Başyazı

İslam’da Aile Ve Ailede Huzurun Yolları

Paylaş:

Hamd; insanı erkek ve kadın olarak yaratıp onları aile kurmakla şereflendiren Allah Azze ve Celle’ye, Salât-u Selam; eşine ve çocuklarına karşı gösterdiği davranışlarıyla bizlere örnek olan Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e; Selam ise aile sorumluluklarını hakkıyla yerine getirme gayretinde olan tüm kardeşlerimin üzerine olsun.

Birçok varlığı çiftler halinde yaratan Allah Azze ve Celle, insanı da çift olarak yani erkek ve dişi halinde yaratmıştır. Demek ki Allah, insanların aile olarak yaşamasını murad etmektedir. Hatta kadın ve erkeğin birbirine uyumlu olması, aralarında ülfet olması ve geçinebilmeleri için Allah, iki insandan ve iki nefisten değil tüm insanları bir nefisten yaratmıştır. Yani önce Hz. Âdem yaratılmış, sonra da Hz. Adem’den Hz. Havva yaratılmıştır. Böylece tüm insanlar bir nefisten yaratılmışlardır. Bununla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim: “Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının”1 buyurmaktadır. Kur’an-ı Kerim, insanların erkek ve kadın olarak yaratılmasının hikmetini anlatırken: “Onda sükûn bulup durulmanız için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır”2 buyurmaktadır. Yani kadın ve erkek aynı nefisten yaratılarak aralarında sevgi ve merhamet oluşması, birbiri ile sükûnete erip mutluluğa kavuşması istenilmiştir. Ayet-i kerime sadece bir gerçeği haber vermemekte aynı zamanda sükûnete ve huzura ermenin yolunun aile kurmak olduğunu da ifade etmektedir. O halde bekarların sükûnete ve huzura ermesi pek mümkün olmadığı gibi eşi ve çocuğu olmadan sevgi ve merhamet gibi duyguların gelişmesi de pek mümkün olmayacaktır.

Yukarıda açıkladığım sebeplerden dolayı Kur’an-ı Kerim evlenmeyi ve evlendirmeyi tavsiye ya da emretmekte ve: “İçinizde evli olmayanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden sâlih olanları evlendirin. Eğer fakir iseler Allah, kendi lütfundan onları zenginleştirecektir. Allah lütfu geniş olandır, her şeyi bilendir.”3 buyurmaktadır. Alimlerimiz bu ve benzeri delillere dayanarak evliliğin hükmünün kişiden kişiye değişeceğini ifade etmişlerdir. Buna göre;

1.       Evlenmediğinde harama düşeceğinden emin olana evlenmek farz,

2.       Evlenmediğinde harama düşeceğinden korkana evlenmek vacip,

3.       Şehveti mutedil olan ve harama düşme korkusu yaşamayan kimselere evlenmek sünnet,

4.       Evlendiğinde eşinin haklarını yerine getiremeyeceğinden korkan kimseler için evlenmek mekruh,

5.       Evlendiğinde eşinin haklarını yerine getiremeyeceğinden emin olan kimseler için ise evlenmek haram olarak kabul edilmiştir. Çünkü bir kimsenin hakkını vermek adalet, vermemek ise zulümdür. Zulüm ise haramdır. O halde böyle bir kimsenin harama düşmemesi için evlenmekten menedilmesi gerekir.

Allah neden insanı erkek ve kadın olarak yaratmış ve aile kurmalarını istemiştir? Çünkü Allah hem nesillerin devamını hem de kullarının yükselmesini, olgunlaşmalarını ve kâmilleşmelerini istemektedir. Nefislerin dizginlenmesi, kabiliyetlerin gelişmesi, olgunlaşmak ve manen yükselmek evlenmeden pek mümkün değildir. Evlenen kimseler eşinin ve çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmak zorunda kalır ve bu onların kabiliyetlerinin gelişmesini ve sabrı öğrenmelerini sağlar. Evlilik ile şehvet dizginlenir, kadın ve erkek, anne-baba olma ve ev idare etme olgunluğuna erişir. Böylece namus korunur, akrabalıklar oluşur ve insan, kâmil ve medeni bir varlığa dönüşür. Böylece Allah’ın istediği insan modeli gerçekleşir.

