Her zaman Asr-ı Saadeti yâd ederiz derinden bir ‘ah’ çekerek... Efendimiz’in ve güzide ashabının dönemine dalar gider gözlerimiz...Sonra bir an bugüne çevirdiğimizde gözlerimizi, Peygamberî yolun takipçilerinin izlerini görüveririz yanıbaşımızda. Tıpkı ashap gibi fedakâr, çalışkan nice yiğit erler...Onlar Allah için rahatından vazgeçenler, bayramlarını kurban edenlerdir. İşte örnek davranış ve fedakârlık gösteren onlarcasından biri... Antep’li bir kardeşimizin Kurban Bayramı hikayesi...
“Hendek Savaşı’ndaki gibi açlık ve yorgunluk imtihanındaydık sanki!...”
“Bundan üç yıl önce idi… Kurban Bayramı’ydı. O yıl Allah’ın bereketiyle her zamankinden iki kat daha fazla deri toplanmıştık ve biz buna hazırlıksız yakalanmıştık. Kurban Bayramı’nın üçüncü günü olmasına rağmen hâlâ şehir dışından ve köylerden deriler geliyordu. Deri merkezindeki kardeşlerimizin büyük bir kısmı 24 saat uykusuzdu ve artık tâkatleri kalmamıştı. Biz de Türkmenistanlı bir kardeşimizle birlikte diğer işlerimizi bitirip sabah saatlerinde merkeze ulaşmıştık.
Hava kararıyordu ve buna bir de buz gibi bir soğuk eklenince, çalışanların sayısı git gide düşüyordu. Derilerle dolu arabalar geliyor fakat çalışan kişi sayısı az olduğu için saatler geçtikçe bizim de gücümüz azalıyordu. Saat 23.00 civarıydı… 7-8 kişi kadardık. Ve hâlâ deri gelmekteydi. Çalışanlar iyice yorulmuş ve bir an önce evlerine gitmek istiyorlardı. Fakat yanımızda bulunan hocalarımızdan biri devam etmemiz gerektiğini söylüyordu. Bu haldeyken Hocamıza itaat etmek, dayanabilmek çok zordu. O an aklıma Hendek Savaşı’nda sahabilerin çektiği sıkıntılar ve zorluklar geldi...
Bazı kimseler artık dayanamadıklarını, çok uykusuz ve yorgun olduklarını söylüyorlar ve gitmek istiyorlardı. Türkmen arkadaşımla birlikte hiçbirşeyi duymadan, var gücümüzle çalışmaya devam ettik. Etkilenmemek mümkün değildi. Saat ilerledikçe sayı daha da azalıyordu. Çünkü üç günlük yorgunluk ve uykusuzluk her hallerine sirayet etmişti. Ama daha boşaltılmayı bekleyen iki araç vardı. Ve bizim sayımız bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı. İlerleyen saatlerde açlık, susuzluk, yorgunluk ve uykusuzluk üst üste bindi. Derinin kokusu boğazımızda adeta tabaka oluşturmuştu. Ne yemek yiyebiliyor ne de su içebiliyorduk. Türkmen kardeşimiz o kadar yorulmuştu ki; deri tutup atmaktan parmakları kilitlenmişti, diğer eliyle kilitlenen parmaklarını açıyor ve yine devam ediyordu.
Sorumlu Hocamız yanımıza geldiğinde gözlerine bakmış ve ürkmüştüm. Kan çanağı tabiri, yanında çok sıradan kalırdı. Belki de iki gündür hiç uyumamıştı. Saatler ilerledikçe bizi hem üşüme tutuyor hem uykusuzluk bastırıyordu.
Sayımız sorumlumuz da dahil dört kişi idi. Ve işi bitirdiğimizde saat 04.00 olmuştu.”
Evet, kardeşimiz ve beraberindekiler çok az sayıya rağmen büyük iş yapmış ve ciddi manada çok yorulmuşlardı. Onlar bu örnek davranışlarıyla bize; insanların sadece kendi rahatını düşündüğü, Allah için zorluğa katlanmaktan çekindiği bir çağda, Allah için, dava için vazgeçilmez bir lezzetin olamayacağını gösterdiler. Kurban Bayramı’nda böyle fedakârca hizmet etmeyi bizzat örnek olarak bizlere gösteren ve her Kurban Bayramı’nı ümmetin kurtuluşu için feda eden Muhterem Alparslan Kuytul Hocamız’dan ve tüm fedakâr kardeşlerimizden Rabbim razı olsun. Emekleriniz ümmetin kurtuluşuna vesile olsun...(Âmin)