Bir gün Hakkarili bir kardeşimizin yüreğinde filizlenen Tevhid tohumlarının yeşermesiyle, bir gün Somalili bir kardeşimizin hidayet bulmasıyla halka halka büyüyen bu İslam davasının gür sedası, tüm insanlığın vicdanına ilmek ilmek nakşolmaktadır. Bu sayımızda da davet misyonunu şiar edinen kardeşlerimizin, bizlerle paylaştıkları davet hatıralarını kendi ağızlarından aktarmaya devam ediyoruz.
SOMALİLİ KARDEŞTEN BAŞLAYIP HABEŞİSTANLI KARDEŞE UZANAN TEVHİD DAVETİ…
Bir gün ikindi vaktinde, yol üzerinde birkaç kişiye Tevhidi anlattıktan sonra bir camiye girip: “İkindi namazını kılmamış olan var mı” diye seslendim. İki kişi “henüz kılmadık” dediler. Bir tanesi ayağa kalkıp kamet getirdi ve namazı kıldırdım. Selam verdiğimde ise arkamda namaz kılanların sayısının dört olduğunu fark ettim. Tesbihat esnasında Allah’a şöyle dua ettim: “Ya Rabbi! Duamdan sonra, arkamda namaz kılan şu dört kişiye Tevhidi anlatacağım. Bana yardım et ve onların anlamalarını nasip eyle.”
Duamın bitiminde, içimdeki duygularla anlatmaya başladım. Beş dakika anlattıktan sonra iki kişi, zamanlarının olmadığını söyleyip teşekkür ederek çıktılar. Bu defa karşımda muhatap olarak iki kişi kaldı ve onlara anlatmaya devam ettim. Daha sonra, kalan kişilerden biri de: “Allah razı olsun. Tevhidi daha önce bilmiyormuşum, gerçek manasını ilk defa duydum” diyerek kalktı. Artık karşımda davet yapacağım bir kişi kalmıştı. Konuşmamızın seyri sırasında kendisinin Somalili olduğunu öğrendim. Tevhidin gerçek manasıyla anlatılmasından çok etkilendiğini söyledi. “Türkiye’de daha önce Tevhidin bu şekilde camide veya herhangi bir yerde anlatıldığını duymadım. Allah sizden razı olsun” dedi. Etkilendiğini gözlerinden ve yüz ifadesinden anlayabiliyordum. Sonrasında benden hızlı davranarak telefon numaramı istedi ve beni kendi arkadaşlarıyla tanıştırmak istediğini söyledi. Ben de kendisini evime davet ettim, öğrenci arkadaşlarımla tanıştırdım. Gördüğü kardeşlik ortamını ve kardeşlerimizin arasındaki sıcak muhabbeti çok beğendiğini ve bundan etkilendiğini söyledi. Aramızda çok samimi bir bağ oluşmuştu. Kendisini müsait olduğu bir gün de yemeğe davet ettim. “Çok iyi olur, memnun olurum” dedi. Somalili kardeşimiz Çukurova Üniversitesinde okuyordu. Kendisini Furkan Nesli Dergisi yazarlarından Murat Gülnar Hocanın üniversitelilerle söyleşi programına davet ettim ve isterse arkadaşını da davet edebileceğini söyledim. O da Habeşistanlı bir arkadaşıyla beraber geldi. Somalili kardeşimizden sonra bu defa da Habeşistanlı bir kardeşimizle tanışmış olduk. Söyleşi programına doğru giderken yolda bu kardeşimize de Tevhidi anlattım. Benimle tanışmadan önce de Alparslan Kuytul Hocaefendi’yi internet üzerinden takip ettiğini; hocamızı çok sevdiğini ve konuşmalarını çok beğendiğini dile getirdi. Ayrıca söyleşi programından sonra -başta söyleşi programı olmak üzere- programı, oradaki gösterilen ilgiyi ve güzel muhabbeti çok beğendiklerini söylediler.
İbrahim Bey / Adana
TEVHİDİ YAŞAYAN ZULME RIZA GÖSTERMEZ!