İstenilen “medeni ve kâmil insan” modelinin meydana gelebilmesi için evlilik tavsiye edilmiş, dünyaperestliğin ve şehvetperestliğin önüne geçmek için bazı muharref dinler tarafından çözüm olarak sunulan ruhbanlık yasaklanmış ve menedilmiştir. Çünkü ruhbanlık şehveti azaltmamakta aksine artırmaktadır. Gayr-i meşru yollara başvurmaya götürmektedir. Ruhbanlık fıtratla savaşmak ve vahşi hayvanlar gibi dağlarda yaşamaktır. Toplumsal bir varlık olarak yaratılan insanın vahşileşmesidir. İslam ise fıtrat dinidir ve fıtrata uygun bir çözüm yolu olarak evliliği göstermiştir. Bu şekilde hem fıtratla çatışılmamış hem evlilik yoluyla insanın meşru ihtiyacı karşılanmış hem namus korunmuş hem insanın toplumsal bir varlık olması sağlanmış hem de insanın kişiliği ve kabiliyetleri geliştirilmiştir. 

İyi bilinmelidir ki; insanın hem maddi hem de manevi yönden yükselebilmesi ancak iç huzurunun gerçekleşmesiyle mümkün olabilir. Huzursuz ve mutsuz bir insan ne maddi ne de manevi alanda başarılı olamayacak ve yükselemeyecektir. İç huzuru ise kendini tamamlayan ve kendinin bir parçası olan eşinin olmasıyla mümkün olabilir. Çünkü kadın ve erkek bir elmanın iki yarısı gibi birbirini tamamlar ve biri olmadan diğeri yarım kalır. O yüzden Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem:Dünyanızdan bana iki şey sevdirildi: Güzel koku ve (sâliha) kadın”4 buyurmaktadır. Efendimiz bu ifadesiyle, Allah’ın dünyada verdiği nimetlerin içinde en önemlilerinden birinin sâliha eş olduğunu, eşin sevilmesi gerektiğini ve sâliha eşin mutluluk kaynağı olduğunu belirtmiş olmaktadır.

Evlilik rızkın artmasına ve maddi alanda yükselmeye de vesiledir. Hz. Peygamber, Deylemi’de geçen bir hadiste: “Rızkı evlilikte arayın” buyurmuştur. Bu manada Hz. Ömer de: “Evlenmeden rızık arayana şaşarım” demek suretiyle evliliğin rızık bulma konusunda faydalı olduğunu ifade etmiştir. Evlilik, insanın rızka ulaşmasını kolaylaştırmakla iç huzurunun sağlanmasına da yardımcı olmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de sürekli olarak övülen takva ve nefsin mertebelerinden geçip manen yükselmek de kişinin iç huzuruna ulaşmasına bağlıdır. İç huzuru olmayan insanın takvayı ve manevi mertebeleri yakalaması mümkün olamaz. İnsanın “nefs-i emmare”den kurtulup “nefs-i mutmainne”ye ve “nefs-i zekiyye”ye ulaşabilmesi ancak evlilikle mümkün olur ya da evlilikle kolaylaşır. O halde insanın manevi alanda yükselmesi de evlenmesine bağlıdır. Bekarın nefsi sürekli olarak kötülüğü emredecek, her zaman gergin olacak ve hiçbir zaman sükunete eremeyecektir. Nefsiyle mücadele etmekten, bekarlığın sıkıntıları ile uğraşmaktan manevi alemde yükselmeye fırsat bulamayacaktır. Manevi alemde yükselemedikleri gibi aynı zamanda bekarlar toplumun başına bir nevi bela olacaktır. Bir toplumda ne kadar bekar varsa o toplum, o kadar risk altındadır.

