Peygamber’in peygamberliği dahil olmak üzere, bütün peygamberlikleri ku­şatan bu emrin yanında, Son Peygamber’in diğer peygamberlere göre ayrı bir yeri vardır. Onların dışında başka emirleri vardır.

Allah Teâlâ’nın kader ve dilemesinde bu son peygamberlikte dinin tamamlanması ve bütün insanlık için olması vardı: “Bugün sizin için dini­nizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.”5 “Biz, seni an­cak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.”6 “(Ey Muhammed!) De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim.”7

Bunların toplamı son risaletin sahibi ümme­tin, önceki mümin ümmetler gibi tek değil de iki ayrı teklifle8 sorumlu tutulmalarını getirmiştir. Önceki ümmetler “dini yalnız O’na has kılarak” ibadet etmek, sadece kendi sınırlarında din ve tekliflere göre yaşamakla yükümlüyken, Müslü­man ümmet, aynı teklifle yükümlü tutulmuştur. Ayrıca bu dini Rasulullah’a halef ve onun deva­mı olarak bütün dünyaya yayma ve yalnız O’nun dini kalıncaya kadar cihat etmekle de yükümlü tutulmuşlardır. “Sizden, hayra çağıran, iyiliği em­reden ve kötülükten men eden bir topluluk bulun­sun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”9 “Fitne kalma­yıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.”10

Bunun gereği bu ümmetin, tasdik ve ikrar­dan sonra istenen ‘amel’in tarihteki geçmiş bü­tün ümmetlerden istenenden çok daha büyük ve önemli olmasıdır. Tasdik ve ikrar, amel olmadan önceki ümmetler için Allah’tan gelen tekliflerde yeterli olmuyordu. Her birine Yaradan, teklifler farz etmiş ve O’nun izni ile itaat edilmesi -sade­ce tebliğ için değil- peygamberler göndermiştir. Özel niteliğiyle bu ümmetin de tasdik ve ikrar ile boynundaki ilahi teklifleri (emirleri) geçiştir­mesi mümkün değildir. Aynı anda iki emirle yü­kümlüdür: Kendi içinde O’nun için doğru yolda olmak ve İslamiyet’i bütün yeryüzüne yaymak…

İstenenin yetersiz tasdik ve ikrardan ibaret olması halinde, Kâbe’nin şirk ve putlardan arın­ması düşünülebilir miydi? Mekke veya Arap Ya­rımadası demiyoruz… Kuru bir tasdik ve ikrar ile Medine’de İslam’ın bir devleti olur muydu? Bu devletin bütün Arap Yarımadasını kuşatması, yarım yüzyılda batıda okyanusa, doğuda Hindis­tan’a ulaşması mümkün müydü?

İstenen sadece tasdik ve ikrar olsaydı ya da Müslümanlar böyle anlasalardı, içten Yahudile­rin, dıştan da müşrik Kureyşliler’in tehdit ettiği Medine’deki devletin sağlam olarak ayakta kal­ması, Arap Yarımadası’nı hakimiyeti altında tut­ması, daha ilerisi, iki büyük şirk devletlerinden birisi olan Sasaniler’i yok edecek, ikincisi olan Romalıları da temelinden sarsıp gölgesini bile dünyadan kaldırması ve bu devletin daha sonra, ilim, uygarlık, güç ve kuvvette dünyanın merkezi ve mihveri haline gelmesi olacak şey midir?

*Muhammed Kutup’un Düzeltilmesi Gereken Kavramlar kitabından alıntıdır.

1. Nisa, 64

2. Hadid, 25

3. Mü’minun, 71

4. Beyyine, 5

5. Maide, 3

6. Sebe, 28

7. Araf, 158

8. Teklif: Allah Teâlâ’nın insanları, emir ve yasakları üzerine hareket etmeye görevlendirmesi, Allah’ın emirleri.

9. Al-i İmran, 104

10. Enfal, 39