Tefsir

Mutsuzluk, Sapıklığın Ürünüdür!

Paylaş:

 

                “Kim de beni anmaktan yüz çevirirse mutlaka sıkıntılı bir hayatı olacaktır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.”1

                Kişi Allah’ın yolunu izlemekle; sapıklıktan ve mutsuzluktan yana güven içinde olur. Yüce Al­lah yalnız yolunu izleyenleri, sapıklık ve mut­suzluktan koruyacaktır. Mutsuzluk, sapıklığın ürünüdür. İsterse sapıklığa düşen, dünyanın bü­tün imkânlarına sahip olsun. Bu imkânların biz­zat kendileri bile mutsuzluktur, onun için hem dünyada mutsuzluk hem ahirette mutsuzluk… Haram olan nimetleri ve kazançları mutlaka bir keder izler. Sürekli üzüntü içindelerdir. İnsan Allah’ın doğru yolundan sapınca şaşkınlığa, hu­zursuzluğa ve bunalımlara girer. Oradan oraya sürüklenir. Bir türlü dengeli, istikrarlı olamaz. Mutsuzluk, yemyeşil-gür bir çayır gibi görünse de zehirli otları da barındıran bir otlak gibidir. Çünkü hemen ardından ahiret yurdunda en bü­yük mutsuzluk gelir. Allah’ın doğru yolunu izle­yenler ise yeryüzünde sapıklık ve mutsuzluk­tan uzaktırlar. Bu ise kaybedilen cennetin tekrar geri gelişidir. Ahiret gününde ise zaten oraya dö­necektir. Allah ve O’nun geniş rahmeti ile bağını koparan yaşam, ne kadar bolluk ve eğlence dolu olsa da sıkıntı doludur. Bu Allah ile bağını kopar­manın ve O’nun huzurundan, koruyuculuğundan mahrum olmanın sıkıntısıdır. Şaşkınlığın, ürkek­liğin ve kuşkulu hayatın sıkıntısıdır. İhtirasın ve endişenin sıkıntısı. Elindekine dört elle sarılma ve onları kaybetmeme endişesinden kaynakla­nan sıkıntı. Arzuların parıltıları ardında sürüklen­me ve kaçırdığı her şeye karşı duyulan hayıflan­ma sıkıntısı. İnsanın kalbi Allah’ın koruyuculuğu dışında başka hiçbir yerde huzura kavuşamaz. Allah’ın kopmayan sağlam kulpuna yapışmadan, güvenin huzurunu hissedemez. Şüphesiz ki, ima­nın verdiği huzur, hayattaki tüm lezzet ve rahat­lığın üstünde bir durumdur. İmanın huzurundan mahrum olmak ise, öyle bir mutsuzluktur ki, fa­kirlik ve yoksulluğun sebep olduğu mutsuzluk asla onunla bir olamaz.

                “…Zikrimden yüz çevirirse…” Benimle bağını keserse… “O geçim sıkıntısına düşer ve kıyamet günü onu kör olarak toplantı yerine süreriz.” Bu da onun sapıklığına benzer bir sapmadır. Dünya­da Allah’ın mesajından yüz çevirdiği için bu şekil­de cezalandırılıyor. Bu kişi körlüğünün nedenini anlayamadığı için soruyor “Ya Rabbi beni niye kör olarak toplantı yerine sürdün, oysa daha önce benim gözlerim görüyordu.” Kendisine şöyle ce­vap veriliyor. İşte böyle. Vaktiyle sana ayetlerim geldi de onları unutmuştun. Bugün de böylece tarafımdan unutulursun.

                “Biz, azıtarak Rabbinin ayetlerine inanma­yanları işte böyle cezalandırırız. Hiç kuşkusuz ahiret azabı daha ağır ve daha süreklidir.” Rab­binin uyarıcı mesajından yüz çeviren, savurganlık yapmıştır. Savurganlık yapmış, en kıymetli hazine ve en büyük servet olan elinin altındaki doğru yolu bir kenara itmiştir. Gözlerini, asıl ya­radılış ama­cının dışında kullanıp, Allah’ın ayetlerini hiç görmeyen insan da savurganlık yapmıştır. Artık dayanılmaz bir sıkıntı içinde yaşamayı hak et­miştir. Kıyamet gününde ise kör olarak mahşere getirilecektir!