Kalp düzeldiğinde tüm vücut düzeldiği gibi aile düzeldiğinde de tüm toplum düzelir ve insanlar huzura erer. Huzura ulaşan insanlar her alanda başarılı olmaya başlar. Her başarılı erkeğin arkasında iyi bir kadının olması, mutlu bir ailesinin olması bir gerçek olduğu gibi her başarısızlığın arkasında da huzursuz bir aile vardır denilebilir. Avrupalılar her kötü olayın arkasında huzursuz bir ailenin olduğunu anlatmak için “kadını yoklayın” derler. Yani bir evde huzur yoksa o evdekilerin içki, kumar ve uyuşturucu gibi zararlı şeylere alışması, hırsızlık, kavga ve cinayet gibi suçları işlemesi kolaylaşacaktır. Huzursuz ailelerde yaşayan insanların psikolojilerinin de düzgün olması mümkün olmayacaktır. Her gün kavganın olduğu bir evde yaşayanlar, Müslüman insanlar olsalar dahi namaz, oruç, Kur’an okumak ve İslam’a hizmet etmek gibi ibadetlerden lezzet alamayacaktır. Huzursuz aile, bazı insanları iş hayatında, İslamî hizmetlerle uğraşan bazı insanları da İslamî hizmetlerde ve manevi mertebeler kazanmada başarısız kılacaktır. Başarıda ve başarısızlıkta iç huzuru ve aile huzuru önemli ve gizli bir sebeptir. İnsanlar genellikle bu durumu kimseyle paylaşamamakta, çare bulamamakta ve maddi-manevi başarısız olmaya devam etmektedirler. O halde aile huzurunu gerçekleştirecek vesileleri bulmak ve onlara sarılmak, huzursuzluğa götüren sebepleri bulmak ve o sebepleri yok etmek dünya ve ahiret başarısı için zorunludur. Aksi halde evlilik, boşanma ile sonuçlanacak ve şeytan sevindirilecektir.

Boşanmak, Allah’ın hoşlanmadığı mübahtır. Çünkü Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Allah’a en sevimsiz gelen helal, boşanmadır”5 buyurmuştur. Hadis-i şerif, bazı durumlarda boşanmanın mübah olduğunu ifade ederken bunun aynı zamanda Allah’ın hoşuna gitmeyen durum olduğunu, mümkünse bir çözüm bulunması gerektiğini de ifade etmektedir. Başka bir hadiste, şeytanların reisi İblisin en çok sevdiği adamının karı-kocanın arasını açan şeytan olduğu belirtilmiştir. Kur’an-ı Kerim, boşanma tehlikesi baş gösterdiğinde yapılması gereken şeyi açıklarken: “(Karı-kocanın) Aralarının açılmasından korkarsanız, bu durumda erkeğin ailesinden bir hakem, kadının da ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar, (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da aralarında başarı sağlar”6 buyurmaktadır. Yani Allah azze ve celle bazı durumlarda boşanmayı mübah kılmış olsa da yine de önleyici tedbir alınması gerektiğini belirtmekte, her iki taraftan hakemler tayin edilmesini ve bu yolla boşanmanın önlenmeye çalışılmasını emretmektedir. Çünkü boşanma; kavgayı, fitneyi, gıybeti, iftirayı ve zinayı çoğaltır. Mahkemelere ve cinayetlere yol açabilir. Çocuklar çoğu zaman ortada kalır ve psikolojik sorunlu nesiller çoğalır. O yüzden evlilikten beklenen maksatlar gerçekleşmediğinde ve kötülüklere sebep olduğunda İslam nazarında boşanma, meşru ve mübah olarak görülmüş olsa da öncelik boşanmaya götürecek sebepleri ortadan kaldırmak ve ailenin devamını gerçekleştirecek tedbirler almaktır. O halde ailenin devamını gerçekleştirecek ve huzuru sağlayacak tedbirleri ele almaya başlayalım.

Aile Huzurunu Sağlamanın Yolları

1.Eş seçiminde doğru tercihte bulunmak: Huzurlu ve mutlu bir aile meydana getirmenin ilk şartı dinini yaşayan ve güzel ahlak sahibi bir insanla evlenmektir. Ebû Hüreyre Radıyallahu Anh'dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:Kadın dört sebepten biri için alınır: Malı, soyu, güzelliği ve dindarlığı. Sen, dindar olanı seç. (Aksi halde) sıkıntıya düşersin.7 Hadis-i şerif, mal, soy ve güzelliğin mutluluk veremeyeceğini, mutluluğun ancak dindar bir insanla evlenince gerçekleşebileceğini ifade etmektedir. Erkek isteyen, kız istenen olduğundan hadiste sadece erkeklere hitap edilmiş olsa da hadisin hükmü kızlar için de geçerlidir. Yani evlenmek isteyen kimse ister erkek ister kız olsun mal, soy ve güzelliği ikinci plana atıp evleneceği kimsenin dindarlığını ve ahlakını birinci planda tutmalıdır. 

