Kapak

Hayatı Dosdoğru Yaşamak; Takva

Paylaş:

Hayat, Allah’ın insana bahşettiği en önemli fırsattır. Rabbimiz Kur’an yoluyla bu hayatı nasıl yaşamamız gerektiğini detaylı bir şekilde bildirmektedir. İşte bizlere bahşedilen bu hayatı, dosdoğru yaşamanın adıdır takva. Hayatı doğru yaşamanın ötesinde olan dosdoğru yaşamak; doğrunun kenarında değil, doğrunun göbeğinde yaşamaktır.

Takva, doğrunun merkezinde yaşanılan bu hayatın, her yönünü kapsayan bir kavramdır. Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda bu kavramının şümullu bir kavram olduğunu hemen anlarız. Rabbimiz Teâlâ şöyle buyuruyor: “Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır.”1

Yukarıdaki ayette; iman, ibadet, ahlâk, davet, ahde vefa, mücadele ve sabır gibi birçok temel konu bir arada zikredilmiş ve bu konularda nasıl olunması gerektiği anlatılarak, böyle olanlar, doğru insanlar ve takva sahipleri olarak nitelendirilmiştir. Dolayısıyla her meselede doğruyu yakalayanlar ve bu doğruyu hassasiyetle ve istikrarlı bir şekilde yaşayanlar, ‘muttaki’ sıfatına hak kazanacaklardır.   

Kur’an-ı Kerim, bir taraftan ‘Allah korkusu’, bir taraftan ‘ince düşünce’, bir taraftan da tüm bu sebeplerin neticesinde ‘günahlardan şiddetle kaçınmak’ manasına gelen ‘takva’ kavramını, detaylı bir şekilde anlatmaktadır

Kur’an’a göre takvanın tezahürleri:

TAKVA, TEVHİDDİR: Rabbimiz Teâlâ şöyle buyuruyor: “Allah; elçinin ve mü’minlerin üzerine (kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu indirdi ve onları ‘takva sözü’ üzerinde kararlılıkla ayakta tuttu. Zaten onlar da buna layık ve ehil idiler. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.”2

Ubey İbnul Ka’b radıyallahu anh, yukarıdaki ayette geçen ‘takva sözü’nden, Lailahe illallah’ın kastedildiğini Hz. Peygamber’den işittiğini söylemiştir. 3    

Hadisten de anlaşıldığı üzere, ayeti kerimede kastedilen ‘takva sözü’, kelime-i tevhiddir. Şirkten uzaklaşmak, tevhid üzere olmak kişiyi muttaki yapmaktadır. Dolayısıyla bugün tevhidden bahsetmeyenler, insanların zihninde ve hayatında tevhidi yerleştirmeye çalışmayanlar muttaki insanlar yetiştirmedikleri gibi, kendileri de muttaki değillerdir.

Yine aynı ayeti kerimede Rabbimiz Teâlâ, bu takva sözünün ‘müminleri kararlılıkla ayakta tuttuğunu’ bildirmektedir. Dolayısıyla tevhidin insanı güçlü kıldığı anlatılmaktadır. Aslında ‘takva’ kelimesinin bir manası da ‘takviye’ yani ‘güçlendirmek’ demektir. İmam Ali radıyallahu anh şöyle der: “Ey Allah’ın kulları, biliniz ki takva kuvvetli ve emin bir evdir.  Bu evde yaşayan insanlar hiçbir düşmandan endişelenmezler. Takva evi, insanı nefsi emmarenin şerrinden ve bütün insan bozguncularından korumaktadır. Takvanın karşılığı fücurdur. Yani o, ruhî savunma durumunu kendisinde oluşturmamış, yabancı şeylere gönlünü açmış iyi ve kötü herkesin oraya girmesinin kapısını aralamıştır. Onun başına neyin geleceği, insanlığından nelerin yok olacağı ve nelerin geri kalacağı ortadadır.”4

TAKVA, SEVGİDİR: Rabbimiz Teâlâ şöyle buyuruyor: “Katımızdan ona bir sevgi duyarlılığı ve kalp temizliği de verdik. Ve O, çok takva sahibi biri oldu.”5

Muttaki Müslüman sevgi konusunda duyarlı bir kalbe sahiptir. O, ‘Rabbi sevme’ istidadında yaratılan kalbinin, başka sevgilerle kirlenmesine müsaade etmez. Kalbinin sevebilme yeteneğinin körelmesine veya yanlış yerlere yönelmesine de izin vermez. Bunun neticesinde ise, Allah için yaptığı her işi sevgiyle, aşkla yapar ve bu aşk onu işinde hassas ve başarılı kılar. Rabbinin rızasına ulaşmak isteyen muttaki, hata yapmaktan ve eksik yapmaktan o kadar korkar ki; bu korku Rabbine duyduğu sevgi ile birleşince, kıldan ince kılıçtan keskin gibi gördüğü dünya sıratını, adeta kılı kırk yararak yaşamaya çalışır.

