Ben iyi bir gidişat görmüyorum. Adalet Bakanı, Cumhuriyet Gazetesi’ne yapılan operasyon ile ilgili görevlendirilen savcının; FETÖ davasından yargılanmış, bununla itham edilmiş bir savcı olduğunu, bu mesele ile vazifelendirilmesinin yanlış olduğunu, bir talihsizlik olduğunu söyledi. Demek ki bu işlerde çok iyi bir inceleme yapılmıyor. Bir sürü insan alınıp götürülüyor, daha sonra o kişilerin öyle olmadığı anlaşılıyor. Önce ‘At izi it izine karıştı, haksızlık yapılıyor, suçsuz insanlar da içeri alınıyor’ diyorlar; böyle olaylar çoğalınca da ‘Mağdur filan yok. Kimse mağdur edebiyatı yapmasın’ diyorlar. Ben anlamıyorum hangisi doğru? At izi it izine karıştı mı, karışmadı mı? Karıştığına on binlerce şahit var. Bir sürü insan darbe ile alakası olmadığı halde böyle itham edildi ve halen perişan vaziyetteler. Onlara selam vermiş herkes darbeci gibi görüldü. On binlercesi görevden atıldı, işsiz güçsüz kaldı. Birçoğu hala hapiste yatıyor... Bu operasyonların çok dikkatli yapılmadığı, bu istihbarat bilgilerinin birçoğunun yanlış ya da merhametsizce bir yaklaşım olduğu meydandadır. Çok küçük bir bağlantı bulunduğu zaman hemen ‘Sen de onlardansın’ denilebiliyor. Yanlışlar yapıldığı meydandadır; ama şu insan için, ama bu insan için…
HDP milletvekillerinin 10 tanesi tutuklandı, herhâlde üç dört tanesi de şartlı olarak salıverildi. Ben bunun çözüm olacağına inanmıyorum. Bir sene evvel çözüm süreci bitirildiği zaman da, ‘Bu işin silahla çözüleceğine inanmıyorum’ dedim. O zaman bir teklifte bulunmuştum, ‘Kur’an hakem olsun, silahlar sussun, kardeşlik olsun.’ ‘Kur’an hakem olsun’ diyemiyorlar çünkü devlet laik. Laiklik elden gider diye korkuyorlar ama canlar elden gidiyor. Bir nesli kaybediyoruz, huzuru kaybediyoruz. Memlekette resmen savaş var. Ben o zaman böyle olacağını gördüğüm için, ‘yapmayın, etmeyin’ dedim. Bize PKK taraftarı dediler, her iftirayı attılar. O gün bu gündür, bir yılda on binden fazla insan öldü. PKK 30- 35 yıldır var. Tüm hükümetler de kendince bununla mücadele etmiştir. Ama hiçbir hükümetin döneminde bu kadar kan akmamış, bu kadar huzursuzluk olmamıştır. Bin taneye yakın asker-polis, yüzlerce sivil, her iki taraftan da birçok insan öldü… Sonuçta hepsi bizim insanımız. Bunun çözülmesi lazım. Devlet, sadece kendi gücüne güvenerek böyle muameleler yapmakla bu meseleyi çözemez. PKK’dan iki tane adam öldürdüğünde, beş tane adam dağa çıkıyorsa bu mesele biter mi? Geçenlerde Genelkurmay Eski Başkanı dedi ki; “Bugüne kadar 30 bin kişi öldürmüşüz. Dağda beş-altı bin militan var. Bu beş altı bin kişiyi demek ki, beş altı defa bitirmişiz. Dağdaki bütün PKK’lıların hepsini beş defa temizlemişiz, ne oldu sonuç var mı? Bu iş böyle olmaz.” dedi. Şimdi HDP milletvekilleri de içeri alındıysa korkarım ki olaylar daha da büyüyecek. Sabah bomba patladı, 9 kişi öldü. Olaylar daha da artacak gibi görünüyor.
