Tevhid, Kur'an-ı Kerim’in üzerinde en çok durduğu merkezi ve odak kavramdır. Sözlükte “tek ve bir olmak” anlamına gelen Tevhid kelimesi, yaratmanın yanında hükmetme anlamını da taşır. Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda direkt olarak Allah’ın varlığının ispatının hedeflenmediğini görmekteyiz. Hiçbir zaman öncelikli husus Allah’ın varlığının ispatı olmamış, aksine ayetler Allah Azze ve Celle’nin tek ve bir ilah olduğu üzerinde önemle durmuş ve O’nun benzerinin, ortağının olmadığını vurgulamıştır.
Sadece Allah’ın varlığına olan inanç beraberinde bir yükümlülük de getirmediği için hiçbir zaman zorluk teşkil etmedi. Asıl büyük engel Allah’ın hükümler koyan bir ilah olduğuna inanmaktı ki asıl kavga da burada başladı. İslam’ın ilk indirildiği toprakların genelini oluşturan müşrikler Allah’ı yaratıcı olarak biliyor, tanıyor ve O’na inanıyorlardı. Allah’ın varlığını inkâr etmiyor, ancak O'nunla birlikte başka ilahlara da tapıyorlardı. Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mücadelesi, Allah’ın yaratıcı olduğunu ispatın ötesinde, hayatın her alanına hükmeden tek otorite ve tek merci olduğunu kabul ettirmekti.
İslamiyet’in ilk yıllarında oluşan bu ikilik sonraki yıllarda da devam edecek bir kavganın kilit taşıydı. Asırlar boyu İslam davetçileri toplumlarına bu hakikati anlattılar, insanlara Allah’ı konumlandırmaları gereken yeri hatırlattılar. Yaratan Allah aynı zamanda hükmetsin, insanı en iyi tanıyanın hükümleri geçerli olsun çağrısında bulundular. Tevhide inanmaya davet ettiler. Bu yazımızda da Tevhidi daha iyi anlamamıza yardımcı olacak alt başlıkları detaylıca inceleyeceğiz.
- RUBUBİYETTE TEVHİD
“Andolsun ki onlara ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye sorarsan elbette ‘Onları, o çok güçlü ve her şeyi bilen Allah yarattı’ derler.”
Zuhruf, 9
Rab kelimesi sözlükte “terbiye etme, sahip olma ve işleri idare etme” anlamlarına gelir. Rububiyette Tevhid ise Allah’ın göklerin, yerin ve içindekilerin yaratıcısı olduğuna, mahlûkatı yaratan, rızkı veren, onların sahibi olup terbiye eden, gökten yere kadar bütün işleri idare eden, her şeye rızkını veren ve bütün işleri evirip çevirenin Allah olduğuna inanmaktır.1 Rububiyette Tevhid Allah’ın her şeyin yaratıcısı olduğunu ifade eder ve insanların çoğu bunu kabul etmektedir. Allah Azze ve Celle Kur’an-ı Kerim’de müşriklerin Allah’ın her şeyin yaratıcısı olduğunu ikrar ettiklerini haber verir: “(Rasulüm, onlara) de ki: ‘Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir?’ Onlar: ‘Allah’tır diyecekler. Öyleyse de ki: ‘O halde O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?’”2
Ayetin de ifade ettiği üzere müşrikler Rububiyet Tevhidini ikrar edip kabul ediyorlardı. Ancak bununla beraber müşrik olmaya devam etmişlerdir. Çünkü onlar Allah’ı uluhiyet sıfatında birlememişler, Allah ile beraber başka ilahlara da ibadet etmişlerdi.
- ULUHİYETTE TEVHİD
“De ki: Allah her şeyin Rabbi iken O’ndan başka bir Rab mi arayacağım?”
En’am, 164
Uluhiyette Tevhid; ibadette, boyun eğmede, kesin itaatte yerde ve gökte ortağı olmayan Allah’ı birlemektir. Bu, Allah’ın yaratma sıfatının yanında hükmetme yetkisini de kabul etmektir.
Evlilikte, eğitimde, sosyal hayatta; hayatın her safhasında, O’nun yaratıcı ve hükmedici olduğu bilgisini hatırlamak ve bu doğrultuda yaşamaktır. Rububiyet Tevhidine Uluhiyet Tevhidi katılmadan Tevhid kesinlikle gerçekleşmez.
Cahiliyye Araplarının ve tarih boyunca insanoğlunun kabul etmekte en çok zorlandığı husus da budur. Hz. Peygamber’in İslam risaletini en önce sunduğu müşrik Mekke halkı, Rububiyet Tevhidini kabul ediyorlardı. Ancak bununla birlikte Allah’a ortak koştuklarından dolayı bu durum, onların İslam'a girmelerini engelledi. Evet Allah’ın yaratıcı sıfatlarını kabul ediyorlardı, ama Allah ile birlikte başka tanrılar da edindiler. Hristiyanlar da hiçbir zaman Allah’ın göklerin ve yerin Rabbi olduğunu inkâr etmediler. Ancak O'na Meryem oğlu İsa’yı ortak koştular. Kur’an onların kendilerine cennetin haram olduğunu ve cehenneme gireceklerini haber vermiştir. Çünkü Allah’tan başkasının hak etmediği ibadeti O’na tahsis etmediler.3 Dolayısıyla Tevhid, uluhiyette ve rububiyette Allah’ı tek yetkili görmekle vuku bulacaktır.
- UBUDİYETTE TEVHİD
“Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.”
Fatiha, 4
İbadet “Allah’ın yüceliği ve büyüklüğü karşısında insanın takınması gereken tavırlar ve bu noktada söylemesi gereken sözler” anlamındadır. İbadetin bir manası da Tevhiddir. İbni Abbas şöyle der: “Kur’an-ı Kerim’de ibadet anlamında varid olan her şeyin anlamı ve amacı Tevhid, yani Allah’ı bir ve tek kabul etmek, O’nu birlemektir.”
Ubudiyetin aslı; boyun eğme, bir güç karşısında insanın kendisini güçsüz hissetmesi, kulluk etmesidir. Ubudiyette Tevhid; “Allah’tan başka ibadet edilecek yoktur” hakikatini anlamak, tasdik etmek ve gereğini yerine getirmektir. Kişinin Allah’ın dışındaki şahıs veya kurumlardan medet umması, yardım istemesi de bir ibadettir. İslam’da ibadet çok geniş bir anlam içermektedir. Kişinin niyet ve tavırları sonucu bütün bir hayatı ibadete dönüşebilmektedir. “De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm ancak alemlerin Rabbi olan Allah içindir”4 ayeti de bu hakikati öğretir bize. Kişi karşılaştığı zorluklarda yalnızca Allah’a sığınıp O’ndan yardım isteyerek, eylemlerine Allah'ın rızasını katarak tüm hayatını ibadete dönüştürebilmektedir.
- Muhammed b. Ahmed el-Hafzi, Hayatı Kuşatan Yönleriyle Tevhid
- Yunus, 31
- Yusuf el-Karadavi, Tevhidin Hakikati
- En’am, 162[i]