Hadis

Veda Hutbesi'nin Evrensel Mesajları -3

Paylaş:

154. sayımızda başlayıp 155. sayımızda devam ettirdiğimiz “Veda Hutbesi’nin Evrensel Mesajları” yazı serimize bu sayımızda devam ediyoruz. Önceki yazılarımızda Veda Hutbesi’ndeki mesajları ele almış, ilkeleri evrensel yönüyle açıklamış ve bu ilkeleri evrensel yapan yönleri anlatmaya başlamıştık. Konu kaldığımız yerden devam ediyoruz…

3. “Canlarınız, mallarınız, namus ve şerefiniz mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.”

İslam öncesi cahiliye döneminde insanlar, can, mal ve namus açısından güven içinde değillerdi. Toplumda büyük bir kargaşa ve huzursuzluk vardı. Her yerde kuvvetliler zayıfları eziyordu. İnsan ticareti yapılıyordu. Kadınlar bir eşya gibi alınıp satılıyordu. Kız çocukları diri diri toprağa gömülüyordu. Yani ne canın ne malın ne de namusun güvenliği yoktu. Hepsi ayaklar altındaydı.

İslam ise insanın canını, malını ve namusunu kutsal saymış ve dokunulmaz kılmıştır. Her türlü tecavüzden korumak için çeşitli yasaklar getirmiştir. Nitekim Kur’an’da getirilen prensiplerle insanların canı, malı, ırzı-namusu, akıl ve dini dokunulmaz kabul edilmiş ve güven altına alınmıştır. İnsanların canını korumak için kısas cezası getirilmiş, malını korumak için gasp ve hırsızlığa en ağır cezalar takdir edilmiştir. İnsanın aklını korumak için içki ve bütün sarhoşluk veren içecekler haram kılınmıştır. İnsanların ırz ve namusunu koruma altına almak için fuhuş ve zina haram kılınmıştır. İnsanlar; dinî duygu ve düşüncelerinde özgür kılınmış, doğru inanç ilkeleri, batıl ve hurafe inançlardan ayırt edilmiş ve Tevhid inancına davet edilmiştir.

Hayat, Allah’ın insana vermiş olduğu bir lütuftur. İslam, her insana hayat hakkı tanımış ve her insanın canını koruma altına almıştır. İnsandan yaşama hakkını Allah’tan başka kimse alamaz. Allah Azze ve Celle, “Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın muhterem kıldığı cana kıymayın”1 buyurmaktadır. Yani bir takım hukuki sebepler dışında insanların canları dokunulmazdır. Zaten bu hukuki yetki de tamamen devlete verilmiştir. Kişilerin böyle bir ceza vermesi mümkün değildir. Veda Hutbesi’nde de “Kasten adam öldürme kısas ile cezalandırılır. Taş ve sopa ile öldürme gibi şüpheli kasıt hallerinde yüz deve (kan diyeti)dir. Daha fazla (isteyen kimse), cahiliye devri insanlarındandır” buyrularak hayat hakkının İslam’da ne kadar önemli olduğu anlatılmıştır. Bilerek ve isteyerek insanların birbirlerinin canına kıymasının kısas gibi ağır bir bedelinin olması, insan canına verilen önemi gösterir. Yüce Allah, bir insanı öldürmenin en büyük günahlardan biri olduğunu belirtmiş ve bir insanın hayatına son verenin ebedi cehennemde azap göreceğini şöyle açıklamıştır: “Kim bir mü’mini kasten öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.”2

Bireyin ırkı, rengi, dili, cinsiyeti ne olursa olsun can, mal ve namusun korunması beşerî kanunlar tarafından da vurgulanmaktadır. Fakat bunu pratik hayatta uygulayamamaktadırlar. Bunu başaracak yegâne nizam İslam’dır.

4. “Cahiliye devrindeki her türlü riba kaldırılmıştır, cahiliyeden kalma bu çirkin adetin her türlüsü ayağımız altındadır. Fakat ana paranız sizindir. Ne haksızlık edin ne de haksızlığa uğrayın.”

Arapça bir kelime olan “riba” sözlükte; “artma, çoğalma, şişme” gibi anlamlara gelmektedir. Türkçe karşılığı ise faizdir. Dini ıstılahta riba, ana mala yapılan karşılıksız fazlalığı ifade etmektedir.

İslam öncesi cahiliye döneminde sömürgecilik, gasp, hırsızlık ve faizcilik oldukça yaygındı. Cahiliye döneminde kişinin başkasına verdiği borç paraya “re’sü’l-mal” (anapara), vade sonunda ödenecek ziyadeye ise “riba” denilirdi. Borçlar ertelendikçe ödenecek miktar da sürekli artırılırdı. En sonunda insan borcunu ödeyemeyecek hale gelerek borcundan dolayı köleleştirilirdi. Hz. Peygamber, iktisadi alanda öyle bir inkılap gerçekleştirmiştir ki, toplumda yaygın olan sömürgecilik, hırsızlık ve faizcilik gibi bütün haksız, ilkel kazanç yollarını kapatmış ve bunların yerine ziraî, ticarî yollarla emek ve sermayenin işletilmesiyle emek-kâr sistemini koymuştur.

İslam dininde faiz Hicri 3. asırda haram kılınmış ve yasaklanmıştır. Daha sonra da Hayber Fethi esnasında inen Bakara Suresi 275-279. ayetlerle yasak genişletilmiştir. Bu ayetlerden biri şudur: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Eğer inanıyorsanız faizden arta kalanı bırakın. Eğer böyle yapmazsanız, Allah’a ve Peygamberine karşı savaşa girdiğinizi bilin. Şayet tövbe ederseniz, anaparanız sizindir. Böylece ne haksızlık etmiş ve ne de haksızlığa uğramış olursunuz.”3

Dolayısıyla İslam da faizin haram kılınması malın teminat altına alındığının bir ispatıdır. Çünkü faiz, kapitalist sistemin atardamarları gibi olup zengini daha zengin, fakiri ise yoksul, muhtaç sınıfına düşürmektedir. Allah rasulü bu uygulamaya en yakını olan amcası Abbas’ın faizi ile başlamıştır.

5. “Cahiliye devrinin kan davaları da kaldırılmıştır.”

İslam öncesi cahiliye döneminde kabileler arasında yıllarca süren kan davaları mevcuttu. Bir kabileden bir köle öldürüldüğü zaman buna karşılık diğer kabileden iki köle veya bir hür insan öldürülmekteydi. Bu şekilde haksızlık ve zulümler artarak sürüp gitmekteydi.

Kan davası, hukuk kuralları içinde yapılan cezalandırmaların eksik algılanması veya kabul edilmemesi durumlarında insanların kendi elleriyle cezalandırmaya yönelmesiyle ortaya çıkmaktadır. Ayrıca sırf kin, nefret, nefsi tatmin etme isteği ve aşırı kızgınlık hali, kan davalarının ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.

İslam, kan davasını bitirmiştir. Suç işleyenlerin cezaları devlet otoritesi tarafından verilmelidir. Toplumda fertlerin suç işleyene kendi elleriyle ceza vermeye kalkmaları terör ve arbedeyi arttırır ve toplumsal huzuru bozar.

Konuya diğer sayıda devam edeceğiz…

1.        İsra, 33

2.        Nisa, 93

3.        Bakara, 278