Doğruluğa koşanlara, adaleti ayakta tutanlara ve zulmün hoyrat rüzgârlarına başkaldıranlara selam olsun.
Adaletin olmadığı bir dünyada huzur tahsis edilemez. Ümmet coğrafyası her gün biraz daha akan kana teslim olmakta ve insanlık, hatta Müslümanlar bu zulme sessiz kalmaktadır. Maalesef yükselen tepki sesleri ise kısa ömürlü olmakta, projesiz ve hazırlıksız girişilen mücadele yöntemleri ile ümmetin canı daha fazla yanmaktadır.
Akan kandır, su değil. Akan, bir damlasının bile yere düşmesi Allah Azze ve Celle’yigazaplandıracak olan Müslüman kanıdır. Nehirlerin çağlayanları hiç bugünkü kadar öfkeyle akmamıştı, hiç bu kadar öfkesinden rengi kıpkırmızı olmamıştı. Ah benim ümmetim, sahipsiz kalmış. Ardından yapılacak kupkuru bir niyaz, bir dua kalmış. Duasızlıktan kalpleri kuruyan Müslümanlar, çorak iklimdeki çölleri geçmiş. Evet, gözlerden yaş akmıyor, ırmaklardan su akmıyor; yeryüzünün pınarları, Müslümanların da göz pınarları kurumuş. Su akmıyor, işte mazlumlardan kan akıyor. Allah korkusunun ruhlarımızı terk edip dünya sevgisiyle kaplandığı kalplerin suyu kurumuş, o yüzden akmayan suya karşılık, İslam düşmanları üzerimize üşüşmüş kanımızı akıtıyor.
“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve ‘Ey Rabbimiz! Halkı zalim olan şu kasabadan bizi çıkar; bize kendi katından bir veli (koruyucu, sahip) gönder, bize kendi katından bir yardımcı gönder’ diyen zayıf düşürülmüş erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?”1
Ne oluyorsunuz, kim oluyorsunuz da Allah yolunda cihadı terk ettiniz? Mazlumların ahını hesaba katmadan yaşamaya özen gösteriyorsunuz. Yardım bekleyen, bir dost, bir veli bekleyen, zulüm diyarından çıkış bekleyen şu mazlumlara el uzatmıyorsunuz? Zayıflar uğruna, namusu kirletilen kadınlar ve boğazlanan bebeler uğruna savaşmıyorsunuz!
Rabbimiz; yerinde, makamında, evinde, işinde çakılı kalan korkak ve dünya müptelası olmuş Müslümanlara vazifelerini hatırlatıyor. Kalkın yerinizden, atın içinizden dünyalık sevdaları, korkakça yaşamayı terk edin! Kimliğinizi hatırlayın, size ne oluyor böyle, bir silkinin, atın ölü toprağını üzerinizden!
Yaşlılar, kadınlar ve çocuklar bu ümmetin mustazaflarıdır. Öncü neferlerin vazifesi, gençliğinin vermiş olduğu enerji ve imanından doğan güç ile her yapılan zulmün hesabını sorma ideali ile yaşamaktır. Zalime hesap sorma ve mazlumun yanında olma ideali olmayan bir genç islam toplumunda yok hükmündedir.
İslam genci, duygularıyla değil idealleri ve imanî sorumlulukları ile yaşar. Batıl ideolojiler peşinde koşan gençlerden en büyük üstünlüğü olan imanı, ona artı bir sorumluluk yüklemektedir. Bu sorumluluk, seni yaratan Allah tarafından sana daha ruhlar âleminde verilmiş olan halifelik görevini icra etmektir.
Müslüman genç; akan her damla kanın, kirletilen namusların hesabını sormadan bu dünyadan ayrılmayı kendine ar olarak görecektir. Ölmekten daha aziz bir görevi var ki bu da ümmetin kurtuluşu için gençliğini ve tüm vaktini Rabbinin yoluna adamaktır.
Ey Müslüman Genç:
İlk olarak tanımalısın zalimleri ve onların emellerini bilmelisin. Tek tek yaptıkları zulümleri, işledikleri cürümleri kaydetmelisin bir yere. Görevini yürütebilmek için düşmanlarını iyice tanımalı ve ona göre hazırlıklar yapmalısın.
Gücünün yetmediği bir zulmü durduramıyorsan duyurmalısın, yeni bir nesil yetiştirme faaliyetlerinde bulunmalısın. Senin yapamadıklarını yapacak, senin ulaşamadığın güce ulaşacak ve stratejik mücadele yöntemleriyle kâfirleri alt edecek ‘Öncü Bir Nesil’ yetiştirmelisin.
Bugün güç; silah değildir, akıl, irade ve Allah’ın yardımı ile hareket etmektir.
Suriye’de, Filistin’de, Irak’ta ve nice bölgelerde nice şehitler verdik ama sadece kanımızı ve canımızı verdik. Neticeden sorumlu olmasak da yanlış mücadeleden dolayı yapılan yanlışlardan sorumluyuz.
Akan kandan sorumlu olduğumuzu hissediyor muyuz? Ya kirletilen namustan? Ya yıkılan, tarumar edilen beldelerimizden? Peki ya görevini unutmuş, tembelleşmiş ve korkaklaşmış şu ümmetin halinden?
Şimdi bir kararın ve ardından atılacak adımların eşiğindeyiz. Ümmet, var olma sevdası ile yaşayan bir gence değil, var etme ve bir etme sevdasıyla yaşayan bir gence muhtaçtır. Kendi geleceğin ve kendi ideallerinden çok, İslam’ın sana dayattığı idealler ile yaşamaya çalış. Bak o zaman, var olmayı da var etmeyi de başaracaksın!
Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Şüphesiz ki insanlar, zalimi görüp de onun zulmüne engel olmazlarsa, Allah’ın kendi katından göndereceği bir azabı hepsi üzerine yayması yakındır.”2
Zalime engel ol, mazluma yoldaş ol, dertdaş ol, kardaş ol ki; mazlum duruma düşmeyesin, yarın yoldaş ve kardaş aramayasın. Dertlerinden dolayı dünya âlem duyacak kadar ağlamayasın.
2- Tirmizi, Fiten 8