Tarih

Yahudilik Tarihi -3

Paylaş:

Bismillahirrahmanirrahim. Yahudilik Tarihi’ne kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu yazımızda Yahudilerin Mısır’dan çıkışı ile Filistin topraklarına girişleri arasındaki tarihi süreçlere yer vereceğiz.

3. İsrailoğulları’nın Mısır’dan Çıkışı ve Krallığın Kuruluşu (M.Ö. 1450-930)

Allah’ın yardımıyla Kızıldeniz’in yarılması gibi büyük bir mucizenin sonucu olarak İsrailoğulları, Hz. Musa önderliğinde Mısır’da Firavun’un zulmünden kurtulmuştu. Kızıldeniz’i geçince ilk durakları Sina Dağının etekleri olmuştu. Burada Hz. Musa’ya 10 Emir1 olarak bilinen vahiy verilmiştir. Hz. Musa bu vahyi iki tablet haline getirmiş ve daha sonra bu tabletler ahid sandığına konulmuştur. Hz. Musa’nın Rabbimizden bu vahyi almak için ayrıldığı kısa bir sürede Yahudiler, Samiri adında birinden kendileri için puttan bir buzağı yapmalarını istemiştir. Kızıldeniz’in yarılması mucizesini gözleriyle görmelerinin üzerinden çok geçmemesine rağmen hemen Allah’a isyan edecek bir hale evrilmişlerdi. Hz. Musa kavminin bu yaptığına çok öfkelenmiş ve onları kendisine teslim ettiği kardeşi Harun’u sakalından tutup çekmişti. Bu olay Araf Suresi 150. Ayette şu şekilde geçmektedir: “Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndüğünde onlara: ‘Beni arkamdan ne kötü temsil ettiniz? Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız, öyle mi?’ dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona:) ‘Annemin oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi), neredeyse beni öldürecektiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)’ dedi.”

Yahudilerin, peygamberlerine olan isyan ve itirazları sadece bununla sınırlı değildi. Hz. Musa’yla beraber çölde bulundukları sürede sürekli çöl şartlarından şikâyetlendiler ve kendilerine verilen nimetlere nankörlük ettiler. Kendi kutsal kitaplarında onların bu isyanı şu şekilde anlatılmaktadır: “Çölde hepsi Musa’yla Harun’a yakınmaya başladı. ‘Keşke Rab bizi Mısır’dayken öldürseydi’ dediler, ‘Hiç değilse orada et kazanlarının başına oturur, doyasıya yerdik. Ama siz bütün topluluğu açlıktan öldürmek için bizi bu çöle getirdiniz.”2 Rabbimizin, Yahudileri Hz. Musa önderliğinde köle olmaktan kurtarmasına, Firavun’u ve askerlerini büyük bir mucizeyle Kızıldeniz’de boğmasına rağmen Yahudiler peygamberlerine: “Firavun’un kölesi olarak et kazanlarının başında kalsaydık” diye sitem ediyorlardı. İşte Yahudiler karakterlerini kaybetmiş ve asimile olmuş bir topluluktur. Aslında zaten İsrailoğulları’nın Mısır’dan çıkıp 40 yıl çölde kalmaları bir hikmete binaen vuku bulmuştu. Firavun’un zulmü altında köle olarak yaşamaya alışmış olan bir milletin bu kölelik ruhunu terk etmeleri için onlara başlarında Hz. Musa ve Hz. Harun gibi sert ve cesur peygamberlerle kırk yıl çölde kalmaları emredilmişti. Bu kırk yıllık süreçte Mısır’dan çıkan o nesil hayatlarını kaybetti. Hz. Musa ve Hz. Harun da çölde vefat etmişti.