Üç beş tane milletvekili içeri girse ne olur, girmese ne olur? Ama dışarıda bombalar patlıyor, siz bunu durdurabilecek misiniz? Olan vatandaşa oluyor, yolda yürürken bomba patlıyor. Devlet vatandaşını korumak zorundadır. Koruyamıyor ondan sonra da her şey yasaklanıyor. Twitter ve Youtube’a erişim yasak, miting yapmak yasak... Yasaklar ülkesi olduk gittik. Neden yasak, dünyanın neresinde yasak? ‘Efendim böyle gerekiyor’ diyebilirler. Böyle yaparsanız büyük olaylar olur, ondan sonra duyulmasın diye Twitter’ı da Youtube’u da, her şeyi kapatmak zorunda kalırsınız. Ama bu hep böyle gitmez ki, üç gün sonra hepsini yine açmak zorunda kalırsınız.
Ankara’da, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin büyükelçileri toplantı yaptılar ve sonuç bildirgesi yayınladılar. “Türkiye’nin gidişatı çok tehlikeli!” dediler. Türkiye nereye gidiyor? Gazeteciler içeri alınıyor, sürekli gergin bir ortam var. Televizyonlar kapatılıyor, kimse konuşamaz oldu memlekette! Şu an insanlar susuyor ama hak verdiklerinden değil. Bugün birçok insan aslında memnun değil ama korkusundan konuşmuyor. Bu bir toplumun karakterini bozar. Bir memlekette diktatörlük olursa, o memleketin insanlarının karakteri bozulur, güçlüleri görünce korkarlar. Yalaka tipler, yağcılık yapanlar, konuşamayanlar, cesaretsizler, korkaklar çoğalır. Bir toplumun korkaklaşması, suskunlaşması o toplum için önemli bir kayıptır. Herkesi susturan bir ülke olduk. Sadece büyük partilerin başındakiler bir iki kelime konuşabiliyorsa konuşuyor. Evvelden üç parti konuşuyordu. Şimdi HDP’yi susturdular, MHP ile anlaştılar, bir tek CHP kaldı, o da ancak konuşabildiği kadar konuşuyor. Bana öyle geliyor ki birileri bundan memnun; milliyetçi sosyalist olan derin devlet. Onlar şimdi ‘HDP tümden kapatılsın’ demeye başladılar. Operasyonun arkasında kimler var, ortaya çıkıyor. Sanki birileri bu vatanın bölünmesini istiyor. Bölünmeye karşı olanların içinden bazıları “Bölünmeye karşıyız” diyor ama öyle bir siyaset izlenmesini sağlıyor ki, bu siyasetin sonucunda memleket bölünür, savaşa gider. Bence bundan, memnun değil gibi yapıyor ama Amerika da memnundur. Toplumda bir taraftan nefret oluşuyor ve bu Amerika’nın da işine geliyor.
Türkiye Avrupa’dan, Amerika’dan kopuyor. Biz Avrupa taraftarı, Amerika taraftarı değiliz. Ama Türkiye Rusya’ya yaklaşıyor; bu daha büyük bir tehlike. Önce bir hata yaptılar, Rus uçağını düşürdüler. Sonra baktılar ki Türkiye bölünmeye doğru gidiyor. Amerika’nın da Avrupa’nın da hedefinde Türkiye’nin bölünmesi var ama Rusya’nın hedefinde şu anda yok. Rusya Türkiye’nin şu anda bölünmesini istemiyor. “O halde Rusya’ya yaklaşmak zorundayız” dediler ve gidip Rusya’dan özür dilediler. Sadece hata yaptıkları için de değil Rusya’yla münasebetleri güçlendirebilmek için özür dilemeleri lazımdı. Bütün bunlar bana; Rusya’yla yakınlaşmanın sonuçları gibi geliyor. Çünkü Rusya; Avrupa ve Amerika gibi değil, daha acımasız. Türkiye Rusya’ya yaklaştıkça Türkiye’de acımasızlık daha da artıyor. Avrupa, Amerika lafta da olsa işine geldiği zaman demokrasi diyor. Rusya’da zaten demokrasi yok. O yüzden özgürlüklerin azaltılmasından taraf olanlar Rusya’ya yakınlaşıyorlar. Türkiye’nin Rusya tercihi boşuna değil. Bu aslında basit bir karar değil, büyük bir planın gereği ve onun sonucu. Türkiye rotasını değiştiriyor. Bugüne kadar Avrupa, Amerika rotasında olan Türkiye, şimdi dümeni Rusya istikametine çevirdi. Avrupa, Amerika rotasının da kötü sonuçları var, Rusya rotasının da kötü sonuçları var. Onlardan biri Türkiye’de diktatörlüğün yerleşmesidir. Çünkü Rusya’nın hâkim olduğu her memlekette diktatörlük vardır. Azerbaycan’da da, Türkmenistan’da da, Kırgızistan’da da, Suriye’de, her tarafta... Rusya, Sovyetler Birliği döneminde nerelere hâkimse her tarafta demir perde ülkeleri meydana getirmemiş miydi? Sovyetler Birliği “Demir Perde” olarak anılıyor. Her tarafta diktatörlük vardı. Türkiye’nin Rusya’ya yaklaşması böyle bir tehlikeyi içinde barındırmaktadır. Rusya’ya yakın olan devletler, daha fazla diktatörlüğe doğru giderler.
