Makale

RAMAZAN GECELERİ VE TERAVİH

Paylaş:

Ramazan ayı Allah’ın kullarına ihsan ettiği önemli bir aydır. Faziletiyle ilgili yazılmış ve söylenmiş çok söz vardır. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Şüphesiz Allah ramazan orucunu farz kıldı, ben de ramazan gecelerini ihya etmeyi sünnet kıldım. Her kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek ramazanı oruçla, gecelerini de namazla ihya ederse anasından doğduğu gibi günahlarından temizlenmiş olur”1 buyurmuştur.

Görüldüğü gibi ramazan gecelerini ihya etmek, Müslüman için son derece menfaatli bir durum. Burada ihya etmek teravih namazı olarak zikredilmeye çalışılmışsa da, sadece buna hasretmek eksik olur. Asıl olan, bu geceleri en hayırlı bir şekilde değerlendirmektir. Kur’an okumak, Peygamber hayatını okumak, tefekkür ve tezekkürle meşgul olmak, sohbetlere katılmak,  tebliğ ve tanışmak için iftar programları düzenlemek, ramazan gecelerinde yapılması gereken işlerden olmalıdır.

Ramazan ayı, Kur’an ve ibadet ayı olduğundan, gündüzlerini oruçlu geçiren Müslümanların, oruçlarının sevabını yok edici davranışlarda bulunmaması ve gecelerini malayani ile geçirmemesi gerekmektedir. Bunun için insan, ramazan ayında kendisini her yönüyle hesaba çekmelidir. Yaptığı güzelliklere devam etmeli, yapmaması gerekip de yaptığı yanlışlardan da vazgeçip, nasuh bir tevbe etmelidir. Deyim yerindeyse kul, yeniden doğmak için ramazan ayını fırsat bilmelidir.

Ramazan gecelerinin ihyasında önemli ibadetlerden birisi de teravih namazıdır.                                                                                                          Teravih, Arapça “tervîha” kelimesinin çoğulu olup “rahatlatmak, dinlendirmek” gibi anlamlara gelir. Ramazan ayına mahsus olmak üzere yatsı namazından sonra kılınan sünnet namazın her dört rekâtının sonundaki oturuş, ‘tervîha’ olarak adlandırılmış, sonradan bu kelimenin çoğulu olan teravih kelimesi, ramazan gecelerinde kılınan nafile namazın adı olmuştur.

Hz. Peygamber, teravih namazını birkaç gece dışında sürekli olarak tek başına kılmış ve arkadaşlarını; “Kim ramazan namazını (teravih) inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek kılarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır”2 diyerek bu namaza teşvik etmiştir.

Bu husustaki rivayetlerden birisi de  şöyledir: “Hz. Peygamber ramazanda Mescid-i Nebevî’de itikâf için hasırdan bir hücre edinmişti. Ramazanın son on gününde birkaç gece (Hz. Âişe’nin rivayetine göre iki veya üç gece) buradan çıkıp cemaatle hem yatsı namazını hem de teravih namazını kılmıştı. İnsanların yoğun ilgisini görünce bir gece yatsı namazını kıldırıp hücresine çekilmiş ve teravihi kıldırmak için çıkmamıştı. İnsanlar Hz. Peygamberin çıkacağını umdukları için beklemişler, hatta uyuduysa uyansın diye öksürmeye başlamışlardı. Hz. Peygamber (sabah namazı vaktinde) dışarı çıkıp, orada bekleyenlere şöyle demiştir: . “Sizin teravih kılmak hususundaki arzunuzun farkındayım, bu namazı size kıldırmam için bir engel de yoktur, fakat teravihin size farz kılınmasından endişe ettiğim için çıkıp kıldırmadım. Şayet farz kılınacak olsa bunu hakkıyla yerine getiremezsiniz. Haydi, evlerinize gidiniz. Farz namazlar dışında, kişinin kıldığı en faziletli namaz evinde kıldığı namazdır.”3

