Bu ay İhsan Süreyya Sırma’nın Haçlı Seferleri adlı eserini tanıtıyoruz.
Kıyamette, “ümmetim” diye Allah’a niyazda bulunacak bir peygamberin ümmetiyiz. Ümmet-i Muhammed’iz... Tarihten bu yana İslam dünyasının başına gelen ve kaybedilen bütün imtihanların temelinde dünya sevgisinin getirdiği ‘ümmet olma’ şuurunun zayıflamasının geldiğini görüyoruz. İslam dünyası üç zor zaman geçirmiştir ve bu zor zamanlar ümmet şuurunun zayıfladığı zamanlardır:
- Osman zamanındaki iç çatışmalar
- Moğol istilası
- Haçlı Seferleri
HAÇLI SEFERLERİ ÖNCESİNDE HRİSTİYAN BATI DÜNYASI VE MÜSLÜMANLAR
Batı’nın “Orta Çağı”, Müslümanların ise “Altın Çağı” yaşadığı bir döneme gidelim. Batı dünyasında sosyal sınıflar arasındaki uçurumun derinliği her geçen gün halkın huzurunu, şeref ve haysiyetini yutuyor; onları kiliseye ve papaya bağımlı hale getirerek maddi- manevi sömürüyordu. İnsanların “mülkiyet” hakkı olmadığı gibi her şey krala ve derebeylerine aitti. Müslümanlarda ise “sultan/ulu’lemr” dediğimiz; İslam’ın şeriatına müdahale etmeden uygulayan bir yönetim sistemi mevcuttu. O zaman Müslüman devletinde yaşayan ‘sıradan’ bir Müslüman, Hristiyan ülkelerinde yaşayan ‘sıradan’ bir Hristiyan’dan daha fazla haklara sahipti. İşte Haçlı Seferleri Hristiyanların ilk etapta bize gıpta ettiği bir ortamda gerçekleşti.
HAÇLI SEFERLERİNİ DOĞRU ANLAMAK
Abbasi Devleti’nin son dönemlerinde çözülmeler başladı. Peygamberimiz’in bize haber verip ümmetini ikaz ettiği “vehn” Müslümanların ve devleti yönetenlerinin kalplerinde bir araz olarak felaketlerin temelini oluşturdu… İnsanlık tarihinde masum yüz binlerce insanın kanına, malına ve ırzına mal olan bu hadiselerden “Haçlı Seferleri”, Avrupa Hristiyan dünyasının, 11. yüzyılda Müslümanlara saldırması ve Ortadoğu’yu işgal etmesidir. Mesele tarih kitaplarında ne kadar ‘dini’ sebeplere dayatılarak işlenmiş olsa da bu seferlerin temelinde İslam dünyasının içinde bulunduğu çalkantılı durumu fırsat bilip elinde bulunduğu zenginliği gasp etmek niyeti yatar. İsa adına başlatılan bu seferlerde bizzat papa ve şövalyeler İsa’ya ihanet etmişlerdir. Yazarımız bunu şöyle bir dize ile dile getirmiş:
“Şu vadiler ki bağrında, nice ölüler vardır
İsa adına koşan nice “düşmen-i İsa” vardır
Binlerce âdem ki bayrakları Muhammed’dir
Muhammed’i unutan Muhammedîler vardır…”
Bayrağında “Muhammed” yazan ancak onun davasını unutan, iktidar savaşına düşen Ümmet-i Muhammed, Hristiyan dünyasının iştahını kabarttı. Papa II. Urbain 1095 yılında Fransa’nın Klermon şehrinde toplanan konsilde senyörleri, şövalyeleri ve bütün Hristiyanların, Müslümanlarla savaşa çağıran etkili bir konuşma yaptı. Müslümanların elinde olan ve Hristiyanların istedikleri gibi ziyaret ederek kendi dinlerindeki hac vazifesinin yerine getirdikleri Kudüs’e girdirilmediklerini, hac ibadeti yapamayacakları yalanı ile insanları dini kullanarak kışkırttı. Bundan sonra Piyer Lermit de üstü başı yırtık, elinde haç olduğu halde bütün Fransa’yı ve Avrupa’yı dolaştı. Halkı, Haçlı Seferlerine katılmak için teşvik etti. Yani Haçlı Seferleri düzenli, planlı bir ordu ile değil; insanların hac vazifelerini yerine getirmek için kilisenin himayesinde yola çıktıkları dağınık, “çapulcu” denebilecek düzensiz bir orduyla başladı. Bu savaş için yola çıkanların bir kısmı devletin askeri, bir kısmı hac ibadeti için himaye adıyla kandırılan halk iken; bir kısmı da kiminle savaştıklarını bilmeyen paralı askerlerdi. İslam’ın himayesinde yaşayan gayrimüslimler İslam’dan o kadar memnundular ki değil Müslümanlarla savaşmak, onları kendi dinindekilere karşı savunuyorlardı. Ancak para ve tehditlerle İslam’ın himayesinde olanlar da bu orduya dahil edildi.
