Önceki sayımızda Özbekistan Müslümanlarını konu edinmiş ve komünist rejimden sonra kalıcı hale gelen baskı düzeninin devam ettiğini belirtmiştik. Aynı şekilde 1500’lerde başlayan; İmam Mansur (1783), İmam Şamil (1839), Cahar Dudayev, Şamil Basayev ve Aslan Mashadov gibi kumandanların önderliğinde Kafkas Müslümanlarının Rus emperyalizmine karşı verdiği savaş da 5 asırdır sürmektedir.
Bu mücadelenin detaylarına girmeden önce şunu ifade etmek gerekir ki; emperyalizm konusu anlaşılmadan uluslararası ilişki ve çatışmaları anlamak mümkün olmayacaktır. Gelişmiş kapitalist ülkelerin gücünü devam ettirebilmesi, diğer ülkelerin fakir ve güçsüz kalmasıyla mümkün olur. Bu nedenle, emperyalist sistemi kurmak ve korumak, büyük ekonomik ve askeri harcamaları gerektirir. Bununla birlikte az gelişmiş ülkelerde filizlenen girişimci, özgürlükçü ruhu öncelikle öldürmek ve engellemek isterler. Bu durum, kapitalist sömürü düzenini ayakta tutmak için kaçınılmaz bir araç olmuş ve büyük zulümler doğurmuştur.
İSLAMİ HAREKETLER EMPERYALİZM İÇİN TEHLİKEDİR
Aynı şekilde İslam’ın, insanın ruhunu özgürleştiren yönünü öne çıkaran her bir muhalif hareket de emperyalistler için büyük bir tehlikedir. 20. yüzyıl biterken askeri güçlerle bir ülkeyi fethetmek ve kontrol altında tutmak, emperyalistler için hem güç ve hem de çok masraflıdır. Üstelik uluslararası kamuoyunun da tepkisini çekmektedir. Bu nedenle, hedef ülkelerin halkının yaşantısını ve düşüncelerini kontrol altına almak çok daha kullanışlı hale gelmiştir. İşte bu doğrultuda Müslümanlar yaşadıkları coğrafyalarda “İslam Medeniyeti” hedeflerinden uzaklaştırılmış ve Batı Medeniyetine entegre edilerek kalıcı bir çözüm üretilmeye çalışılmıştır.
İşte; Rusya Federasyonu’na bağlı özerk bir cumhuriyet olan Çeçenistan da şu anda bu durumu yaşamaktadır. 1. ve 2. Çeçen Savaşlarından sonra 2003 yılında Eski Baş Müftü Ahmet Kadirov, Ruslarla işbirliği yaparak devletin başına getirilmiştir.
- ÇEÇEN SAVAŞI -ZULME KARŞI DİRENİŞ VE ZAFER
1994 yılında başlayıp 1996’da tüm olumsuzluklara ve güç dengesizliğine rağmen Çeçenlerin zaferiyle sonuçlanan 1. Çeçen Savaşı’nda Rusya, Human Rights Watch (HRW) verilerine göre 100.000 sivili katletmiş, 185.000 kişiyi yaralamıştır. Savaşta 11.000 çocuk yetim kalmış ve yüz binlerce kişi yer değiştirmek zorunda bırakılmıştır. (1944 yılında Stalin devrinde de Çeçen Müslümanlar trenlere saman gibi doldurularak “yolda ölüm” sürgününe gönderilmişlerdir.) Köyler basılıyor, yakılıp yıkılıyor, siviller çocuklarının gözleri önünde katlediliyor, kadınlara tecavüz ediliyordu. Başkent Grozni (Caharkale) de tüm altyapısıyla beraber yerle bir edilmişti. Eski bir Sovyet albayı olan Aslan Mashadov ve destekçilerinden Şamil Basayev’in destansı mücadelesiyle Ruslar 3 ayda 2.000 tankını kaybederek, ağır kayıplar vermiş ve askerlerinin silahları ellerinden alınmış bir şekilde geri gönderilmesiyle barış anlaşması yapmak zorunda kalmıştı.