TAKVA, ALLAH’IN SÖZÜNÜ YÜCELTMEKTİR: Rabbimiz Teâlâ şöyle buyuruyor: “İşte böyle; kim Allah’ın şiarlarını yüceltirse, şüphesiz bu, kalplerin takvasındandır.”6

Muttaki Müslüman, Allah’ın hükmü yeryüzünde hâkim olsun diye mücadele eder. Bu mücadeleyi verirken de, benceleriyle veya beşeri metotlarla değil, Kur’an’ın söylemiyle ve metoduyla hareket eder. Çünkü Allah’ın davasını, Allah’ın sözüyle hâkim kılmaya çalışmak, kalbin Allah’a olan saygısının göstergesidir.

TAKVA, CİHAD EDERKEN MAZERET BULMADAN GAYRET ETMEKTİR: Rabbimiz Teâlâ şöyle buyurur: “Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten (kaçınmak için) senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini bilendir.”7

 Muttaki mücahid, Allah yolunda gayret ederken, ara vermeyi, izin koparmayı düşünmez. Onun hayatı, Allah yolunda hizmettir; mücadeledir. Cihadı hayatının merkezine yerleştiren kişi, mücadele meydanından kaçmayı değil, o meydanda yaşayıp, o meydanda ölmeyi arzular.  

TAKVA, AZIKTIR: Rabbimiz Teâlâ şöyle buyuruyor: “…Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, benden korkup-sakının.”8

Hayatı boyunca mücadele edecek olan muttakinin, azığa o kadar çok ihtiyacı vardır ki… Özellikle de ibadetlerin sağlayacağı azık. Haşyetle kılınan bir namaz, zorlukla tutulan bir oruç, tertil ile okunan Kur’an, ihlâsla yapılan bir hac, insana ne kadar güç katar, kim bilir…

TAKVA HARAMA YAKLAŞMAMAKTIR: Rabbimiz Teâlâ şöyle buyuruyor: “Demişti ki: “Gerçekten ben, senden Rahman’a sığınırım. Eğer takva sahibiysen bana yaklaşma!”9

Muttaki bir Müslüman harama bulaşmayan değil, yaklaşmayandır. Çünkü harama doğru atılacak en ufak bir adım dahi takvayı zedeler. Bu nedenle harama sevkedecek her fiili kerih görür ve harama tevessül ve tenezzül etmez.             

TAKVA, DOĞRU YERDE OLMAKTIR: Rabbimiz Teâlâ şöyle buyuruyor: “Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde hiçbir zaman durma. Daha ilk gününden takva temeli üzerine kurulan mescit, senin bunda (namaza ve diğer işlere) durmana daha uygundur. Onda, arınmayı içten arzulayan adamlar vardır. Allah arınanları sever.”10

 Muttaki Müslüman hem doğrunun hem de doğru yerin peşindedir. Temeli hiçbir dünyevî menfaate dayanmayan, ilkeleri tavizkârlığa müsaade etmeyen, yolu da yöntemi de, hedefi de Rabbanî olan yerde hizmet etmek, muttakinin ideali olmalıdır.

Kur’an-ı Kerim’de daha birçok yerde takvadan bahsedilmektedir. Tüm bu ayetler, Allah Azze ve Celle’nin, dini hassas ve sağlam bir şekilde yaşayan muttakiler olmamıza, ne kadar önem verdiğinin göstergesidir. Allah’ın takvaya verdiği önemin farkında olan bir Müslüman gücü yettiği ölçü de, her konuda takvaya sarılmaya çalışır. “Gücünüz yettiği ölçüde takvalı olun…”11 buyruğunu dikkate alarak, kendinden ümitvâr olur.               

Güçlü iman, hûşûlu namaz, zekâtın ötesinde infak, tevhid davasını hâkim kılmak için rahatını bozarak gayret etmek, mâsivâdan (Allah’ın dışındaki her şeyden) kopmak, dünyayı umursamadan Allah’ın rızasına nazar etmek, başına her ne gelirse gelsin sarsılmadan yola devam etmek; TAKVADIR. “Takvayı huy edinin” der İmam Ali. Yani, hayata dair her konuda, en iyiyi, en güzeli, en doğruyu yaşamayı huy edinmektir takva.

1-Bakara, 177

2-Fetih, 26

3-Tirmizi, tefsir, Feth,3261

4-Nehcul Belaga

5-Meryem, 13

6-Hac, 32

7-Tevbe, 44

8-Bakara, 197

9-Meryem, 18

10-Tevbe, 108

11-Tegabün, 16