İslam dünyası nasıl bir çözünürlük içindeyse böyle bir orduya karşı koyamadı ve sekiz defa gerçekleştirilen bu seferler sonucu Urfa, Antakya ve Kudüs başta olmak üzere birçok yeri Hristiyanların yağmacı ve açgözlü yönetimine teslim etti. Yüz binlerce masum insan öldü. Bu ordu girdiği her yeri talan etti. Evlerinden çıkmak istemeyen sivillerin evlerini, bahçelerini ateşe verdi. Gebe kadınların karınlarını deşerken, kundaktaki bebekleri ateş üzerinde şişlerde döndürdü. Erkekleri üryan vaziyette bineklere bağlayıp sokaklarda gezdirdi, kadınların ırzına geçti… Öyle ki ordunun geldiğini duyan bazı bölgelerin kadınları kendilerini öldürmeleri için kocalarına ve babalarına yalvarır oldular. Oysa Hz. Ömer Kudüs’ü fethettiği zaman “onların kilisesi yıkılmayacak, mesken yapılmayacak, arazileri alınmayacak, haraçlarına dokunulmayacak” gibi daha birçok maddenin yer aldığı bir eman yazmıştı. Kudüs’ü işgal eden haçlılar ise Hz. Ömer camisine sığınıp dua eden Müslümanları genç- yaşlı ayırt etmeden katletti. Şimdiye kadar “sevgi, barış ve tebliğ” kavramlarıyla anılan Hristiyanlık bu seferler ile “haç ve kan” ile anılır oldu. Bu seferlerle Papa II. Urbain Hristiyan dünyasını pasiflikten çıkararak militarize etti, Müslümanları zalim barbarlar olarak tanıtırken bu orduyu bizzat Tanrı’nın yönettiğine halkı inandırdı. Biz birbirimizle uğraşmayıp bir zamanlar olduğu gibi “ümmet” olabilseydik Batı’nın bütün konsilleri toplansa da böyle bir girişimde bulunmaya cesaret edemezlerdi. Ancak bir tespihin taneleri gibi dört bir yana dağıldık, zayıfladık ve parçalandık…
HAÇLILAR VE YAHUDİLER
Tarih boyunca Yahudiler ticaret ve finansla ilgilendikleri için para ancak onlardan temin edilebilirdi. Ancak Yahudiler Hristiyanları Kudüs’ten çıkaran, Hz. İsa’ya işkence yaparken Hz. Meryem’e iftira edenler değiller miydi? Hristiyanlar temelden düşmanı olan Yahudilerden borç ister miydi? Yahudiler Kudüs’ü işgal edeceklerini bile bile bu vahşi orduya nasıl borç verirdi? Ancak akla ve değerlerine aykırı olanı yaptılar; Hristiyanlar Yahudilerden borç istedi, onlar da verdi. İki düşman kesim Ümmet-i Muhammed için “bir” oldu. Yahudiler borçlarını geri alamadı, haçlı ordusuna sıcak bakmayan Yahudiler kılıçtan geçirildi. Binlerce Yahudi öldürüldü…
Tarihten bugüne düşmanın stratejisi hiç değişmedi: Müslümanları birbirine düşürdü...
Dün saltanat kavgası, mal hırsı, bugün Şii- Sünni/ Kürt- Türk çatışması… Düşmanımız biz ümmet olduğumuz sürece bizi yenemeyeceğini biliyor; planını “ümmet olma şuuruna” balta vuracak şekilde yapıyor…
Yazarımız bu eserinde haçlı seferlerinin öncesini, esnasını, sonrasını, sebep ve sonuçlarını sıkmadan ele almış. Siz okuyucularımıza da ibret nazarıyla bu kitabı okumak kalıyor. Rabbimizden, bize yeniden ümmet olma şuurunu bahşetmesini niyaz ediyoruz!