COVİD-19’UN İNSAN PSİKOLOJİSİNE VE TOPLUMSAL BİRLİK-BERABERLİĞE ETKİLERİ
Mayıs ayındaki yazımızda Covid-19’un ekonomiye ve eğitim-öğretime etkilerini ele almıştık. Bu yazımızda ise insan psikolojisine ve toplumsal birlik-beraberliğe etkisini ele almaya çalışacağız. Aslına bakılırsa bu konuların her biri için uzun araştırmalar yapılabilir ve hakkında sayfalarca makaleler yazılabilirdi. Bunun yanında pandemi sürecinin meydana getirdiği tahribatı tüm boyutlarıyla ve geniş açıdan görebilmemiz için bu sürecin bitmesi ve yapılan tahribatı dışarıdan bir bakışla ele almamız gerekmektedir ki bu da şu anda pek mümkün görünmemektedir.
PSİKOLOJİK BOYUTUYLA COVİD-19
Aslına bakılırsa pandemi süreci başından beri psikolojik olarak yürütülen bir süreçtir. Ölüm ve vaka oranlarının gereğinden fazla abartılması, her gün medyada boy boy bu rakamların verilmesi sürecin başından itibaren insan psikolojisini etkilemek üzere planlandığını ortaya koymaktadır. “Her dokunulan yerden virüs bulaşabilir”, “virüs havadan dahi yayılabilir” gibi bilimsel gerçeklere uygun olmayan açıklamalarla insanlar kendinden, arkadaşından hatta ailesinden dahi şüphe eder hale getirildi. Hasta olmayan insanlar bile hastalık hastası edildi. Virüse yakalanan insanların gerek bağışıklık sistemi gerekse de psikolojik halinin güçlü olması gerekirken hasta insanlara sanki yaşayan ölü muamelesi yapıldı. Hâlbuki önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz üzere dünya genelindeki vaka-ölüm sayılarını oranlayacak olursak Covid’e yakalanan insanların bile %98’i ölmemekte ve hastalığı atlatmaktadır. Buna rağmen her hastayı ölmeye bir numaralı aday olarak gösterdiler. Bu da yetmezmiş gibi yasaklarla insanları maddi olarak da sıkıntıya soktular. Eve hapsedilen insanları sıkıntıdan patlayacak hale getirdiler. Evlerde kalınan süreçte karı-koca kavgaları sebebiyle boşanma oranlarının da artmasına sebep olundu. Dışarı çıksan virüs var, içeri girsen maddi sıkıntı ve stres…
Özellikle pandemi sürecinde psikolojisi çok güçlü olması gereken insanlar hem madden hem de ruhen iyice zayıflatıldı. Bu da yetmezmiş gibi açık havada dahi maske takma zorunluluğu getirildi. Dünyada sadece Türkiye’de olan bu uygulama beden sağlığını da olumsuz etkiledi. Dışarıda güzel havada bile oksijen almayan bir insanın bağışıklık sistemi nasıl güçlü olabilir, psikolojik olarak bitik durumda olan bir insan pandemi ile nasıl başa çıkabilir? Bunlar düşünülmeden yasak üstüne yasak getirildi.
İnsanlar bu olağan dışı kısıtlamalara tepki vermesin diye hep en zayıf noktalarından yaklaşıldı; canının tehdidi ile. “Yasaklara uymazsan ölmeye bir numaraları aday sensin” denilerek bir pandemi korku imparatorluğu meydana getirildi. Aslında bu korkunun verilmesi zaruri idi. Süreci planlayanlar her istediklerini yapabilmek için insanları canları ile korkutmak zorundaydı. Aksi halde kimse ne aşı olur ne de yasaklara uyardı. Pandemi sürecinin psikolojik olarak büyük tahribata yol açacağını söyleyen sadece biz de değiliz. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres de pandemi sürecinde insanların akıl sağlığının oldukça olumsuz etkileneceğini ve devletlerin buna önlem alması gerektiğini ifade etmişti.1 Fakat devletler buna önlem almak şöyle dursun bu sorunu daha da büyütecek hamleler yapmışlardır.
