Denemeler

İslam Medeniyetinde Medrese Geleneği ve Kazanımları

Paylaş:

İlimden yüce saraylar inşa etmeli,

Medreselerde Fatihler büyütmeli,

Tevhidi toprağına aşkla ekmeli,

Şirkin bağrını yarıp doğmalısın! 

Medrese, sözlükte “okumak, anlamak, bir metni öğrenmek ve ezberlemek için tekrarlamak” anlamına gelen ders (dirâse) kökünden bir mekân ismidir. İslam Medeniyetinde eğitim ve öğretimin yapıldığı resmî kurumların da genel adıdır.1 İlk medresenin neresi olduğu, ilk kurucuların kimler olduğu konusu tartışmalı bir konu olmakla beraber İslam tarihinin büyük bir bölümünde medreseler ciddi görevler üstlenmiş, önemli eğitim çalışmaları yapmış ve büyük alimler yetiştirmişlerdir.

Hz. Peygamber döneminden başlayacak olursak o dönemde kurumsal anlamda medreselerin varlığından söz etmek pek mümkün görünmemektedir. Fakat Peygamber Efendimizin Medine’de inşa ettiği Mescid-i Nebevi’nin içerisinde yer alan ve eğitim çalışmalarının yapıldığı Suffa ile medrese geleneğinin temellerinin atıldığı rahatlıkla söylenebilir. Suffa; Hz. Peygamberin bizzat ders verdiği, aynı anda 70 kişinin kalıp toplamda 400 kişinin eğitim aldığı ve Ebu Hureyre, Abdullah bin Ömer ve Abdullah bin Mes’ud gibi ilim sahibi sahabilerin yetiştiği bir ilim meclisidir.

Hz. Peygamber’den sonra Emeviler ve Abbasiler’e gelindiğinde de kurumsal bir medrese anlayışı bulunmamaktadır. Bu iki devlet döneminde ilmi gelişmelerin yayılmasında asıl mekânlar camiler, halifenin huzurunda münazaraların yapıldığı ilim meclisleri ve kitap satış evleriydi. Buralarda ilmi dersler, müzakereler, okumalar yapılmakta ve ilmi gelişmeler bu şekilde sağlanmaktaydı.

İslam Medeniyetinde medrese denince kurumsal ilk medrese olarak Selçuklu Veziri Nizâmülmülk tarafından 1067 yılında Bağdat’ta kurulan Nizamiye Medreseleri akla gelmektedir. Zaten bu tarihten günümüze kadar İslam Medeniyetinin neredeyse her coğrafyasında onlarca medrese kurulmuş ve bu kurumlar geleneksel eğitim kurumları olarak işlev görmüştür. Her ne kadar Nizamiye Medreselerinin en bilineni Bağdat’ta olsa da o dönemde Basra, İsfahan, Belh, Cizre, Rey gibi onlarca şehirde Nizamiye Medreseleri bulunmaktaydı. Nizamiye Medreseleri ki İmam Gazali gibi büyük İslam alimlerinin ders verdiği önemli eğitim kurumlarıdır. Yine Selçuklular döneminde Cürcan, Kirman, Merv gibi birçok yerde medreseler inşa edilmiştir. Bu medreseler o dönemde Fatımi Devleti idaresinde olan Ezher ve Darulhikme gibi Şia propagandası yapan kurumların faaliyetlerine ve Batıni düşüncelere karşı koyma vazifesini üstlenmişlerdir.

Osmanlı’ya bakıldığı zaman Osmanlı da yine bir medrese medeniyetidir. İstanbul’dan Bursa’ya birçok şehirde medreseler kurulmuş ve eğitim çalışmaları sürdürülmüştür. Osmanlı Devletindeki en önemli medreseler Fatih Sultan Muhammed tarafından kurulan Fatih medreseleridir. Fatih medreseleri arasında en meşhuru Sahn-ı Semân medresesidir. Bu medresenin yapımı 1470 yılında tamamlanmış hem akli ilimler hem de nakli ilimler okutulmuştur. Fıkıhta el-Hidaye, Tefsirde el-Keşşaf gibi önemli temel eserlerden dersler yapılmıştır. Zaman zaman Ali Kuşçu ve Molla Hüsrev gibi ilim adamlarının bu medreselerin ders programını hazırladığı da bilinmektedir. Fatih medreselerinde aynı zamanda belli dönemlerde Tıp, Astronomi, Coğrafya ve Hendese gibi fenni ilimler de ders olarak verilmiş, İslami ve fenni ilimlerde ciddi mesafe alınmasına katkı sağlanmıştır.

Bunlar dışında burada adını zikretmenin bile zor olduğu birçok şehirde birçok medrese kurulmuştur. Endülüs’te, İran’da, Özbekistan’da, Hindistan’da, Pakistan’da ve dünyanın birçok yerinde İslam Medeniyetinin nüvesi olan bu ilim meclisleri kurulmuş ve eğitim çalışmaları yapılmıştır.