Bir kardeşimizle birlikte Kelime-i Tevhidi anlatmak için esnafları dolaşırken; küçük bir çay ocağına girdik. Selam verdikten sonra, ‘müsaitseniz beş dakika bir şeyler anlatmak istiyoruz’ dedik. Esnaf abi ‘buyurun’ dedi. Yanımdaki kardeşimiz söze girdi ve “Size, ‘Lâ İlâhe İllallah’ı anlatmak istiyoruz” dedi.
Esnaf abi hiç beklemediğimiz bir tepkiyle: “Kardeşim, zaten başıma ne geldiyse ‘Lâ ilâhe illallah yüzünden, dinden geldi’’ demeye başladı. Ben de: ‘Abi, bu tepkinize sebep olan şey nedir? dinleyeyim’ dedim. O da KHK ile ihraç olmuş bir sağlık memuru olduğunu söyledi. Hatta görevinden ihraç edilmiş bir başörtülü yengesi de hapisteymiş. “Ne suçumuz varmış? Bir defa sohbete katılmak suç mu? Darbeyle ne alakamız var? Darbeyi biz de lanetliyoruz” dedi. Konuşmasının devamında: “Bu kadar zulüm, haksızlık yapıldı; hiç kimse konuşmuyor, hocaların hepsi sus-pus olmuş, camilerdeki hocalar bile hakkı anlatmıyor. Beş vakit namaz kılardım. Artık camiye gidesim gelmiyor. Dine ve Müslümanlara inancım kalmadı. Bu yüzden bana İslam’dan filan bahsetmeyin” diyerek hayıflandı.
Ben de kendisine: “Biz sizin gibi mazlumların hakkını savunuyoruz. Her mecrada bu zulme tepkimizi ortaya koyuyoruz. Hatta şu an Alparslan Kuytul Hocamız bu zulümlere razı olmadığı ve konuştuğu için zindanda. Binlerce mazlumun olduğunu biliyoruz” deyince adamın tavrı birden değişti ve aniden gözlerinin içi gülerek: “Gerçekten mi? Yani bize sahip çıkan var mı” dedi. Biz de hocamızın Youtube’da bulunan, zulümler konusunda yaptığı bir konuşmayı izlettik. Videoyu izleyince, vermiş olduğu tepkilerden kendisinin hocamızı hiç tanımadığını anladık. Bizden tekrar tekrar helallik istedi. Biz de daha sonra Tevhidi tüm ayrıntılarıyla anlatmaya çalıştık. Gerçek İslam’ın asla zulme rıza göstermeyeceğini, mazlumun kim olduğuna bakmaksızın her daim yanında olunması gerektiğinden bahsettik. Dükkândan çıkmadan evvel kendisine hocamızın ‘Zindandan Mektup’ kitapçığını da verdik. Dükkândan çıkarken bizden yine tekrar tekrar özür diledi. Bize tebessüm ederek tekrar gelmemizi söyledi.
O dükkândan çıktıktan sonra birkaç dükkâna daha girip Tevhidi anlattık. Dönüşte o abinin dükkânının ismine bakmak için etrafımıza bakınırken, biraz fazla yol aldığımızı fark edince arkamıza döndük ve çay ocağının kapısında o abinin bizi çağırdığını gördük ve oraya vardık. Esnaf abinin bizim için sofra hazırladığını gördük. “Size yemek vermeden bırakmam” dedi. Kabul etmediğimiz halde ısrarla bizi sofraya oturttu. Dükkânda KHK sebebiyle ihraç olmuş başka biri vardı. O da durumunu izah etti bize. Konuşmalarından, kendisinin hocalardan ve İslam’dan soğumuş olduğunu anladık. Bizimle tanışınca büyük şaşkınlık yaşadı. “Sizde iyi cesaret var. Bu davet çalışmasını nasıl yapıyorsunuz bu zamanda” deyince: “Abi bizim alnımız ak, hocamız ve kardeşlerimiz bugüne kadar İslam’dan başka dava anlatmadı. Herhangi bir menfaatimiz de yok. Biz Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i örnek alarak O’nun gibi herkese Tevhidi anlatıyoruz. İslam davetini hiçbir şartta terk etmedik” dedim. Sonrasında çok büyük bir memnuniyet ile yanlarından ayrıldık.
Ersin Bey\ Niğde