Bugün mal, soy ve güzelliğe önem verilmekte, din ve ahlak ikinci plana atılmaktadır. Bundan dolayı da hadiste buyurulduğu gibi birçok insan sıkıntılar yaşamaktadır. Yani yanlış, işin başında yapılmakta ve aile binasının ilk taşı eğri konulmaktadır. İlk taş eğri olunca onun üzerine konan taşlar da eğri olmakta ve sonunda duvar yıkılmaktadır. Mal, soy ve güzellik hem geçicidir hem de ahlak güzel olmadığında mutluluk vermemektedir. Atalarımız “Yüzü güzelden doyulur, huyu güzelden doyulmaz” diyerek bu gerçeği veciz bir şekilde ifade etmişlerdir. Hadis-i şerifin; mal, soy ve güzelliğine değil, dinine ve ahlakına bakın demesi bundandır.

Başlangıçta niyet sadece mal, soy ve güzellik sahibi biriyle evlenmek olunca, dindarlığı ve ahlakı dikkate alınmayınca böylelerine Allah yardım etmemekte ve sıkıntılarını çözmemektedir. O halde önce niyet düzeltilmeli, Allah’ın önem verdiğine önem verilmeli, önem vermediğine önem verilmemelidir.  Mal, soy ve güzellik sahipleriyle evlenenlerin çoğunun mutsuz, dindar ve ahlak sahibi kimselerle evlenenlerin çoğunun mutlu olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Dindar olduğu veya öyle göründüğü halde kavgalı ve huzursuz aileler de elbette ki vardır. Ancak onların sayısı hem azdır hem de dindar gibi görünseler de aslında İslam’ı bilmeyen ve yaşamayan, İslam ahlakından uzak, kültürsüz ve cahil kimseler olma ihtimali yüksektir. İstisnai bir durum olarak kadın ve erkeğin fıtratları uyuşmamış da olabilir. Ya da bu durum aşağıda anlatacağımız sebeple alakalıdır.

2. Eşine karşı görevlerini yerine getirmek: Eşler arasında meydana gelen kavgaların ve ailedeki huzursuzluğun temelinde eşlerin birbirlerine karşı görevlerini yerine getirmemesi yatar. Kadın kocasına, erkek de karısına karşı görevlerini yerine getirmez ise hem eşine zulmetmiş olur hem de o evde kavga ve huzursuzluk bitmez. Yazımızın baş taraflarında belirttiğimiz gibi eşine karşı görevlerini yapmayacağını kesin olarak bilen kimsenin evlenmesi haramdır. Çünkü hakkın verilmesi adalet, verilmemesi ise zulümdür. Zulüm ise haramdır. Dolayısıyla böylesi kişiler evliliğin başında eşine karşı görevlerini yerine getirmeyeceğini bile bile evlendilerse haram işlemişler demektir. Eşine karşı görevlerini yerine getireceğini düşünmüş ancak bunu yapmamış olanların evlenmesi haram değilse de eşinin haklarını yerine getirmediğinden dolayı zulmetmiş sayılacak ve haram işlemiş kabul edilecektir.  Eşlerin birbirine karşı görevlerini yerine getirmeleri ancak bu anlayış ile mümkün olabilir. Yani ancak eşinin kendi üzerindeki haklarının ve eşine karşı görevlerinin kutsal bir kaynağa dayandırılarak öğretilmesiyle ve “eşimin hakkını yerine getirmediğimde ona zulmetmiş ve haram işlemiş olurum” anlayışının her erkek ve kadına kazandırılmasıyla bu sorun çözülebilir. Eşinin hakları konusu kutsal bir kaynağa yani Kur’an ve Sünnete dayandırılmadan, kul hakkı öğretilmeden, ahiret ve hesap ile korkutulmadan bu sorun çözülemez. Sorunun çözümü, Kur’an ve Sünnetten elde edilen hükümler yani İslam fıkhıdır. İslam fıkhı eşlerin birbirlerine karşı görevleri ile ilgili koyduğu hükümlerle aile huzurunu sağlamaktadır. Zaten hukuk da herkesin hakkını vererek adaleti ve huzuru sağlamak değil midir?

