• Endonezya, 261 milyon nüfusuyla Çin, Hindistan ve ABD’nin hemen ardından dünyanın en kalabalık dördüncü ülkesidir.
• Dünyadaki Müslüman nüfusun yaklaşık %62’lik kısmı Asya’da yaşamaktadır. Endonezya ise en kalabalık Müslüman ülkesidir ve Müslüman nüfusu % 90 civarlarındadır.
• BM raporuna göre 2. Dünya Savaşında Japon işgali sırasında açlık ve zorla çalıştırılma nedeniyle Endonezya’da 4 milyon insan öldü.
• Endonezya’da 93 milyon insan Dünya Bankası’nın günlük açlık sınırı olarak belirlediği 3.10 dolardan daha az kazanıyor.
• Endonezya’daki gelir eşitsizliğini inceleyen İngiliz yardım kuruluşu Oxfam, dört işadamının servetinin 100 milyon insanın gelirinden daha fazla olduğunu açıkladı. Dört işadamının 30,7 milyar dolarlık serveti, ülkedeki en yoksul 100 milyon insanın gelirine bedel.
• Endonezya’da yer altı zenginlikleri bakımından diğer sömürü altında olan Müslüman ülkeleri gibi bol ve çok çeşitli madenler mevcuttur. Kalay, petrol, doğalgaz, kömür, boksit, manganez, altın ve gümüş yatakları dünya rezervleri arasında önemli bir yer tutuyor. Ayrıca bunlardan başka nikel, bakır ve iyot ile tuz da zengin yeraltı madenleri arasında yer alıyor.
• Ülkede, her yıl yaklaşık 40 bin kişi sıtmadan hayatını kaybediyor.
2004 HİNT OKYANUSU DEPREMİ VE TUSUNAMİ
Endonezya sürekli olarak sel felaketi, heyelan, tsunami ve yanardağların patlaması ile gündeme geliyor. 26 Aralık 2004 günü meydana gelen, merkezi Endonezya olan Hint Okyanusu depremi ve tsunamisi bunlardan yalnızca bir tanesi... Batma nedeniyle meydana gelen deprem, Hint Okyanusu’na kıyısı olan karaları vuran, yüksekliği 30 metreye kadar çıkan tsunamiler üretti ve bu nedenle on dört ülkede 230.000’den fazla kişi öldü. Bu, tarihteki en çok ölüme yol açan doğal afetlerden biriydi. Endonezya ise en ağır zararı alan ülkeydi. 9,1 ile 9,3 olan büyüklüğü ve 8-10 dakika süresiyle bugüne kadar görülmüş en fazla ölüme yol açan altıncı deprem oldu.
Endonezya’daki depremden 18 gün sonra felaket bölgesine gidip oradaki izlenimlerini ve neler hissettiğini bir konferansta anlatan Suudi Arabistanlı Şeyh Haleed Bin Muhammed Er Rasheed, konuşmasında gördüklerini şöyle anlatıyor;
“Gördüğüm şeyler sizin düşündüklerinizden daha büyük, gördüklerim hayalinizi ve vasfedeceklerinizi aşacak şeyler. Ben gördüklerim gibisini asla görmedim! Yalnız ve yalnız Allah’ın kitabında zalim kavimlere nasıl azap ettiğini işitmiştim.
Oraya gittiğimde göğsüm daralıyordu! Biliyor musunuz neden? İstiyordum ki bir tane başörtülü ya da vücudu örtülü bir bayan göreyim. Vallahi görmedim! Ama onlara haksızlık olmasın başı örtülü vardı ama o başı örtülü olanların da altlarında daracık kot pantolonları vardı. Oranın kadınlarının hepsinin hali buydu. Başları örtülü, vücudunun diğer yerleri ise açık! İstisnasız her yer öyleydi. Hem giyinik hem çıplak! Her yerde, sağda, solda, her tarafta... Tahammül edemiyordum bu gördüklerimden ötürü…
Orada beni bir medreseye götürdüler. Burası yetimlerin İslami eğitim aldıkları bir yerdi. Bu yetim çocukları sorumluluğu altına alan birkaç kişi burada onları eğitip, hocalar yetiştirmeye çalışıyorlar, bu yetiştirdiklerini de Endonezya’daki bazı beldelere götürüp davet çalışması yapıyorlardı. O medreseye vardığımızda göğsüm ferahladı. Kur’an halkaları gördüm, namaz kılanları gördüm, kıyam edip dua edenleri gördüm. Lakin bu az topluluk o koca ve müfsid topluluğun karşısında ne yapabilirdi ki? Bu kişiler sapıklığa düşmüş binler, milyonlar karşısında ne yapabilirdi?
Bir fabrika işçisine, “Bu felaket sırasında neler yaşadın?” diye sordum. Fabrikada çalışan işçi: “Kıyıdaki sular içeri çekilince kara açığa çıktı ve balıklar açıkta kaldı. İnsanlar 1-2 km boyunca balıkların açıkta kaldığını görünce, balıkları toplamak için denizin çekildiği bölgelere inmeye başladılar. Sonra baktım ki onlarca metre yükseklikteki dalgalar o balıkları toplayan kalabalığın üzerine doğru geliyor. Dalgaların kapkara bir rengi vardı. Ve o kadar süratli geliyordu ki tasavvur edemeyeceğin kadar süratliydi. Ve orada sadece insan sesleri duydum, yalvarma sesleri, Allah’a sığınma sesleri her yerden duyuluyordu. İçinde gazabı taşıyan kapkara dalgalar! Vallahi o dalgaların içinde yalnızca Cabbar olan Allah’ın gazabını görüyordum. Su yerin dibine çekildiğinde yerin dibindeki lavlar ile birleşip ateş topları meydana geldi. Suyun sıcaklık derecesi yükselmeye başladı hatta çok yüksek bir dereceye çıktı. O insanları yaktı, boğdu, helak etti. Hiç kimse sağ kalmadı. Gördüğünüz o cesetler simsiyah olmuştu tıpkı kömür gibiydiler” diye anlattı. Aklıma,“Bizigazaplandırdıklarından dolayı biz de onlardan intikam aldık” (Zuhruf-55) ayeti geldi.
Ben onlara,“Bu deniz kenarında yaşayan insanlar neler yapardı?” diye sordum. “Zulüm ediyorlardı” dediler. Nefislerine zulmediyorlardı, başkalarına da zulmediyorlardı. Aralarında zina yayılmıştı. Fuhşiyat ve münker de yayılmıştı. Aralarında büyük bir şey yaygınlaşmıştı bu anlattıklarımızdan daha büyük, onlar öyle bir hale geldiler ki yaptıkları münkeri normal görmeye başlamışlardı. Zinayı görüyorlardı da, Allah’a isyan edeni görüyorlardı da hiçbir şey söylemiyorlardı.
Hatta zina artık hayatlarında normal bir şey oldu. Müslüman çocukları Müslüman kızları ile zina yapıyordu. O zaman Cabbar olan Allah gazaplandı. Ve denizlere emretti, yerlere emretti, dağlara da emretti ondan tek bir kelime ile çok kısa bir sürede bir anda binlerce insanı ve kilometrelerce yeri helak etti. Kendisinin ne kadar şiddetle cezalandıran olduğunu görelim diye…
Ya Rabbi denizin üzerindeki çer çöp gibi çok olan şu ümmete uyanış ve diriliş ihsan eyle!
Ümmetin yeniden dirilişi için mücadele edenlere yardım eyle!
Seni gazaplandıracak amellerden sana sığınırız Allah’ım!