Makale

Serzeniş

Paylaş:

 

 Gerçek şu ki başımızda ehliyetli liderler olmadan hiçbir yere varamayız, hiçbir mesafe kat edemeyiz. Lider olmadan ne sayımız ve ne de varlığımız bir güce dönüşmez. Bir güç ifade etmeyen varlık da sayı da bir işe yaramaz. Onlarca ayet - hadisi görmezden gelerek lider kavramını ve liderin konumunu düşürmek isteyenleredir bu Serzenişimiz...

22 Nisan Cumartesi günü Furkan Vakfı veya namı diğer Furkan Hareketinin zulme ve haksızlığa karşı direndiği bir günü yaşadık… O gün tevhidi hareketin mücadelesinin somutlaştığı,  meydana çıktığı gündü. O gün davayı bilip unutmuş Müslümanlar bir yerlerden tanıdık gelen sahnelerin şahitleri oldular. Bu tanıdık gelen Mekke’de kimseye kötülük yapmayan, ezmeyen,  sömürmeyen hatta hakkı olanı almak için silaha, kılıca da başvurmayan,  sadece hakkını savunan ve inandığı değerlerden de taviz vermeyen Peygamber ve ashabının yaşadıklarıydı.  Bu hareket o gün Allah Rasulünün başlattığı hareketin bu çağdaki devamı olduğunu gösterdi.

Çünkü yine zalim sistemlerin saltanatını yaşadığımız günlere geldik. Tek fark ise o zalim sistemler vitrine Müslümanları koyarak halkın uyanmasını ve direnmesini engelliyor. Fakat dinimiz Müslümanlara ne pahasına olursa olsun her daim mücadeleyi ve haksızlığa direnmeyi emreden bir din… O gün o ortama şahid olanların birçoğu meseleye bize göre tersinden bakıp anlamsız bir tepki olarak görse de daha da vahimi bazı Müslümanlar tarafından haklıyken haksız konumuna düşmüş olsak da aslında mesele tarafsız her insanın ya da meselelere Kur’an ve Sünnet açısından bakan her Müslümanın ya da en azından hukuken bakan her insanın anlayacağı kadar açıktı. Ve en azından böyleleri bir direnişin şahitleri oldular.  “Biz sizi orta Ümmet yaptık. Tüm insanlık sizin şahidiniz siz de tüm insanlığa şahit olasınız diye…1

 İşte o gün İslami hareket gözden kaçmayacak, görmezden gelinmeyecek kadar ortadaydı,  tam meydanın ortasında… Ümmet üniversitesine, evine, dergâhına,  medresesine kapanıp zulmü ve haksızlığı görmezden gelmeye, sineye çekmeye ve geriye çekilmeye başladığından beri zaten başımıza gelmeyen kalmadı. Uyuştu bacaklarımız hareketsizlikten, kollarımız bir slogan için kalkmayalı yıllar oldu,  işaret parmağımız tevhidi haykırmak için dik duramıyor, dillerimiz eskisi gibi Allah-u Ekber diyemiyor… Büyüklerin sözünü dinlemekten En Büyüğün ne dediğini işitmez olmuş kulaklarımız… Birisi Allah aşkına söylesin Müslümanlık bu mudur? Sağır, kör, dilsiz olmak ne zamandan beri caiz oldu? Hangi Hoca’dan aldık fetvayı, hangi âlime danıştık? Söyleyin İslam’ın neresinde var ayete hadise bakmadan ayete hadise dayanmayan yolları tabulaştırmak. Ayet ve hadise göre hareket etmeyen liderler ve devlet ricalini ‘Ne söylediyse doğrudur’ makamına çıkarmak. Haksızlığa karşı meydana çıkmış İslami hareketlerin hem dinen hem hukuken meşru müdafaa kapsamına giren davranışlarını sorguladığınız kadar peşinden gittiğiniz reislerinizin attığı her adımın hangi ayete hangi hadise dayandığını sorguladınız mı?  Sorgulasaydınız yöneticileriniz de arkasındaki kitleden çekinir ona göre davranmak zorunda kalır ve hataları asgariye düşerdi. Bu ise hem kendiniz hem de yöneticileriniz için daha hayırlı olurdu.  Allah Rasulü’nün buyurduğu gibi;  “Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşinize yardım edin!” “Mazlumu anladık da zalime nasıl yardım edelim Ya Rasulallah” diye sorulduğunda “Onun zulmüne mani olmak suretiyle yardım etmiş olursunuz” buyurdu.2

Bugün siz Müslümanlar ne zalim kardeşlerinize ne de mazlum kardeşlerinize kardeşlik yapamadınız. Ne zalime nasihat edip uyardınız ne de mazluma destek olabildiniz. Bunu yaparken şeytan size sağdan yaklaşıp ‘Bunca derdin içinde bir dert de biz olmayalım’ dedirtti ve susturdu. Fakat siz sustukça dert büyüdü, sorun arttı, günah çoğaldı…