3. Eşini manevi mertebelere ve hayırlı hizmetlere yönlendirmek: Erkeğin ilgi odağı iş-güç, mal-mülk, araba… kadının ilgi odağı ise süs-püs, ev eşyası ve gezip eğlenmek olduğu müddetçe evde huzur olmayacaktır. Çünkü her ikisi de sürekli daha fazlasını isteyecek ve bu dünya hırsı mutsuzluğa sebep olacaktır. Hırs, doyumsuzluğa ve gerginliğe götürür. Hırslı insan, mutsuz insandır. Nefis doymaz ancak terbiye edilebilir. Dünya hırsını yok etmenin ya da frenlemenin yolu, ilgi odağının dünyadan çok daha güzel ve çok daha önemli bir şeye yöneltilmesidir. Bu da; 1- Manevi mertebeler elde etmek, 2- Tevhid davası ve ümmetin kurtuluşu uğrunda gece-gündüz mücadele etmektir. Atalarımız “çivi çiviyi söker” demişlerdir. Yani güçlü bir sevgiden kurtulmanın yolu daha güçlü bir sevgiye ulaşmaktır. Dünya sevgisinden kurtulmanın yolu, Allah ve cennet sevgisine ulaşmaktır. Dünya nimetlerine odaklanmaktan ve dünya nimetleri için gece-gündüz çalışmaktan kurtulmanın yolu; dava, ümmet ve ahiret için çalışmaktır. Bu gerçekleştiğinde aile huzuru da gerçekleşecektir. İlgi odağı dünya ve dünya nimetleri olan aileler mutsuz; Allah, ahiret ve Allah yolunda mücadele olan aileler ise mutlu olacaktır. Kâinat boşluk kabul etmez. Kalpte ve kafada boşluk olmaz. Değerli şeylerle doldurulmayınca boş şeylerle dolar. Kafalar ve kalpler; Allah’ın davası ve Allah yolunda mücadele, ümmetimizin kurtuluşu, Müslüman bir neslin meydana gelmesi ve cennet arzusu ile doldurulmalıdır. Dünya zevklerinden başka bir şey düşünmeyen eşinin ilgi odağını hayırlı istikamette değiştirmedikçe evde huzur olmayacaktır. Eşler evlerinde davanın sıkıntılarını, ümmetin halini, yapmaları gereken faaliyetleri konuşmadıkça; evde takva, ibadet, kitap okuma olmadıkça yani kafalar, kalpler ve zaman hayırlı şeylerle dolmadıkça eşler basit şeyler için birbirine düşmekten kurtulamayacaktır. Ancak bunlar yapıldığında dünya sevgisi azalır ve dünya sevgisinden ötürü oluşan problemler kalkar ve aynı zamanda kişinin eşi daha bilgili daha sancılı ve daha takva bir insan durumuna gelir. Evde gereksiz masraflar azalır. Davaları ortak olup aynı dava uğrunda koşturunca, enerjilerini ve muhalefet duygularını düşmanlarına yöneltince aralarında tartışma biter, muhabbet başlar. Konuşabileceği bir eşe kavuşmuş olurlar. Boş bir hayat yaşamaktan, basit arzuların peşinde koşmaktan ve basit şeyler için tartışmaktan kurtulurlar. Davanın yüceliğini, hedefin büyüklüğünü ve ümmetin perişan halini görünce şahsi ve nefsi arzularının basitliğini anlarlar. Eşleri tarafından anlaşılmak isteyenler eşlerine anlatmalıdırlar. Anlatmadıkları müddetçe anlaşılmayacaklar, anlaşılmadıkları müddetçe anlaşamayacaklar, anlaşamadıkları müddetçe mutlu olamayacaklar, mutlu olamayınca dünyada da ahirette de başarılı olamayacaklardır.