Teravih namazı konusunda sahabe uygulamasına gelince; Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ebû Bekir ve kısmen de Hz. Ömer döneminde teravih namazı münferiden, yani cemaat olmaksızın kılınmaktaydı. Bir ramazan gecesi Hz.Ömer mescide girdiğinde, halkın dağınık bir şekilde teravih namazı kıldığını görmüş ve dağınık bir şekilde kılmak yerine, insanları bir imamın arkasında toplayıp cemaatle daha derli toplu ve düzenli bir şekilde kılınmasının uygun olacağını düşünmüş ve ertesi gün Übey b. Kâ’b’ı teravih imamı tayin etmiştir. Hz. Ömer insanların bu şekilde düzenli olarak teravih namazı kılmalarını da “Bu ne de güzel bir yeniliktir!” diye nitelemiştir. Yenilik diye tercüme ettiğimiz ‘bid’at’ kelimesi, Hz. Peygamber zamanında olmayıp, ondan sonra ortaya çıkan anlayış ve uygulamalar için kullanılmaktadır. Teravih namazı, Hz. Peygamber tarafından birkaç kez cemaatle kılındığına göre, Hz. Ömer’in “Bu ne güzel bir yeniliktir” sözü, teravih namazı kılmanın bir yenilik olduğunu göstermez. O halde Hz. Ömer bu sözle ya teravihin düzenli olarak cemaatle kılınmasını, ya Hz. Peygamberin kıldığı sayıya ziyade yapılmış olmasını, (yani sekizden yirmiye çıkarılmış olmasını) ya da her ikisini birlikte kastetmiş olmalıdır.

Öte yandan, sahabe zamanında teravih namazının yirmi rekat kılındığı konusunda icma bulunduğu ileri sürülmektedir.  İmam Mâlik, Muvatta adlı eserinde Hz. Ömer’in, Übey b. Kâ’b ile Temim ed-Dârî’yi ramazanda cemaate 11 rekât namaz kıldırmak üzere teravih imamı tayin ettiğini, imamın her rekâtta yaklaşık 100 âyet okuduğunu, kıyamın uzaması sebebiyle bir kısım cemaatin bastona dayanma ihtiyacı hissettiğini ve fecrin doğmasına yakın bir zamanda evlere dağıldıklarını kaydetmiştir.

Teravih namazı yatsı namazından sonra, vitir namazından önce kılınır ve yirmi rek’âttir. Teravih namazında her iki rek’âtte bir oturmak ve selâm vermek sünnettir. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem böyle kıldırmıştır. Böylece terâvihi yirmi rek’âtte on selâmla tamamlamak, üzerinde ittifak edilen en faziletli kılınış biçimidir.

Sünnetteki bu şekil, Şâfiîlerde vücub emri şeklinde anlaşılmıştır. Bundandır ki, Şâfiîlerde terâvih namazında iki rek’âtte bir selâm vermek vâciptir. Hanefîlerde ise iki rek’âtte bir selâm vererek kılmak daha fazîletli olmakla berâber; dört rek’âtte bir selâm vermek de iki rek’âtte bir selâm vermek gibidir. Selâmı dört rek’âtten fazla geciktirmek ise mekruhtur. Hanbelîlere ve Mâlikîlere göre ise, yirmi rek’ât tek selâmla kılınırsa namaz sahihtir; fakat her iki rek’âtte bir  selâm sünneti  terk edildiği için, böyle yapmak mekruhtur.

İmam Ebû Hanife’ye göre teravih namazının ilk sekiz rekâtı sünnet-i râtibe4, kalan on iki rekâtı ise sahabenin yaptığı bir ibadet olduğu için müstehaptır. Bu açıklamalara göre teravih namazının sekiz rekâtının Hz. Peygamber’in sünneti, geri kalan 12 rekatının ise, teravihin 20 rekat olduğuna dair zayıf rivayet dikkate alınmayacak olursa, sahabenin sünneti ve İslâm ümmetinin ramazan ayını ihya gayesiyle yaşattığı geleneği olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu durumu birbirinden ayırmak için bazı Hanefîler teravih namazının ilk sekiz rekâtının râtibe sünnet, geri kalan 12 rekâtının ise müstehap olduğunu söylemişlerdir.

1) Câmiü’s-Sağîr, 2, 460

2) Buharı, “Salâtü’t-terâvîh”, 1; Müslim, “Salâtü’l-müsâfîrîn”, 174

3) Buhârî, “Salâtü’t-terâvîh”, 2; Müslim, “Salâtü’l-müsâfîrîn”, 178

4) Râtibe: Peygamber Efendimizin sürekli kıldığı müekked sünnet namazlardır.