 Ey Müslümanlar şunu bilin ki, bunun hesabını Allah’a vereceksiniz! İşinize gelen yerde Allah’ın kitabına bakıp siyasetinize tıpkı laikler gibi dini karıştırmamanın hesabını… Allah’ın ve Rasulünün hükmettiği konularda başka hükümler vermenin veya verenlere destek olmanın hesabını… Rasulullah’ın yolunu terk edip kendi kafanızdan icad ettiğiniz yollardan gitmenin hesabını…

“Andolsun aralarında anlaşmazlığa düştükleri hususlarda seni hakem seçip verdiğin hükme kalplerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar”3 Müslümanlar olarak ne zaman aramızda ihtilaf ettiğimiz meselelerde Peygambere ve O’nun sünnetine danışmayı öğreneceğiz?

Biz o gün Furkan Hareketinin mensupları olarak “Üç kişi yolculuğa çıkacağınız zaman aranızdan birini lider seçin”4 buyurarak ümmete liderliğin önemini ve disiplinli olmayı öğreten Peygamberimizin yüce buyruğundaki sırlara da bir kez daha şahit olduk. Bizden ilim, ahlak, takva ve cesaret gibi birçok yönden üstün bir lider yanımızda bizimle birlikte zulme ve haksızlığa karşı direniyor, bu sebeple tazyikli su ve biber gazı yiyor ve bizimle birlikte yüzü gözü yanıyordu. Üstelik ailesiyle birlikte gelmiş, emredip köşesine çekilmemişti. Herkesin sustuğu ve her şeyin sineye çekildiği dönemde o ülkede ve özelikle de Müslümanlara karşı yapılan her haksızlığı en yüksek sesle haykırdı, gücü yettiğince mazlumun ümidi, zayıfın desteği olmaya çalıştı. Herkes korktu, sindi, çekildi o korkmadan anlattı. Herkes sustu, susturuldu o susmadı. Zor dönemde iyiliği emretti, kötülükten sakındırdı, hakkı haykırdı, sabrı tavsiye etti. Meşru bütün haklarını kullanarak direndi. Haksızlığa hiçbir zaman boyun eğmedi. Ve cemaat böyle bir lidere sahip olduğu için kimsenin yapamadığını yaptı, yürüyebildi, haksızlığa direnebildi.

Şimdi kalkıp bazı kardeşlerimiz bize “tabulaştırmaktan” bahsetmesin. Merak etmesinler biz lideri Peygamber gibi görmüyoruz. İslam’da değer verilmesi gereken sadece Allah ve Rasulü değildir. Bunun dışında saygıyı, sevgiyi ve hatta itaati hak eden bir yetki daha vardır ki o da “Ul’ulemr’dir. O ise varsa İslam devletinin halifesi yoksa Kur’an ve Sünneti iyi bilen âlimlerdir. Bugün bir liderin peşinden gitmeyi kendilerine zül sayan kardeşlerimiz acaba hangi ayet ve hadise dayanarak lider gerçeğini inkâr ediyorlar? Var mı bir delilleri? Bırakalım bu tabulaştırma teranelerini de gerçeğe bakalım! Gerçek şu ki başımızda ehliyetli liderler olmadan hiçbir yere varamayız, hiçbir mesafe kat edemeyiz. Lider olmadan ne sayımız ve ne de varlığımız bir güce dönüşmüyor. Bir güç ifade etmeyen varlığımız da sayımız da bir işe yaramıyor. Üstelik İslam’a göre ehliyetli liderlerin peşinden gitmeyenler, İslam’a göre ehliyetsiz liderlere boyun eğmek zorunda kalıyor da kimse bunu sorgulamıyor.

Liderliği inkâr edenler “Fitne zamanına erişirsem ne yapayım Ya Rasulullah?” diye soran sahabiye “Müslümanların liderine ve cemaatine sımsıkı sarıl”5 diyen Peygamberlerini işitmediler mi acaba? Bu ve buna benzer onlarca hadisi görmezden gelerek lider kavramını ve liderin konumunu düşürmek isteyenlere inat, bizler Furkan Hareketinin mensupları olarak her daim Kur’an ve sünnet ışığında bize yol gösteren ve Nebevi Hareket metodunun çizgisinden bir nebze dahi olsun şaşmadan ilerleyen Liderimizin arkasındayız. Tüm engellemelere rağmen İSLAM MEDENİYETİ’ne doğru ilerleyeceğiz Allah’ın izni ile...

 

1- Bakara, 143

2- Buhari- Tirmizi

3- Nisa, 65

4- Ebu Davud

5- Müslim, Ebu Davud, Ahmed b. Hanbel, İ.Mace