Şimdiye kadar anlattıklarımızla İslam Medeniyetinde medreselerin ne kadar çok ve kıymetli olduğu ve önemli çalışmalar yapıldığı konusunda ana hatlarıyla temas etmeye çalıştık. Bundan sonraki kısımda ise medreselerin İslam ümmetinde hangi rolleri üstlendiği ve ne gibi katkılar sağladığı üzerinde durmaya çalışacağız.

İslam tarihine baktığımız zaman medreselerin ümmetimize çok çeşitli katkıları olduğunu görmekteyiz. Her şeyden önce medreseler bu ümmetin gençlerini eğitme, onları hayata hazırlama ve İslam dinini öğretme gibi temel bir işlev görmüştür. Tefsir, Hadis, Fıkıh, Tasavvuf gibi temel İslami ilimlerin yanında Arapça, Mantık gibi alet ilimlerini öğrenen talebeler kendilerini ilmi anlamda yetiştirmiş ve içlerinden onlarca alim çıkmıştır. Bu talebeler İslami ilimleri sadece teorik olarak öğrenmekle de kalmamış birçoğu daha öğrenciyken Ramazan aylarında veya farklı dönemlerde öğrendiklerini halka öğretme ve staj yapma maksadıyla farklı beldelerdeki camilere göndermişlerdir. Bu süreçte hem öğrendiklerini pratiğe dökme hem de kendilerini daha da geliştirme fırsatı bulmuşlardır.

Medreselerin yapmış olduğu bir diğer katkıya gelince Nizamiye Medreseleri örneğinde olduğu gibi Batıni fikir ve akımlarla mücadele etme rolünü üstlenmişlerdir. Fatımilerin güçlü olduğu ve ciddi bir Şii propagandasının yapıldığı dönemlerde Ehli Sünnet akidesini savunma işi medreselerin omuzundaydı. Bugün de medreseler ve medrese talebeleri aynı vazifeyi yapma sorumluluğundadırlar. Deizm, Ateizm, Agnostisizm gibi ideolojilerin veya hadis inkarcılığı, mezhep karşıtlığı gibi sapmaların Müslüman toplumlarda yayıldığına hepimiz şahitlik etmekteyiz. Günümüzde bir medrese talebesi sadece Arapça, Hadis, Fıkıh gibi ilimleri öğrenmekle yetinmemeli bunlarla birlikte bu gibi batıl düşünce akımları ile mücadele etmeyi de bilmelidir. Bu yapılmayıp kendi köşesinde, dünyadan bihaber, sabahtan akşama kadar Arapça ibare okumakla meşgul olan (günümüzde de birtakım örneklerine şahit olduğumuz) bazı medreselerin bu ümmetin sorunlarına duyarsız kalması kabul edilebilir bir yaklaşım değildir.

Medreselerin geçmişte üstlendiği önemli rollerden biri de fiili cihad vakti geldiğinde üzerine düşeni yapmalarıdır. Hz. Peygamber’in Suffa’da yetiştirdiği sahabilerin sulh zamanlarında ilimle meşgul olurken cihad zamanlarında elinde kılıç ile harp meydanlarında olması ne kadar manidar bir örnektir. Benzer şekilde medrese ve tekkelerin, Çanakkale ve İstiklal savaşlarında boşaldığı, öğretmen- öğrenci ve tekke mensuplarının tamamının cephelere koştuğu, yoklama defterleri ile sabittir. Bu ülkenin İngiliz ve Fransız işgalinden kurtulmasında medrese talebelerinin rolü çok büyüktür. Demek ki medreseler, İslam ümmetinin içinde bulunduğu durum ve şartlara göre konum alan ve üzerine düşen her ne ise yapmaktan çekinmeyen ilim erbabı mücahitlerin yetiştiği yerlerdir. Medreseleri sadece kitap okunan, Arapça öğrenilen yer olarak gören günümüz Müslümanlarının bakışı ne kadar da yanlış ve nakıstır.

Sözün özü; İslam Medeniyeti ilim, hikmet, eğitim ve medrese medeniyetidir. Bu medeniyetin tarihinin her safhasında ilme, alimlere ve medeniyetin eğitim kurumu olan medreselere büyük önem verilmiştir. Bir medeniyet inşa etmek isteyenlerin işe eğitimle başlaması gerektiği göz önüne alınacak olursa İslam ümmetinin bizden önceki varisleri bu konuda üzerine düşeni yapmış ve bize aydınlık bir geçmişi miras bırakmışlardır.

Medreseler; bu ümmetin ruhu, iç dinamikleri, kan pompalayıcı kalbidir. Toplumu içten onaran, manevi olarak besleyen, ilmiyle rehberlik eden, yol gösterici kılavuzlarıdır.

Bu vesileyle asırlardır İslam Medeniyetinin ilmi dokusunu inşa etmiş olan medreselerin kapısına 1924 yılında sorgusuz sualsiz kilit vuran Batı kafalı, yobaz anlayışın temsilcisi olan İslam düşmanı zihniyeti kınıyor, hepinizi Allah’a emanet ediyorum.

1.        Diyanet İslam Ansiklopedisi, “Medrese”, c.28, s.3