Hep dikenli mi olacak yürüdüğümüz yollar? Gün gelir güllerle donanır etrafımız. Yemyeşil bahçelere düşer yolumuz. Bin fersahı bir adımda yarılayan yiğitlerle yan yana geliriz. Karanlığımıza ışık olur gözlerinde ümidi yaşatanlar. Ama şimdi, zulüm tepelerinin arasında Hacer olup koşar adım yürüme vaktidir. Taif’te atılan taşların önünde durma vaktidir. Demir parmaklıkları kara toprak bilip tohumların yeşermesini bekleme vaktidir. Zulümle yanan fırınlarda pişmeyi bekleme vaktidir. Bugün, gelecek güzel günleri hak etme vaktidir.
Şimdi söz sendedir. Ey işaret parmağı ile gökyüzünü gösterirken, kalpleri mazlumlar için nasıl atarsa adımlarını da öyle atan, Eyüp’ün sabrını kuşanan, Ömer’in cesaretini zırh yapan, Ali’nin ilmiyle çağını yoğuran, Ebubekir vakarıyla meydanlarda hakkı haykıran yiğit! Şimdi gün senin günündür…
Gün, Ebubekir’ce Teslim Olma Günüdür!
İslam düşmanları Es Sıddık’ın yanına geldiler. “Duydun mu, arkadaşın şimdi de bir gecede Mescid-i Aksa’ya oradan da göğe yükselmiş?” Ebubekir baktı onlara. Mübarek dudaklarında acı bir gülümseme… Gözlerinde bir dağ kararlılığı… Sözleri bir tüy kadar yumuşak, bir kılıç kadar keskin… “O dediyse doğrudur!”
Gökler yankılandı Sıddık’ın sözlerindeki teslimiyete. Onlar Allah’a ve Rasulü’ne teslim oldular, alemler de onlara…
Gün, Bilal-i Habeşi Olup Direnme Günüdür!
Gökte güneş ateş saçıyor. Yerde çöl alev almış yanıyor. Uzanmış Bilal kızgın kumlara, üzerinde müşriklerin kalbi gibi bir kayayı taşıyor. “İnkâr et! Bir cümle söyle, tek bir cümle. Bütün bu eziyet bitsin. Azat edelim seni. Tek bir cümle.”
Gökte güneş, yerde alev gibi toprak. Toprağın üzerinde Bilal. Bilal’in üzerinde kendisinden büyük bir kaya. Dilinde yalnızca tek bir kelime. “Ehad! Ehad!” O birdir. Hükmünde birdir. Otoritede birdir. Biz yalnızca O’na kulluk ederiz.
Müşriklerin ellerinde devrin en ileri imkânları. Ama tüm imkânları, sarsılmaz iman karşısında çaresiz. Atılan naralar, imanın fısıltısına karşı sessiz. Bilaller kul olmadı kullara. Dünya yığıldı onların ayaklarına.
Gün, Hatice Gibi Yoldaş Olma Günüdür!
Vahyin ağırlığı tüm bedenini sarmıştı Allah Rasulü’nün. Koştu evine. Koştu can yoldaşına. Yoldaşı da yoldaştı ama... Yalnız bırakmadı Muhammedini. “Kalbini ferah tut ey Muhammed’ül Emin! Allah seni utandırmaz. Şartlar ne kadar kötü olursa olsun Rabbin seni utandırmaz!” Ve gönlü serinledi Allah Rasulü’nün.
Gün, Ömer Olup Meydanlara Çıkma Günüdür!
Sayımız azdır. Gücümüz yoktur. Karanlık gecelerde konuşmak düşer bizlere. Derken iman etmişti Ömer’ul Faruk. “Çıkalım Ey Allah’ın Rasulü, çıkalım ve haykıralım. Karanlığı boğalım. Şirki alaşağı edelim. Yıkalım Beytullah’ın putlarını.” Onlar serdiler bedenlerini davanın önüne, davanın sahibi ise dünyayı serdi onların önüne!
Gün, Onlara Vefa Günüdür!
Onlar karanlık gecelerde söyleştiler…
Onlar dikenlerin üzerinde yürüdüler…
Onlar zindanlarda eğleştiler…
Onlar kanlarını akıttılar bir gülü yeşertmek için…
Biziz şimdi davanın sancağına sarılacak olan
Biziz şimdi yurdu zindanlar olan
Biziz şimdi meydanların Ömerleri
Biziz şimdi Peygamber’in Ebubekirleri
Kalem bizdedir… Kale bizdedir
Sancak bizdedir… İslam’ın nidası bizdedir
Ümit bizimledir... Vefa bizdedir…