Kıssa

İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin Babası ve Bir Isırık Elma

Paylaş:

Bir zamanlar Kûfe şehrinde Sabit bin Zuta adında bir genç vardı. Bu genç Allah’ın emirleri doğrultusunda yaşama gayretindeydi. Kalbi Allah’a muhabbet ve sevgiyle doluydu. Yalan söylemez, içki içmez, helali haramı dikkatli bir şekilde gözeten, takva ehli bir Müslümandı. Namazlarına ayrıca önem gösterirdi.

Bir gün yine vaktin namazını eda etmek için dere kenarında abdest almaya gitmişti. Havanın çok sıcak olduğu bir zamandı. Hem serinlemek hem de abdest almak için dere kenarını tercih etmişti. Abdestini tam bitirmek üzereyken derede kendisine doğru yuvarlanarak gelen kıpkırmızı bir elma gördü. Elma derenin suyuyla yalpalanarak ilerlerken bir anda Sabit’in ellerine kadar ulaştı. O an havanın sıcaklığı ve abdestin serinliği arasında gelen bu elma, Sabit’e hem çok tatlı hem de çok lezzetli gelmişti. Lakin yuttuğu lokma yerini bir anda acı bir hüzne bırakmıştı. Çünkü Sabit kimsenin malını izinsiz yememeye, kullanmamaya dikkat eden birisiydi. Satın almadığı bu elmadan aldığı küçük bir ısırık başkasının malıydı. Başkasının malını helallik almadan ısırdığı için müthiş bir hüzne kapıldı ve aklına sahibini bulup helallik isteme fikri geldi.

Hemen yola koyuldu, elmanın geldiği yolu takip etmeye başladı. İlerledikçe bir elma bahçesine rastladı. Bahçe sahibine yaklaşıp, durumunu anlattı, kendisinden helallik istedi. Bahçe sahibi ise: “Hakkımı öylece kolay helal etmem” dedi ve ekledi: “Bahçemde çalışıp hizmetkârlık edersen o zaman düşünürüm.” Sabit bin Zuta, Allah’ın huzuruna kul hakkıyla çıkmaktansa yediği lokmanın helalliğinin bedelini ödemeye razı oldu.

Epey zaman hizmet ettikten sonra tekrar bahçe sahibinin yanına gidip helallik istedi. Bahçe sahibi: “Sana elmayı helal edeceğim ama bir şartım daha var. Benim bir kızım var. Gözleri görmez, kulakları duymaz, elleri tutmaz, ayakları yürümez. Eğer onunla evlenirsen hakkımı sana helal ederim” dedi. Sabit, o esnada bir lokma da olsa onun haramlığını, ahirette verileceği hesabını aklından çıkaramaz ve adamın teklifini kabul eder.

Düğün hazırlıkları bitmiş ve kabul ettiği kızı görme vakti gelmişti. O zamana kadar onu hiç görmemişti. Odaya girer girmez karşısında güzeller güzeli bir kız vardı ve babasının anlattığının aksi özelliklere sahipti. Hemen odadan çıkıp bahçe sahibine koştu. Bir yanlışlık olduğunu, odada güzeller güzeli bir kız olduğunu söyledi. Bahçe sahibi de tebessüm ederek: “Bak oğlum. O kız görmez çünkü bugüne kadar hiç harama bakmamıştır. Bunca zaman bizimleydin bir kere bile onu gördün mü? O kız duymaz. Çünkü haram bir şey işitmemiştir. Harama kulaklarını tıkamıştır. O kız yürümez. Çünkü ayakları bir kere bile harama gitmemiştir. O kız tutamaz. Çünkü elleriyle haram olan bir şeyi tutmamıştır. Elmayı tutup yanıma gelip haram bir lokmanın hesabını tutunca seni damadım olarak görmeye karar verdim. Yediğin elma helal olsun. Elma bahçemin tamamı da senin olsun” demiştir.

Bu evlilikten bir zaman sonra bir çocuk dünyaya geldi. Bu çocuk, hakka koşanların babası olarak bilinen, İslam dininin dört fıkıh mezhebinden birisi olan Hanefi mezhebinin kurucusu ve Sünni fıkhının en büyük üstadı sayılan İslam Fıkıh ve Hadis bilgini büyük imam, İmam-ı Azam Ebu Hanife’dir. Küçük yaşta 7 günde Kur’an’ı hıfzeden İmam hakkında annesi: “Eğer babası o elmayı ısırmasaydı Kur’an’ı yedi günde değil üç günde ezberlerdi” demiştir.