Hz. Musa’dan sonra Yuşa Peygamber Yahudilerin lideri oldu. Hz. Yuşa, Kenan topraklarına3 girdi, orayı fethetti ve Kenan topraklarını Yahudilerin 12 kabilesi arasında paylaştırdı. Bu dönem bir nevi aşiret sistemine sahip olan kabileler kendi bölgelerinde kendi düzenlerine göre yaşam sürmüştür. Hz. Yuşa’nın ölümü sonrası Hakimler4 denilen yöneticiler İsrailoğulları’na liderlik yaptılar. Kabile sistemiyle yaşadıkları bu dönemde kabileler arası savaşların veya başka krizlerin ortaya çıkmasından dolayı Yahudiler birlik olmak için başlarında bir kral olması gerektiğini düşündüler. Bundan dolayı Tevrat’a göre peygamber Samuel’den kendilerine bir kral tayin etmesini istediler. Samuel onlara kral olarak Saul’u (Kur’an’daki ismiyle Talut)5 tayin etti. Talut’tan sonra Hz. Davud Yahudilerin başına geçti.6 Hz. Davud’un lider olduğu M.Ö. 1010-970 yılları Yahudiler için güçlü bir devletin kurulduğu, Kudüs’ün fethedildiği, askeri ve ekonomik açıdan çok güçlü olunduğu bir dönemi ifade etmektedir. Hz. Davud’dan sonra oğlu Hz. Süleyman’ın tahta geçmesi ise Yahudilerin her açıdan tarihteki en parlak dönemlerine tekabül etmektedir. Hz. Süleyman’ın (M.Ö. 970-930) ekonomik, siyasi ve askeri başarılarına ek olarak belki de Yahudiler açısından yaptığı en önemli şey Kudüs’te bir mabed7 inşa etmesi (M.Ö. 950) olmuştur. Ayrıca Hz. Süleyman, içerisinde Hz. Musa’nın Rabbimizden aldığı 10 Emir’in ve kutsal emanetlerin bulunduğu Ahid Sandığını da getirtmiş ve mabedin içerisine yerleştirmiştir. Bu mabedin inşa edilmesiyle ve ahid sandığının yerleştirilmesi ile artık birinci mabed dönemi başlamış ve Kudüs, Yahudilerin dini merkezi olmuştur.

Bir sonraki yazımızda kaldığımız yerden devam etmek temennisiyle…

 

1.       Hz. Musa’ya verilen 10 emirde şu maddeler yer almaktadır: 1. Seni Mısır diyarından, esirlik evinden çıkaran Allah benim. 2. Benden başka Tanrın olmayacak. Onlara hiçbir surette tapmayacaksın. 3. Allah’ın ismini boş yere ağzına almayacaksın. 4. Cumartesi (Sebt) gününü daima hatırlayıp onu kutsal kılacaksın. Haftanın altı gününde çalışacak yedincisinde istirahat edeceksin. Cumartesi günü, Allah’ına tahsis edilmiş umumi dinlenme günüdür. O gün ne sen ne oğlun ne kızın ne uşağın ne de hayvanın, kısaca hiçbiriniz çalışmayacaktır. 5. Anne ve babana hürmet edeceksin. 6. Öldürmeyeceksin. 7. Zina yapmayacaksın. 8. Çalmayacaksın. 9. Yalan şehadette bulunmayacaksın. 10. Hiç kimsenin evine, barkına, karısına, hizmetçisine, öküzüne, eşeğine velhasıl sana ait olmayan bir şeye göz dikmeyeceksin.

2.        Eski Ahit, Mısırdan Çıkış, 16/2-3

3.        Günümüzde Lübnan, Suriye, Ürdün ve Filistin’in de içerisinde bulunduğu bölgedir.

4.        Hakimler: Özellikle savaş ve kriz dönemlerinde görev ve yetkileri üzerlerine alarak İsrailoğulları’nı yönlendiren karizmatik lider ve kanaat önderleriydi.

5.        Kur’an-ı Kerim’de Bakara Suresi 243-252. Ayetlerde Talut Calut kıssasına yer verilmekte ve bu surede İsrailoğulları’nın kendilerine komutan olarak peygamberleri tarafından tayin edilen Talut’a gereği gibi itaat etmedikleri ve nehirden su içmeme imtihanını büyük çoğunluğunun kaybettiği görülmektedir.

6.        Yahudiler Hz. Süleyman ve Davud’u peygamber olarak değil kral olarak tanımlamaktadırlar.

7.        Yahudi kaynaklarında Beyt ha-Mikdaş veya Süleyman Mabedi olarak bilinen bu mabed İslam kaynaklarında Mescid-i Aksa olarak bilinmektedir.