Mucize, insan veya insan topluluğunun kapasitesinin üstünde, doğa kurallarının ötesinde olanı ifade eder. Bir Peygamber gelmeye görsün geldiği bölgenin insanları o Peygamberden deliller, mucizeler talep etmişlerdir. Bu Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem için de aynıydı:
“Ve onlar (peygamberler için) dediler ki: ‘Ona Efendisinden deliller indirilmeli değil miydi?”1
Allah için mucizeler yaratmak çok kolaydır. Fakat bu mucizeler inkârcıların isteklerine göre oluşturulmaz. Allah izin vermeden hiçbir Peygamber mucize gerçekleştiremez, insanlara deliller sunamaz. İnkarcıların konuşmalarından yukarıdaki alıntıladığımız ayette görülen şüpheci yaklaşıma aynı ayette şöyle cevap verilir: “De ki: ‘Deliller yalnızca Allah’ın katındadır.”
İnkarcıların istediği delil “Allah’ın kendini göstermesi” veya “Gökten meleklerin indirilmesi” şeklindedir, fakat Allah, yukarıdaki ayetin devamında, indirdiği Kur’an’ın yeterli delil olduğunu bildirmektedir: “Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?”2
Allah, Kur’an’ın indirilmesine dikkatleri çekerek “Onlara yetmiyor mu” diye sormaktadır. Fakat görülen odur ki; inkârcı zihniyetin inadı hiçbir şekilde kırılmamakta, inkârcılar hangi delili görürlerse görsünler inkâr etmektedirler. Kur’an’ın bir insanın sözü olduğunu söylemektedirler: “İnsan sözünden başka bir şey değil bu.”3
Halbuki Kur’an, denizlerin altından uzayın derinliklerine, evrenin yaratılışından evrenin son buluşuna, anne rahmindeki yaratılışımızdan arıların hayatına, felsefenin çetin konularından fiziğin en zor problemlerine kadar açıklamalar yapmaktadır. Kur’an’daki bu konular dikkatle incelendiğinde “Kur’an Allah’tandır” gerçeğinin doğruluğu ispatlanacaktır.
Ayrıca Kur’an, birçok farklı konuya girmesine rağmen, hiçbir konuda hata yapmamakta, kendi döneminde hiç bilinmeyen, bilinemeyecek olan bilgileri aktarmaktadır. Kur’an’ın 4-5 kelimelik öyle açıklamaları vardır ki; insanların bu açıklamaları anlayabilmesi için binlerce yıllık bilgi birikimine sahip olmaları gerekmiştir. Üstelik günümüzde bu bilgilerin elde edilmesi gelişmiş teleskopların, gelişmiş mikroskopların, sistemli gözlem ve araştırmaların, çok büyük ödeneklerin ayrılması sayesinde mümkün olabilmiştir.
