“Çocuklar düşmesin diye analar elinden tutar sanırdım; meğer anneler düşmemek için çocukların elinden tutarlarmış.”
Günümüzde modernite ve onu ayakta tutan kapitalizm, önünde en büyük engel olarak, İslam ve kurumsallaştırdığı aileyi ve kadını görmektedir. Son yıllarda seküler öğretiler doğrultusunda analizci yöntemi benimseyen batıda beyinleri yıkanmış bazı araştırmacı ve akademisyenler, akıl yürütme yöntemini vahiy alanında da kullanmaya kalkışarak, İslam’ın inanç, ibadet, aile ve toplum sistemini yeniden şekillendirmeye çalışmaktadırlar. Aynı kulvarları paylaşan kapitalist medya patronları da ellerindeki araçları onların hizmetine sunmaktadır. Amaçları toplumunun temellerini oluşturan kadını ve aileyi çökertip, gelenekçi gördükleri Müslümanları allayıp pulladıkları modernite potasında eriterek post-modernite kalıplarıyla yeniden şekillendirmektir.
Birey merkezli modernite ve onun ekonomik sistemi kapitalizm, aslında tüm dünyada din ve aileyi tutucu ve gelenekçi yapı olarak nitelemektedir. Yine modernitenin bir başka sosyo-kültürel ürünü olan komünizmde de aynı bakış açısı hâkimdir. Her iki sitemin de amacı, bireyleri kendi ilkeleri doğrultusunda şekillendirmektedir. Yine iki sistemde de olmazsa olmaz kurallar adeta dinsel doğmalara dönüştürülmüştür. Bu nedenle asrımızın insanı kırk katırla, kırk satır arasında tercihe zorlanmaktadır.
Komünizmin çökmesinden cesaret alan Kapitalist sistem, globalleşen dünyada toplumların kılcal damarlarına nüfuz ederek, müslüman kadını korkunç tüketim alışkanlığına sürüklemektedir.
Moderniteyi besleyen sosyo-kültürel ve ekonomik konsept, özgürleştirmek adına insanın maddi arzularını kamçılayarak kadını, sahip olduğu ya da sahip olmak istediği eşyanın kölesi konumuna getirmiştir. Oluşturduğu dayatmalarla Dünyevi dine dönüştürdüğü sistemin dışında arayışları engellemektedir. İnsanların, medyanın alabildiğince pompaladığı reklam, moda ve imaj dürtüleriyle beyinleri yıkanarak, sürekli tüketime ve israfa zorlanmaktadır. Önlerine konan bu cezbedici tuzaklardan kurtulması nerdeyse imkansız hale gelmiştir. Sonuçta asırlarca hayatını kolaylaştırmak adına hükmettiği eşya, kendine hükmetmeye başlamıştır. Bilhassa çağımızın kadınları aile kazancından daha fazla harcayan tüketici konuma gelmiştir. İsraf ettiği ihtiyaç dışı eşyalar için yaptığı harcamalarla kölelik zincirine yeni bir halka daha ekleyerek, borç batağına sürüklenmekte; her geçen gün, daha da bencil, mutsuz, bezgin ve karamsar konuma gelmektedir.
PEKİ BU MODERNİTE NASIL OLUŞTU?
Kaynaklara göre modern kelimesi Latince “modernus” kelimesinden türetilmiştir. Modernus ise aynı dildeki mododan türemiş bulunmaktadır. Kelimenin anlamı hemen şimdi/günümüz demektir. Modernite kelimesi ilk defa 5. yüzyılda eskiye karşı yeni dönemi belirlemek için ortaya atılmıştı. Hıristiyan dünyasını Romalı ve Pagan geçmişten ayırmak için? modernus? şeklinde kullanılmıştır.
Toplumsal yapıda modernite sürecine bakıldığında yapısını insan ve akla dayandırdığı görülmektedir. Vahye dayalı din ve inanç, toplumsal yaşamdan uzaklaştırılarak siyasal yapıda laiklik benimsenmiştir. 18. ve 19. yüzyılların keşifler, sömürgeler ve buluşların da katkısıyla oluşan Sanayi Devrimi toplumsal refah düzeyinin yükselmesi sonucunda kapitalist yapıyla evrimini tamamlamıştır. Sonraki dönemlerde tamamen ideolojiye dönüşerek, kendi siyasal sistemini de kurmuştur.