Çeçen direnişçiler hava saldırılarından dolayı şehir merkezlerini terk etmiş, dağlık alanlara yerleşerek gerilla savaşında büyük bir üstünlük kazanmış ve Rus birliklerini ani baskınlarla psikolojik olarak da çökertmişti. Zaferle sonuçlanan bu direniş esnasında 1991 yılında bağımsızlık ilan etmeleriyle başlarına geçen liderleri Cahar Dudayev’i ise kaybetmişlerdi (Nisan 1996). 1997 yılında bir diğer aday Şamil Basayev’e karşı Cumhurbaşkanı seçilen Aslan Mashadov (Şamil Basayev seçilemeyince hemen Mashadov’a destek açıklaması yapmış, birlikte mücadeleye devam etmiştir), ılımlı tutumuna rağmen dünya genelinde aradığı siyasi ve askeri desteği bulamamış, 2. Çeçen Savaşı’na kadar devam eden 3 yıllık süreçte ekonomik sıkıntıların ve iç karışıklıkların; kabileler arası siyasi, ekonomik çekişmelerin üstesinden gelememiştir.
- ÇEÇEN SAVAŞI -DİRENİŞİ KIRAN İHANET
Bu arada Rusya’da Başbakanlığa getirilen Putin, 1999 yılında bu kez daha güçlü ve planlı bir harekât başlatarak Çeçen direnişini kıracak olan 2. Çeçen Savaşı’nı başlatmış olacaktı. Rus birlikleri, geçmişte olduğu gibi, gerilla saldırılarıyla baş edememiş ve Çeçen mücahitlere yardım ve yataklık ettiği düşünülen yerleşim yerlerini ağır silahlarla bombalamıştır. Sivil halk çeşitli askeri ve polisiye baskı uygulamalarıyla denetim altına alınmaya çalışılmış, bu uygulamalar esnasında hiçbir temel insan hakkına riayet edilmemişti. Yüzlerce kişi herhangi bir yargılamaya tabi tutulmadan hapishanelere atıldı; bunlardan birçoğu da daha sonra kayboldu. Binlerce kişi komşu ülke ve bölgelere sığınmak zorunda kaldı. Ve büyük bir ekonomik sefalet başlamış oldu.
Rus ordusu güçlü direniş karşısında yine açmaza girmişken, yerel işbirlikçiler edinip bunların askeri gücü ve yerel bağlantılarından istifade etme uygulamasını devreye soktu. Geçmişte Ruslara karşı cihad fetvasını imzalayan Eski Baş Müftü Ahmet Kadirov, Putin ile anlaşarak Rus saflarına katıldı. Kadirov milisleri Çeçen mücahitlerin yerini Ruslara bildiriyor, yerel halka da baskı yaparak kendisine beyat etmeye zorluyor, direnenleri ise infaz ediyordu. Hava ve lojistik destek sağlanan Kadirov milisleri artık savaşın yeni tarafı olmuş, böylelikle Rusya istediğini elde edebilmişti. Artık ölen de öldüren de Çeçenler idi. 2004 yılında bir törende öldürülen Ahmet Kadirov’un yerine 2007 yılında oğlu Ramazan Kadirov getirilmiş, Rusya’nın desteğiyle destekçilerini adeta paraya boğarak ülkede hâkimiyetini sağlamlaştırmıştır. 2005 yılında şehit edilen Aslan Mashadov’un ardından ise Çeçen mücahitler arasında çeşitli bölünmeler yaşanmış ve birlikleri kısmen dağılmıştır.
DİRENİŞİ DİRİ TUTMA ÇABALARI VE RUS KARA PROPAGANDASI
Bundan sonra direnişi diri tutmak ve Rus işgalini tüm dünyaya duyurmak için ses getirecek birtakım eylemler gerçekleştirilecekti. Ancak Kadirov ve Rusya medya gücüyle bu eylemleri Çeçen mücahitlerin aleyhine olacak şekilde dünyaya yansıtmayı başarmıştı. 2002 yılında Moskova’da bir tiyatro salonundaki rehine eylemi, Rus güvenlik güçlerinin oldukça başarısız kurtarma operasyonu neticesinde 115 rehinenin ölmesiyle sonuçlanmıştı.