Ayrıca Kur’an’a baktığımızda mucizelerle ilgili şunu görmekteyiz: Hz. Musa, insanların büyücülükle uğraştığı bir dönemde mucizelerle, kendini tanrılaştıran Firavun’un topladığı büyücü grubunu mağlup etti. Hz. İsa şifacılığın yaygın olduğu bir dönemde, hastaları iyileştirerek mucizelerini gösterdi. Günümüzde ise Allah’ın maddeye koyduğu kuralları ifade eden bilimin, dinin yerine geçirilmeye çalışıldığına tanık olmaktayız. İşte tam böyle bir dönemde Allah, Kur’an’daki bilimsel mucizeleri açığa çıkarmıştır. Tarihin bu döneminde bu tarzda mucizelerin açığa çıkması ne kadar da müthiştir! İşte bu örneklerden bazıları:
SÜREKLİ GENİŞLEYEN BİR EVRENDE YAŞIYORUZ
“Ve evreni (göğü) kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki onu genişletmekteyiz.”4
Evren sonsuz mudur? Yoksa evren sınırlarla çevrili durağan-sonlu bir yapıda mıdır? İşte insanlığın büyük dehalarının tarihin en başından beri en hararetli tartıştıkları konulardan biri. Diyebiliriz ki insanlık tarihinde çok az konu bu kadar hararetle tartışılmış ve tüm uğraşlara rağmen bu konuda işin içinden çıkılamamıştır. Tarihin en parlak simalarının bir kısmı evrenin sonsuz olduğunu, buna karşın birçok ünlü düşünür de evrenin sınırlarla çevrili bir şekilde sonlu olduğunu söylemiştir. Oysa Kur’an bu iki görüşün dışında sürekli genişleyen dinamik bir evren modeli çizmiştir. Kur’an’ın çizdiği model, evrenin her an bir sonu olmakla sonsuz evren modelinden, sürekli genişlemekle ise durağan, sınırlı evren modelinden ayrılmaktadır. Böylece insanlığın bu en büyük tartışmasında Kur’an tüm düşünürlerin dışında üçüncü bir modeli tarif etmiştir. Bir tarafta ne felsefe ne fizikle uğraşmış çölde yaşam süren Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem, diğer tarafta felsefenin, fiziğin ünlü düşünürlerinin iddiaları. Dünya tarihinin bu en büyük dehaları gözlemleriyle, formülsel uğraşlarıyla evrenin sınırlı, sonlu veya sonsuz olduğunu iddia etmişler, fakat hiçbiri genişleyen dinamik evren modelini çizememişlerdir. Ancak 20. yüzyılda Edwin Hubble’ın gelişmiş teleskobuyla gözlemleri, tüm yıldız kümelerinin hızla birbirlerinden uzaklaştığını tespit etmiş, böylece genişleyen dinamik evren modeli doğrulanmıştır. Evrenin genişlediği ilk kez 1900’lü yıllarda ortaya atılmıştır. 1900’lü yıllardan önce Kur’an dışında bu iddiayı ortaya koyan tek bir kaynak bile yoktur!
Büyük deha Newton, sonsuz genişlikte ve değişmeyen bir evren modeline inanıyordu. Newton’un yer çekimi yasaları bir sorunla karşılaşıyordu. Nasıl oluyordu da evrenin başlangıcından beri geçen çok uzun zaman sürecinde tüm madde birbirini çekip tek bir bileşime dönüşmüyordu?
Einstein’ın formüllerinden yola çıkan Rus fizikçi Alexander Friedmann en ufak bir etkide evrenin genişleyeceğini veya daralacağını keşfetti. Bu keşfin değerini anlayıp evrenin genişlemekte olduğunu ise açıkça, iddialı bir şekilde ilk savunan, Belçikalı papaz ve bilim adamı Georges Lemaitre oldu. Bu o kadar inanılmaz gözüküyordu ki, başta bu iddiaya kendi formüllerinden ulaşılan Einstein bile inanamadı. Lemaitre’nin fizikten pek anlamadığını söyleyerek, evrenin sonsuz genişlikte ve değişmez olduğunu söyledi.
Aynı yıllarda Amerikalı astronom Hubble, tüm bu kuramsal tartışmaların dışında, Mount Wilson gözlemevinde son derece gelişmiş teleskobu ile gözlemler yaparak evrenin genişlediğini ispatladı. Bu çalışmalar sonucu Einstein bu iddianın doğruluğunu kabul etmek zorunda kaldı.
Bu kadar büyük bilim adamının yıllarca süren bilimsel çalışmalar sonucu ortaya koyduğunu Allah binlerce yıl önceden söyleyerek aslında Kur’an üzerinde neden düşünmemiz gerektiğini ortaya koyuyor.
Diğer sayıda devam etmek ümidi ile...
Eyyüp AKTAŞ
1. Ankebut, 50
2. Ankebut, 51
3. Müddessir, 25
4. Zariyat, 47