Modernite kavramının batıdaki aydınlanma döneminin ürünü olduğu konusunda araştırmacılar fikir birliği içerisindedir. Modernite ve yeni ismiyle Post-Modernite doğrulusunda oluşmakta olan küreselleşme, Yahudi ve Hıristiyanlıkla doğudaki felsefi inanç sistemlerini kendi potasında erittikten sonra, önündeki en büyük engelin İslamiyet olduğunu öngörmüştür.
MODERNİTEDE KADIN
Modernitenin dini erozyona uğratma hedefinde ilk önce aile ve kadın bulunmaktadır. Batıda olduğu gibi ülkemizde de kadının kodları ile oynanarak anneliği elinden alınmaya çalışılmaktadır. Kadın yapısı gereği Allah Azze ve Celle tarafından onun doğurganlık fonksiyonunu yerine getirmesi ve nesli devam ettirmesi için yaratılmıştır. Bu işlevi kaybolunca kadınla erkek arası bir türe dönüşmektedir. Çok acıdır ki bugün batıda kadının doğurganlık fonksiyonunu dile getirmek ve çocuk yapmasını önermek dahi bazı kadınların tepkisini çekebilmektedir. Tepkiler oldukça klasiktir: Çocuk makinası değiliz! Organlarım bana aittir! Bu olgunun yerleşmesinde, erkekleşen kadın feministlerin katkısı oldukça büyüktür. Ne var ki basın ve medya da bu düşünceye çanak tutmaktadır. Feministler kadını özgürleştirme adına Antik Roma Devletinde olduğu gibi birer seks kölesi haline dönüştürmektedirler. Maalesef son yıllarda İslam coğrafyasında da bu söylemler yaygınlaşmaya başlamıştır. Son yıllarda Müslüman mahallesinde türeyen ve medyanın “İslamcı Feministler” olarak lanse ettiği bazı hatunların bu konuları konuşup, kalem oynatmadan önce İslam büyüğü hanımların yaşamını inceleyip, sonra da kimin değirmenine su taşıdıklarını değerlendirmeleri gerekir.
Modernite aile yaşamını ortadan kaldırmaktadır. Sistemde özellikle kadının alabildiğine özgürlüğü esas olunca aile yaşamının bu özgürlüğü kısıtladığı düşüncesi hakim olmuştur. Bu nedenle boşanma oranı oldukça yükselmiştir. Sinema, medya ve pek çok kitle iletişim araçları erkeklerin şehevi dürtülerini olabildiğince körükleyerek bu alanda yeni sektörler oluşmasını sağlamaktadır. bu sektörlerin en büyük ve önemli malzemesi de kadındır. Bireyler cinsel ihtiyaçlarını hayvanlar gibi kolay ve serbestçe karşılar hale gelmişlerdir. Yasalarda zina suç olmaktan çıkarılmıştır. Çocuklar arasında flört yaşı oldukça aşağılara inerek, mahremiyeti -hele genç kızların- ortadan kalkmış bulunmaktadır. İstatistiklere göre eşler arasında aldatma oldukça yaygınlaşmış, pek çok çift bu konumu kanıksar hale gelmiştir. Eşcinsellik Sodon ve Gomore’yi aratır konuma gelmiştir. Bunun sonucu kadın kadına ve erkek erkeğe birlikte yaşamalar yaygınlaşmıştır.
Modernite ve kapitalizmin nihai hedefi doğurganlığını kaybetmiş, zamanının çoğunu evin dışında geçiren erkeğimsi kadın türü ve hiçbir sorumluluk üstlenmeyen, gününü gün etmeye çalışan kadınımsı erkek türü üretmek bulunmaktadır. Bu oluşumun gerçekleşmesine bugünkü çekirdek aile dediğimiz tek çocuk sahibi bazı aileler de istemeden çanak tutmaktadır. Ailelerde artık anne ve baba rol model olmaktan çıkmış, tv dizilerindeki hayali karakterler onların yerini almıştır. Hele çalışmak zorunda olan annelerin çocukları kendilerini yalnızlığa itilmiş hissetmekte, boşluğu tv ve internet bağımlılığı ile gidermeye çalışmaktadırlar.
(devam edecek)