4. Eşine değer vermek ve onunla istişare yapmak: Birbirlerine değer vermeyen, ailevi meselelerde eşinin görüşünü almayan ve istişare yapmayan eşlerin mutlu olmaları mümkün değildir. Bu hatayı çoğunlukla erkekler yaptıklarından özellikle erkekler, eşlerine değer verdiklerini belli etmeli ve birçok konuda eşlerinin görüşünü sormalıdırlar. Birçok erkeğin karısını adam yerine koymaması ve eşini “anlamaz” biri olarak görmesi ailevi huzursuzlukların temel sebeplerindendir. Bu durum hem karşılıklı saygı ve sevginin bitmesine ve kavgalara sebep olmakta hem de kadının gelişmesine engel olmaktadır. Eşini geliştirmek erkeğin vazifelerindendir. Bu da ancak eşi ile ailevi, sosyal hatta ilmî ve siyasî konuları konuşmakla, istişare yapmakla ve eşine kitap okutmakla mümkün olabilir. Eşini geliştirme zahmetine katlanmayan, onunla istişare yapmayan erkekler, birçok konuyu anlayamayan bir kadınla yaşama sıkıntısına katlanmak zorunda kalırlar. Zararı yine kendilerine döner. Eşine değer verir, ona kitap okutur ve onunla istişare yaparak onu geliştirirse hem kültürlü bir eşi hem de huzurlu bir ailesi olur. Faydası yine kendine döner.  Bu yolla karısının olaylara bakışı değişir, magazin haberlerini bırakıp önemli dünya meselelerini düşünmeye ve konuşmaya başlar. Daha önemli konulara ilgi duymaya başlar. İstişare yapılan, kitap okuyan, siyasi haberleri takip eden kadın, düşünmek ve kafasını kullanmak zorunda kalır. Zaman içerisinde ilmi ve siyasi analiz kabiliyetine bile ulaşır ve isabetli görüşler ortaya koymaya başlar. Bu şekilde erkek hem karısını geliştirme sevabına erişir hem kültürlü bir eşe hem de huzurlu bir aileye kavuşur.

Aile huzurunun sağlanabilmesi için bunların dışında daha birçok noktaya dikkat edilmesi gerektiği bir gerçektir. Ancak hepsinin bir makaleye sığdırılması elbette ki mümkün değildir. Birkaç tanesini başlıklar halinde ve açıklamadan belirtecek olursak;

5.Eşlerin İslam’ın kendilerine çizdiği sınırlara ve hükümlere bağlı kalması

6. Eşinin evin reisi olduğunu kadının unutmaması

7. Erkeğin istediklerini eşine zorbalıkla kabul ettirmeye çalışmaması, ikna yolunu seçmesi

8. Erkeğin diktatörlük, kadının da feministlik yapmaması.

9. Eşinin ilim öğrenmesine ve hayırlı hizmetlerine erkeğin destek olması, asla engel olmaması

10. Erkeğin olgun ve vakarlı olması, evdeki ağırlığını koruması

11. Eşlerin birbirine karşı sabırlı ve tahammüllü olması

12 Eşlerin birbirlerine vakit ayırmaları, hoş sohbette bulunmaları ve bazen şakalaşmaları

13. Erkeğin ölçülü olmak şartıyla ev işlerinde eşine yardımcı olması

14. Eşlerin birbirine karşı kibar olması

15. Eşlerin özellikle de erkeklerin çocuklarına ilgi göstermesi

16. Eşlerin birbirinin huyunu öğrenmesi ve ona göre davranması

17. Eşlerin kıskançlıkta ölçülü davranması ve aşırıya gitmemesi

18. Eşinin ve çocuklarının ihtiyacını karşılarken erkeğin cimrilik yapmaması, kadının ise israfta bulunmaması

19. Eşinde hoşlanmadığı şeyler olsa da hoşlandığı şeylerin de olduğunu unutmaması

20. Eşlerin birbirlerinin makul isteklerini yerine getirmesi

21. Eşi zengin de olsa erkeğin onun malına tenezzül etmemesi, eşinden bir şey istememesi

22. Erkeğin karısını çalışmaya zorlamaması

23. Eşlerin birbirine hayat ve dava arkadaşı olması

24. Eşlerin birbirlerinin hatalarını büyütmeyip affetmesi

25. Eşlerin birbirine karşı güler yüzlü olması

26. Eşlerin birbirlerine iyiliklerinden bahsetmeleri ve birbirlerini takdir etmeleri

Bu ve buna benzer hususlara dikkat edilecek olursa inşallah ailelerde huzur olacak, tartışma ve boşanmalar azalacaktır. Allah tüm kardeşlerimize aile huzuru ve mutluluk nasip eylesin. Allah’a emanet olun.

1.        Nisa,1

2.        Rum, 21

3.        Nur, 32

4.        Nesai, işretu’n-Nisa 1

5.        Ebû Dâvûd, Talâk, 3

6.        Nisa, 35

7.        Buhârî, Nikâh 15, Müslim, Radâ 53. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Nikâh 2; Nesâî, Nikâh 13; İbni Mâce, Nikâh 6