Özetle pandemi süreci işine gidemediği için maddi sıkıntı yaşayan, okulu açık olmadığı için evde sıkıntıdan patlayan, dışarıya çıkar çıkmaz virüse yakalanacağını düşünen ve daha adını sayamadığımız birçok sorunlu insan tipinin meydana gelmesinin baş müsebbibi olduğu için psikolojisi yerle bir olmuş insanlar türetmiştir. Bu sorunlar etkisi uzun vadede devam edecek olması hasebiyle Covid’den çok daha tehlikelidir. Fakat bu olumsuz tablo DSÖ’yü ve özellikle de büyük devletleri üzmek şöyle dursun onların pandemi sürecinin arkasındaki planlarını uygulamalarına katkı sağladığı için işlerine gelen bir durum olmuştur. Psikolojisi bozuk kitleler onların elinde mahkûmdur ve onlar ne derse yapmak zorundadır. Sürecin planlayıcıları bunu neden istemesin ki?
TOPLUMSAL BOYUTUYLA COVİD-19
Pandemi sürecinden amaçlananların belki en önemlisi toplumsal birlik ve beraberliğin bitirilmesidir. Batı dünyasında 18 yaşına gelen gençlerin ailelerinden kopması, toplumsal birliğin ve beraberliğin zayıf olması, akrabalık ilişkilerinin zayıflaması zaten bilinen bir durumdur. Pandemi süreci aslında bu birlik ve beraberliğe sahip olan Müslüman toplumlara doğrudan darbe vurmayı amaçlamaktadır. Sosyal mesafe adı verilen bir uygulama ile insanların aile fertlerine bile yaklaşması sakıncalı görülmüştür. Bu süreçte pandemi bahanesiyle dini toplantılar, akraba ziyaretleri, insanların bir araya geldiği bayramlaşmalar, arkadaş davetleri vb. adına ne varsa hepsi yasaklanmıştır. Pandemi sürecinde güçlü olması, toplumsal destek alması gereken fertler acımasızca yalnızlığın pençesine atılmıştır. Güçlü fertler güçlü toplumlar meydana getirir, güçlü toplumlar da kolay kolay güdülemezler. Bu yüzden pandemi sürecinin planlayıcıları olan büyük devletler güçlü toplumsal bağların olmasını istemezler.
Toplumsal etkinlikler, bayramlar ve diğer ziyaretler gibi dini-kültürel unsurlar bu bağları güçlendirdiği için bunların yasaklanması gerekirdi. Normal şartlarda hiçbir insanın kabul etmeyeceği yasaklamalar pandemi gerekçesiyle herkesin kabul edeceği bir hale evrilmiştir. Yalnız bırakılan ve eve hapsedilen insan, medya gücüne sahip olan devletlerin güdümüne en müsait olandır. Şu anda insanlar evlerinde bilgisayar-televizyon-telefon üçgenine hapsolmuş vaziyetteler. İzlenilen filmler, kullanılan sosyal medya vb. birçok sitede aklı tarumar eden, zihni felce uğratan kötü kareler, algılar ve haramlar mevcuttur. İnsanlar toplumsal bağlardan uzak bir şekilde adeta bir mankurt gibi yönlendirilmektedir. Artık insanları yönlendirenler toplum değil medyadır. Medyanın da kimin güdümünde olduğu aşikârdır.
Toplumsal bağları yerle bir eden, insanı yalnızlaştıran bu koca pandemi yalanına dur demek zorundayız. Çocuklarımız, gençlerimiz ve tüm fertlerimiz kültürel değerlerle yetişmeli ve dini duygularla büyütülmelidir. Bu yazı serimizin son cümlelerini şu sözlerle bitirmek istiyoruz:
Dünya gelecek yıllar için hazırlanıyor. Büyük toplumsal değişimler büyük olaylarla olur. Pandemi de bunun en bariz örneğidir. Ya bu yalana dur diyeceğiz ya da koyunlar gibi güdülmeye razı olacağız. Tercih sizin!
- com/watch?v=VJluxC8ARLc