Kirli bir kumpas sonucu haksız bir şekilde tutuklanan ve tutukluluğu bir yılı aşkın süredir devam eden Yusuf Tapan’ın Aksaray T Tipi Cezaevinden Furkan Hareketi mensuplarının başlatmış olduğu davet projesine yönelik olarak yazmış olduğu davet hatırasını siz değerli okurlarımızla paylaşmak istiyoruz.
Selamun Aleyküm…
Dışarıda başlatmış olduğunuz davet projesi ile ilgili duygu, düşüncelerimi ve cezaevinde yaşadığım davetle ilgili bir iki örneği sizinle paylaşmak istiyorum. Öncelikle Rabbimizin Yüce Kitabı Kur’an’ın şu ayetini hatırlatarak başlamak istiyorum: Ayette: “Şüphesiz Müslümanlardanım deyip salih amelde bulunarak Allah’a çağıra kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?”1 buyuruyor. Burada yaşadığım bazı olaylarda gördüm ki gerçekten en güzel söz, Rabbimizin sözü ve o sözü insanlara ulaştırmaya çalışan kimse de en güzel sözlü kimse olmaktadır. İnsanların hayatını değiştiren, bulunduğu kötü ortamı terk ettiren, kötü alışkanlıkları bıraktıran söz, Tevhittir. Yani “Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalıdır” sözüdür. Özellikle aynı görüşte olmadığımız, Tevhidi daha önce duymayan koğuştaki bazı arkadaşlara bu sözü anlattıktan sonra onlardaki güzel değişimi gördüğümde salih ameller içinde en kıymetli amelin Allah’a çağırmak olduğunu bir kez daha anlamış oldum.
Adana Kürkçüler Cezaevinde iken kaldığım koğuşta uzun zaman hapis yatmış ve ömrü gayri meşru işlerle geçmiş 55 yaşlarında biri vardı. Yaptığım sohbetlere katıldıktan sonra namaza başladı ve dedi ki: “Ömrümde ilk defa başım secdeye gidiyor, ne güzel bir duygu…” 55 yaşında bu kimseyi secdeye götüren ve o güzel duyguyu yaşattıran elbette ki Rabbimizin sözüydü.
Şu an bulunduğum cezaevinde koğuşumuza Türkçe bilen İranlı bir arkadaş geldi. Bu arkadaşla konuştuğumda Kur’an’a ve Peygambere iman etmediğini söyledi. Bu arkadaşa da Rabbimizin güzel sözü Tevhidi anlattım. Birkaç konuşmamızdan sonra “Tamam, ben iman ettim” dedi. Daha sonra bu arkadaşta çok güzel değişimlerin olduğunu gördüm.
Yine, şu an bulunduğum koğuşta biri 5 yıl biri de 12 yıl hapis yatmış iki arkadaşa Kur’an okumayı öğrettim. Onlara: “Uzun yıllardır hapis yatıyorsunuz, neden şimdiye kadar Kur’an öğrenmediniz?” diye sordum. Dediler ki: “Kur’an bilen birçok kişi ile karşılaştık ama kimse bize dini böyle anlatmadı. Kur’an bilen o kimselerin Kur’an’ı anlatmaya ve yaşamaya çalıştıklarını da görmedik. Bizim de içimizden onlardan Kur’an öğrenmek gelmedi.” Şunu anladım ki, eğer bu kimselere cezaevine girmeden önce İslam’ı anlatan kimseler olsaydı belki kötü bir hayatları olmayacaktı.
Şu önemli bir nokta: İslam’a davette bulunurken anlattığımız şeyleri ne kadar yaşıyoruz ve ne kadar özümsemişiz, diye kendimize sormamız lazım. Eğer anlattıklarımızı yaşamaya çalışmıyorsak sözlerimiz tesirli olmayacaktır. Geçmişe baktığımızda Peygamberimiz ve ashabını başarılı kılan en önemli şey anlattıklarını yaşamalarıydı. Kısa sürede büyük başarılar elde etmeleri hem Tevhidi anlatmaları hem de Kur’an’a göre yaşamaları sayesinde oldu. Onlar davet görevinin kıymetli bir amel olduğunun farkındaydılar ve kurtardıkça kurtulacaklarını anlamışlardı.
Onlar amel defterlerini bu amelle doldurmaya çalıştılar. Bizler de Lokman Hekim’in oğluna, “Yavrum! Kendilerine vaat edilen şey (ölüm-ahiret) insanlara nasıl da uzak geliyor ancak vaat edildikleri şeye doğru süratli bir şekilde gitmektedirler” dediği gibi ölüme doğru süratli bir şekilde gitmekteyiz.
Mukadder olan sona doğru giderken Rabbimizin rahmetini çekecek kıymetli ameller biriktirmek zorundayız. Rabbim davet ile kıymetli ameller biriktirip O’nun rahmetine ve mağfiretine nail olan kullarından eylesin…
Yusuf TAPAN
Aksaray T Tipi Ceza İnfaz Kurumu
Dışarıda olduğu süre içerisinde davet vazifesini yetirene getiren tertemiz insanlar, hapishanede de olsa davet vazifesini yerine getirmekte, şartlar ve koşullar ne olursa olsun vazifelerini terk etmeden devam etmeleriyle güzel bir örneklik teşkil etmektedirler. Tertemiz insanların atılan iftiralardan, kurulan kirli kumpasların içerisinden çıkıp, aile ve yakınlarına kavuşmalarını, davet vazifelerini dışarıda da kaldıkları yerden devam ettirmelerini temenni ediyoruz.
- Fussilet, 33