Son zamanlarda “duygusal kopuş” diye bir laf var. Artık Türklerle Kürtler arasında duygusal kopmalar başlıyor. O milletvekillerine 6 milyon insan oy vermiş. Onların çocukları, yaşlıları, sevenleri, akrabaları vs ile birlikte 10 milyon kadar insan kopuyor. Bu kadar insanın seçtiği milletvekillerini hapse atıyorsunuz. O zaman oy veren insanlar “biz niye oy verdik?’ demeyecekler midir? Sonra, mesele bununla hallolacak mı? Hallolmayacaksa sizin sonuçta sorunu çözmek için görüşebileceğiniz siyasi bir figüre ihtiyacınız var. PKK ile görüşmüyorsunuz, HDP’yi de böyle yaparsanız, o zaman bu mesele nasıl bitecek? Kiminle görüşeceksiniz? ‘Kimseyle görüşmeyeceğiz’ derseniz o zaman daha çok insan ölecek demektir. Yetkililer nasılsa etrafında yüz tane korumayla geziyorlar, kendilerinden korkmuyorlar ama vatandaş artık korku içerisinde. Bir yılda bir memlekette 10 bin kişi ölür mü? Ben bunun çözüm olduğuna inanmıyorum, bu olayları daha da kamçılayacaktır. Yazıktır, günahtır, siz vatandaşınızın güvenliğini sağlayabilecek misiniz ki bu kararı aldınız?
Geçmişte mesela Abdullah Öcalan’ı niye idam etmediler? Çünkü olaylar çok büyür diye düşündüler. Yine büyüyecek olaylar. Ben devletin çok akıllıca bir plan içerisinde olduğunu düşünemiyorum. Çünkü bugüne kadar yaptıkları hep yanlış çıktı, bütün politikaları çöktü; Irak politikası da, Suriye politikası da, İsrail’i de, Mısır’ı da... Şimdi şu politikanın, güzel sonuçlar vereceğini zannetmiyorum.
Biz; Kur’an hakem olsun, diyoruz. Madem bu ülkede herkes Müslüman; Kur’an ne diyorsa âlimlere danışılsın, âlimler Kur’an’ın hükmünü ortaya koysun. “Kur’an’a ve Sünnete göre biz bunlara bu istediklerini vermek zorunda mıyız, değil miyiz?” Âlimler Kur’an’ı, Sünneti incelesin, hükmünü söylesin; ona da razı olunsun. Devlet onların istediklerinin bir kısmını İslam’a göre vermek zorunda değilse vermesin, zorundaysa versin. Herkes de razı olacağına önceden söz versin ve kardeşlik olsun. Bu şekilde mesele bitsin.
Allah taraf tutmaz ve Allah’ın kitabı kutsaldır, hata yapmaz. Kur’an’ın herkesin kalbinde bir yeri vardır. O yüzden insanlar ancak O’na itaat eder. Kişi Müslümansa Allah’a karşı gelemez, Kur’an’a karşı gelemez. Ama Ahmet’e Mehmet’e karşı gelebilir. O yüzden Ahmet, Mehmet bu meseleyi çözemez. Ama Kur’an hakem olursa kimse Kur’an’a itiraz edemez. Bu işin çözümü budur. Biz bu teklifi bir yıl önce yaptık. Bir yılda 10 bin kişi öldü, Kur’an hakem olsaydı, silahlar sussaydı kardeşlik olacak ve bu kadar insan ölmeyecekti.
* Bu makale, AlparslanKuytulHocaefendi’ninbirkonuşmasındanderlenmiştir. Konuşmanınlinki: http://frk.cc/67sys1