2004 yılında ise Rus birliklerinin arasına sızarak Moskova’ya doğru ilerlerken özerk Kuzey Osetya’nın başkenti Beslan’da fark edilen mücahitler, bir okula sığınmak zorunda kalmış ve 3 gün süren kuşatma sonunda 334 rehine ve 23 Çeçen mücahidin ölümüyle sonuçlanan sözde kurtarma operasyonu; değil zarar vermek onları Rusların acımasız müdahalesine karşı korumaya çalışan mücahitlerin aleyhine bir kamuoyu oluşmasına neden olmuştu. Böylelikle Rusya, Çeçenistan’daki askeri varlığını ve sivil katliamlarını sözde teröre karşı önlem olarak gösterme fırsatı bulmuştu. 2006 yılında bindiği araca yerleştirilen bomba düzeneğinin patlatılması sonucu efsane komutan Şamil Basayev de şehitler kervanına katılmış olacaktı.
RUSLAR SAVAŞ SUÇU İŞLEDİ
2009 yılında resmen sona erdiği ilan edilen 2. Çeçen Savaşı’yla beraber Ruslar, yaklaşık 15 yılda 300.000 sivili acımasızca katletmiştir. Savaş kurallarını tanımamış, kimyasal silahlar kullanmış, sivil katliamları gerçekleştirmiş, tecavüz ve yağma ile insanları yerlerinden etmiştir. Mülteci durumuna düşenlerin (250.000 kişi) %90’ı en az bir ya da birden fazla yakınını kaybetmiştir. 2008 yılına ait BM İnsan Hakları Raporu, Çeçenistan’da 30.000’den fazla evin de kullanılamaz halde olduğunu ifade etmektedir.
Günümüzde bazı selefi grupların kontrolünde olan Kafkas Emirliği ve Çeçen diasporasının oldukça zayıflamış, desteksiz kalmış ama düşük yoğunlukta devam eden mücadelesi; kimi uzmanlara göre despot yönetimin baskısı altında yaşayan Rusya’ya bağlı Çeçenistan’daki Müslümanların gönlünde hala dipdiri olarak yerini korumaktadır.
DİKTA REJİMİ VE EZİLEN MÜSLÜMANLAR
Şu anki şartlar ne olursa olsun Çeçenler, ümmetin mağdur, mazlum ve kahraman evlatlarıdır. Bütün mazlum coğrafyalarımızda olduğu gibi Müslümanların yaşadığı devletler tarafından, Rusya ile olan ekonomik ve siyasi ilişkiler bozulmasın diye yalnız, desteksiz bırakılmışlardır. (Örneğin; İstanbul’da bazı eski Çeçen mücahitleri şehid eden katiller Rusya’ya teslim edilmiştir.) Sufi geleneğin liderlerinden Ahmet Kadirov’un, nüfuzunu koruma adına düşmanla işbirliği yapmasıyla içten de ihanete uğramış, bir kez daha sahipsiz kalmışlardır. Birçok coğrafyada olduğu gibi, İslam’ın hamisi(!) olduğunu iddia eden diktatör Kadirov’un elinde ülkede bir yandan şatafatlı camilerin minareleri yükselirken bir yandan da çocuklara Kur’an öğretilmesine kısıtlamalar getirildiği iddia edilmektedir.
Düşünceyi ifade etmenin ve her türlü eleştirinin affedilmediği kapalı rejimin baskısı altında toplum, çaresizliği yaşamaya devam etmektedir. “Müslüman direnişçilerin ailelerini bulup, yerin 3 metre altına diri diri gömeceğini” devlet televizyonundan açıkça duyuran Kadirov, ülkeyi adeta bir açık cezaevine çevirmiş, yüzlerce yıldır sömürülen mazlum, mağdur Müslüman halkı her türlü haktan mahrum bırakmıştır. Soruşturma ve işkenceler, adam kaçırma eylemleri, keyfi tutuklama ve yasa dışı gözaltılar, gözaltında ölümler, aşırı kuvvet kullanımı ve direniş gruplarıyla irtibatı bulunduğu iddia edilenlere yönelik sürdürülen kovuşturmalar bugün de devam etmektedir.
TEVHİD DAVASI ÜMMETİN UMUDUDUR
Ancak tüm olumsuzluklara rağmen şu unutulmamalıdır ki; insanları kula kulluktan kurtararak şeref kazandıran Tevhid davası Müslümanlar tarafından anlaşıldığı, dünya sevgisi ve ölüm korkusundan kurtulup ümmet olma vazifesi hatırlandığı zaman, yerel işbirlikçilerin marifetiyle varlığını sürdüren emperyalist düzenler tarihin çöplüğünde yerini alacak, İslam beldelerinden adalet ve huzur tüm dünyaya yayılacaktır.