                “Kendilerinden önceki nice nesilleri helâk et­miş olmamız onları hâlâ yola getirmedi mi? Oysa onların yurtlarında dolaşıp duruyorlar! Kuşku­suz bunlarda akıl sahiplerinin çıkaracağı ders­ler vardır. Eğer Rabbinin daha önce verilmiş bir hükmü ve belirlenmiş bir vadesi olmasaydı yok edilmeleri kaçınılmaz olurdu.”2

                İnsan, geçmiş nesillerin sonlarını düşündü­ğünde, gözleriyle onların erimiş toprak haline gelmiş evlerini, tarihi mimarilerini seyrettiğinde, hayalinde bu evlerde yaşayan o insanları canlan­dırdığında, geçip giden bedenlerini-kişiliklerini, yok olan ruhlarını, hareketlerini ve duruşlarını, düşüncelerini ve umutlarını, arzularını ve amel­lerini… Evet, bu bütün hayalleri, somut tablola­rı, heyecanları ve duyguları düşündüğü zaman… Sonra gözlerini açıp, boşluk ve ıssızlıktan başka bir şey görmediğinde… İşte o zaman insan ön­ceki milletleri yutan gücün kendisini de yutmak üzere olduğunun farkına varır. O zaman önceki milletleri yakalayan kudret elinin kendisini de yakalayabileceğini anlar. O zaman da artık uyar­manın ne demek olduğunu anlar. İbret alınacak olayların gözleri önüne serildiğini görür. Önce­ki milletlerin akıbetleri aklı başında olan insan­lar için bir ibret olması gerekirken bu insanlar ne oluyor da doğru yola gelmiyorlar… Sağduyu sahiplerinin bu olaylardan çıkaracakları birçok dersler vardır.

                Eğer yüce Allah’ın üstün bir hikmetin gereği olarak onları, bu dünyada azap ile cezalandır­mamaya ilişkin sözü olmasaydı, öncekilerin başına gelenler onla­rın da başına gelirdi. Fakat senin Rabbin daha önce onlara söz vermiş ve onlara be­lirlenmiş bir süre tanımıştır: “Eğer Rabbinin daha önce verilmiş bir hükmü ve belirlenmiş bir vadesi olmasaydı, yok edilmeleri kaçınılmaz olurdu.”

Belli bir süreye kadar ertelendiklerine, kendi hallerine bırakılmayıp, mühlet verildiklerine göre -Ey Muhammed- onlara karşı ve sırf bir sınanma aracı olarak kendilerine verilmiş o dünya haya­tının güzelliklerine karşı senin bir sorumluluğun yoktur. Onlara sunulanlar sırf bir sınanma aracı­dır. Yüce Allah’ın sana nimet olarak verdikleri, onlara sınanma aracı olarak verdiğinden çok daha iyidir.

                “Ey Muhammed, öyleyse onların söyle­diklerine sabret. Güneşin doğuşundan ve batışın­dan önce Rabbini övgü ile noksanlıklardan tenzih et; gecenin bir bölümü ve gündüzün başlangıcı ile sonunda da O’nu noksanlıklardan tenzih et ki, karşılığında hoşnut olasın.”3

                …Gün boyunca Allah ile bağını kesme… “Ki kar­şılığında hoşnut olasın.” Kuşkusuz Allah’ı noksan sıfatlardan arındırmak, Allah’a bağlılıktır. Allah’a bağlı olan kalp, hoşnut olur ve huzura kavuşur. Bu güzelim hoşnutluğun himayesinde güven bulur. Bu emin koruma altında huzura kavuşur. Hoş­nutluk, Allah’ı noksan sıfatlardan arındırmanın ve O’na kulluk yapmanın ürünüdür. Hoşnutluk yalnız başına insanın iç aleminden akıp gelen ve kalbin derinliklerinden coşup gelen peşin bir mükafattır.

 

1.                   Taha 124

2.                   Taha 128, 129

3.                   Taha 130